Ad

yeşil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yeşil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İklim Okulu’ndan Yeni Proje: 3 Adımda Tohum Topu Bağışı Nasıl Yapılır?

Değerli dostlar,

İklim Okulu olarak başlattığımız yeni sosyal sorumluluk projesiyle, doğaya katkı sunmak isteyen herkese anlamlı bir fırsat sunuyoruz: “Adına Doğaya Tohum”.

Bu proje bir ağaç dikim kampanyasından farklı; burada bireyler doğrudan toprağa çıkmadan da çevreye katkı verebilecek. Bağışta bulunan herkesin adına tohum toplarını biz doğaya bırakacağız. Her bir tohum topu, bir umut ve bir teşekkür anlamına gelecek.

Nasıl İşliyor?

• Siz bağış yapıyorsunuz,
• Biz, yerli ve doğaya uygun bitki tohumlarıyla hazırlanan tohum toplarını doğaya, sizin adınıza fırlatıyoruz,
• Size özel hazırlanmış teşekkür sertifikası ile katkınız kayıt altına alınıyor.

Bu Projeyle Ne Amaçlıyoruz?

• Betonlaşan yaşam alanlarına karşı yeşil alanlara destek olmak,
• Toplumda doğaya yönelik duyarlılığı artırmak,
• Herkesin katkıda bulunabileceği sade ama etkili bir çevre projesi yürütmek.

Neden Önemli?

• Bu proje, yalnızca çevreyi değil, sosyal sorumluluk kültürünü de güçlendiriyor.
• Doğaya geri verme duygusunu toplumsal farkındalıkla birleştiriyor.
• Çocuklar, gençler ve kurumlar için örnek bir çevresel dayanışma modeli sunuyor.

Katılmak İçin
Bağış yapmak ve adınıza doğaya tohum gönderilmesini sağlamak için:
iklimokulu@yandex.com

Tohumlar doğaya değil sadece; topluma da yeşil bir mesaj bırakır.
Gelin, adınıza bir umut filizlensin.
Bugün attığımız her tohum, yarının nefesi olabilir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – İklim Okulu Kurucusu





KAMP, KARAVAN VE TİNY HOUSE HAYATI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE ÇÖZÜM OLUR MU?

Sevgili dostlar,

İklim kriziyle mücadelede bireysel adımların önemi artık daha fazla konuşuluyor. Giderek artan şekilde, bazı yaşam tercihleri de bu mücadelenin bir parçası olarak değerlendiriliyor. Bunlardan en dikkat çekici olanları ise şüphesiz kamp, karavan ve tiny house yaşamlarıdır. Daha az tüketim, daha fazla doğa teması, daha düşük enerji ihtiyacı… İlk bakışta bu yaşamlar umut verici görünüyor. Peki bu tercihler gerçekten iklim değişikliği karşısında bir çözüm sunabilir mi?

Bu soruyu aceleyle “evet” ya da “hayır” diyerek geçiştirmek yerine, gelin birlikte derinlemesine ele alalım.

KÜÇÜLEN EVLER, BÜYÜYEN UMUTLAR MI?

Tiny house akımı, son yıllarda büyük kentlerin dışında daha sade ve doğaya yakın bir yaşam arayan bireylerin ilgisini çekiyor. Karavan yaşamı ise hem mobilite hem de esneklik sağladığı için bir özgürlük imajı veriyor. Kamp ise doğayla baş başa kalma, teknoloji ve beton yığınlarından uzaklaşma ihtiyacını karşılıyor. Bu yaşam biçimlerinin ortak noktası ise enerji tüketimini ve çevresel etkileri en aza indirme çabasıdır.

Ancak burada dikkatli olunması gereken önemli bir nokta var: her küçük yaşam alanı kendiliğinden çevre dostu olmaz. Bu yaşam biçimlerinin iklim kriziyle ilişkisini değerlendirirken kullanılan malzemelerden ulaşım biçimine, enerji kaynağından su tüketimine kadar pek çok faktör göz önünde bulundurulmalıdır.

AZALAN ALANLAR, AZALAN TÜKETİM Mİ?

Kamp, karavan ve tiny house yaşamlarının sunduğu bazı olumlu yönleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Enerji verimliliği artar: Daha küçük alanlar daha az enerjiyle ısıtılır ve soğutulur.
Su tüketimi azalır: Depolu sistemler ya da taşınabilirlik, bireyleri tasarrufa yönlendirir.
Atık miktarı düşer: Minimal yaşam tarzı daha az tüketimi beraberinde getirir.
İnşaat kaynakları azalır: Özellikle geri dönüştürülmüş malzemelerin kullanımı teşvik edilir.
Yenilenebilir enerji geçişi kolaylaşır: Güneş paneli, portatif rüzgar türbinleri gibi çözümler yaygınlaşır.

Bu avantajlar, uygun biçimde planlandığında ve sürdürülebilir ilkelerle desteklendiğinde, bireysel karbon ayak izinin azaltılmasına katkı sunabilir.

NİYET GÜZEL, YA UYGULAMA?

Ancak bu yaşam biçimleri yanlış planlandığında ya da yalnızca görsel beğeni ya da kısa vadeli trend kaygısıyla tercih edildiğinde, çevresel yük oluşturabilir:

• Karavanlar fosil yakıtla çalışıyorsa, mobilite iklim dostu olmaktan çıkar.
• Tiny house yerleşimleri kentten uzaksa, artan ulaşım ihtiyacı yeni emisyon kaynaklarına yol açar.
• Kamp alanları doğa koruma ilkelerine göre düzenlenmemişse, ekosistemlere zarar verebilir.
• Su, enerji ve atık yönetimi yoksa, çevreye doğrudan zarar verecek uygulamalar söz konusu olabilir.

Dolayısıyla mesele yalnızca yaşam alanını küçültmek değil; yaşam biçimini çevresel duyarlılığa uygun hale getirmektir.

İKLİM DOSTU YAŞAM, BÜTÜNCÜL BİR YAKLAŞIM GEREKTİRİR

Kamp, karavan ve tiny house yaşamları şu ilkeler doğrultusunda benimsenirse, iklim değişikliğiyle mücadelede anlamlı bir katkı sağlayabilir:

• Yenilenebilir enerji sistemlerine geçilmeli
• Su ve atık sistemleri doğayla uyumlu olmalı
• Yerel üretim desteklenmeli, doğal döngülere uygun tüketim tercih edilmeli
• Yerleşim kararları doğa koruma esaslarına göre yapılmalı

İklim değişikliği çok boyutlu bir sorun olduğu için, sadece mekânsal bir tercih üzerinden kapsamlı çözüm elde edilemez. Ancak bu yaşam biçimi, daha büyük bir sistem dönüşümünün parçası haline getirilirse, sürdürülebilirlik açısından değerli bir örnek oluşturur.

SONUÇ: TERK EDİLEN EVLER DEĞİL, YENİDEN KURULAN DENGELER

Sevgili dostlar, kamp alanlarında geçirilen birkaç gün, karavanda yaşanan sade bir hayat ya da tiny house’un minik penceresinden görülen gökyüzü bizlere önemli bir şeyi hatırlatır: Daha azla da yaşanabilir. Ancak bu sadeleşme bir yaşam felsefesine dönüşmediği sürece, tüketim merkezli sistemi durdurmak mümkün olmaz. Gerçek çözüm, yalnızca fiziksel alanları küçültmekte değil, doğayla kurduğumuz ilişkinin yönünü değiştirmektedir.

İklim Okulu olarak bizler, bireysel dönüşümle toplumsal değişim arasındaki bağları güçlendirmek için yazmaya, anlatmaya ve birlikte düşünmeye devam edeceğiz.

"Tiny House Nedir, İklim Değişikliğiyle Mücadelede Nasıl Bir Rol Oynar?", "Kamp ve Karavan Yaşamı Gerçekten Sürdürülebilir mi? Avantajlar ve Zorluklar", "Çevre Dostu Yaşam İçin Tiny House, Karavan ve Kamp Karşılaştırması", "Doğayla Uyumlu Yaşam: Tiny House ve Karavanla Karbon Ayak İzini Azaltmak" ve "İklim Krizine Karşı Alternatif Yaşam Modelleri: Kamp, Karavan ve Tiny House" konularında sıkça sorular gelmekte. Bu nedenle bu köşe yazımı kaleme aldım. Bol istifade edilmesi dileğiyle...

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi | İklim Okulu Kurucusu



İklim Değişikliğine Dirençli Kentler İçin 5 Kritik Adım

Değerli İklim Dostları,

Sel baskınlarıyla boğuşan caddeler, aşırı sıcaklarda kavrulan beton yığınları, kuraklıkla susuz kalan mahalleler… İklim krizi artık şehirlerimizin kapısını çaldı. Peki, biz bu gerçekle yüzleşmek yerine hâlâ “yıkılıp yeniden yapmak” gibi modası geçmiş bir anlayışla mı hareket edeceğiz? Hayır. Çözüm, “iklim dirençli kent” olmanın yolunu bilmekten geçiyor.

İklim Dirençli Kent Nedir?

Bir şehri, selin yıkamadığı, sıcağın kavurmadığı, kuraklığın susuz bırakmadığı bir yapıya dönüştürmek demektir. Ancak bu, beton duvarları yükseltmekle değil; doğayla uyumlu tasarım, bilimsel planlama ve toplumsal dayanışmayla mümkündür.

Örneklerle Açıklayalım:

  • Amsterdam: Su baskınlarına karşı yüzen evler ve suyu emen yeşil çatılar.

  • Kopenhag: Bisiklet yolları ve yağmur suyu yönetimiyle Avrupa’nın en dirençli şehirlerinden biri.

  • İstanbul: Peki ya biz? Dere yataklarına inşaat yapıp sonra sel felaketlerine şaşırmak yerine, doğal su kanallarını koruyabilir miyiz?

Bir Kent Nasıl Dirençli Olur?

  1. Yeşil Altyapı: Betonla değil, toprakla nefes alan şehirler. Her park, bir sel emici; her ağaç, bir klima görevi görmeli.

  2. Suyla Barışık Tasarım: Yağmur suyunu depolayan, dere yataklarını işgal etmeyen, kuraklığa hazırlıklı bir su politikası.

  3. Enerji Çeşitliliği: Güneş panelleri, rüzgar tribünleri ve enerji verimli binalarla şebekeye bağımlılığı azaltmak.

  4. Toplumsal Katılım: Belediyelerin “Biz yaptık oldu” anlayışı yerine, halkın fikrini alan, yerel çözümlere dayanan projeler.

  5. Afete Hazırlık: Erken uyarı sistemleri, acil toplanma alanları ve iklim göçüne karşı sosyal politikalar.

İklim Okulu’nun Vizyonu: Dirençli Topluluklar

Biz, İklim Okulu olarak, şehirlerin sadece binalardan ibaret olmadığını biliyoruz. Bir kentin direnci; orada yaşayan insanların bilinci, yerel yönetimlerin sorumluluğu ve doğayla kurulan dengedir. Bu yüzden:

  • Belediyelerle SECAP (Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı) iş birlikleri yapıyoruz.

  • Yeşil çatılar, yağmur bahçeleri gibi doğa temelli çözümlerin eğitimlerini veriyoruz.

  • “İklim okuryazarlığı” ile karar vericileri ve vatandaşları bilinçlendiriyoruz.

Son Söz: Direnç, Teslim Olmamaktır

İklim dirençli kent, felaketleri önlemez; onlarla yaşamayı öğretir. Bugün İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de atılacak her akılcı adım, yarın çocuklarımıza bırakacağımız en değerli mirastır.

Unutmayalım: Dirençli kentler, doğayla savaşmayı değil, onunla uyum içinde yaşamayı seçenlerin eseridir.

"İklim dirençli kent nedir?", "Şehirler iklim değişikliğine nasıl hazırlanmalı?" ve "Sürdürülebilir kentler için neler yapılabilir?" gibi sorular, günümüzde yerel yönetimlerden vatandaşlara kadar herkesin aradığı kritik başlıklar haline geldi. Bu yazımızda, iklim krizinin kentsel etkilerine karşı dirençli şehirler inşa etmenin bilimsel yöntemlerini, dünyadan ve Türkiye'den somut örneklerle açıkladık. Amacımız, yalnızca farkındalık yaratmak değil; aynı zamanda "SECAP eylem planları", "yeşil altyapı çözümleri" ve "karbon nötr şehirler" gibi anahtar kelimelerle bu arayışlara yanıt vermekti. İklim Okulu olarak, dirençli topluluklar için bilginin gücüne inanıyoruz. Eğer siz de "İklim dostu bir kent mümkün mü?" diye soruyorsanız, bu içerik tam size göre!

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – İklim Okulu Kurucusu



İklim Krizinin Psikolojik Etkisi: Gençlerde Ekoanksiyete

EKOANKSİYETE: GELECEĞİ DÜŞÜNMEKTEN KAYGI DUYMAK

Değerli dostlar,

Gözümüzün önünde eriyen buzullar, bir türlü gelmeyen mevsimler, kuruyan göller, dolup taşan seller, yanan ormanlar... Ve sonra sessizce içimize çöken o his: Ekoanksiyete.

Ekoanksiyete; çevresel bozulmalar, iklim değişikliği ve gezegenin geleceği hakkında duyulan yoğun kaygı halidir.
Henüz tıbbi bir hastalık olarak tanımlanmasa da dünya genelinde giderek yaygınlaşan bir ruhsal durumdur.

Kimlerde Görülür?

• Gençlerde, özellikle ergenlik çağındaki bireylerde,
• Bilinçli ebeveynlerde,
• Çevre mühendislerinde, aktivistlerde,
• Doğayı seven, sorumluluk duygusu gelişmiş bireylerde…

Yani farkındalığı yüksek olanlarda daha çok görülür.
Ne acıdır ki bilgi arttıkça bazen umutsuzluk da büyür.

Neden Oluşur?

• Karbonsuz bir yaşamın imkânsız gibi görünmesi,
• Devletlerin yeterince eylem göstermemesi,
• Doğaya verilen zararın boyutunu sürekli görmek,
• "Ben ne yapsam ne değişir ki?" hissi…

Tüm bunlar zihnimizde geleceği belirsiz, umutsuz, karanlık bir tabloya dönüştürebilir. İşte bu noktada ekoanksiyete devreye girer.

Ne Yapmalı?

  1. Yalnız olmadığını bil: Bu duyguyu yaşayan milyonlarca insan var.

  2. Eyleme geç: Kaygıyı eyleme dönüştürmek iyileştiricidir.

  3. Topluluklara katıl: İklim savunucuları, gönüllü gruplar umut ve paylaşım alanıdır.

  4. Doğada vakit geçir: Doğa sadece mücadele ettiğimiz bir şey değil; aynı zamanda bizi iyileştiren bir yerdir.

  5. Ufak adımlarla başla: Sıfır atık, enerji verimliliği, toplu taşıma… Etkinin küçük olanı yoktur.

İklim Okulu ile Güçlen

Bizler İklim Okulu olarak, bu duyguların farkındayız.
Gençlere, öğretmenlere, çevrecilere yalnız olmadıklarını hatırlatmak ve birlikte çözüm üretmek için buradayız.
Çünkü bilgi paylaştıkça güç verir. Çünkü kaygı paylaşıldıkça azalır.

Sonuç Olarak: Kaygı Değil, Kararlılık

Ekoanksiyete bize doğayı ne kadar önemsediğimizi gösteren bir işarettir.
Ama bu kaygıyı yalnızca içimize gömerek değil, eyleme dönüştürerek anlamlı kılarız.
Geleceğe dair umudu kaybetmeyelim. Çünkü hâlâ birlikte değiştirebileceğimiz çok şey var.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



Dünyayı Şekillendiren Üç Makro Trend: Enerji, Gıda ve Sağlık

DEĞİŞEN DÜNYADA YÜKSELEN ÜÇ ANA DALGA: ENERJİ, GIDA VE SAĞLIK

Değerli dostlar,

Dünya artık eskisi gibi değil, bunu hepimiz hissediyoruz.
Fakat sadece olaylara değil, eğilimlere, yani trendlere bakarsak asıl değişimin nereden geldiğini görebiliriz.
Bu yüzyılın makro eğilimlerine baktığımızda üç büyük başlık hemen öne çıkıyor: enerji, gıda ve sağlık.

Bunlar artık sadece sektör değil, hayatta kalma başlıkları.

1. ENERJİ: YENİLENEBİLİR Mİ, ERİŞİLEBİLİR Mİ, GÜVENLİ Mİ?

Enerji artık sadece “üretim” değil, aynı zamanda jeopolitik bir koz, iktisadi bir kaldıraç, sosyal bir adalet meselesi hâline geldi.
Savaşlar, krizler, yaptırımlar gösterdi ki, fosil yakıt bağımlılığı, ülkeleri zayıflatıyor.
Bu yüzden dünya artık enerji bağımsızlığını konuşuyor.

Bu çağın en büyük sorusu şu:
"Enerji hem temiz, hem ulaşılabilir hem de güvenli olabilir mi?"
Cevap: Evet ama sadece vizyon ve yatırım ile.

2. GIDA: SADECE TOK TUTMAK DEĞİL, STRATEJİK GÜÇ

Pandemide gördük, savaşta tekrar hatırladık:
Gıda tedariki kırılgandır.
Ve gıda sadece sofrada değil, siyasette, dış politikada, göç dalgalarında belirleyici.

Bugün gıdayı konuşurken şunlara bakmamız gerekiyor:
• Tarımda enerji ve su verimliliği
• Gıda israfı ve kaybı
• Kentsel tarım, topraksız üretim modelleri
• Gıda güvenliği ve adil erişim

Unutmayalım ki gıda egemenliği, yeni yüzyılın en stratejik hamlesidir.

3. SAĞLIK: PANDEMİ BİTTİ AMA KIRILGANLIK DEVAM EDİYOR

Sağlık sistemleri, COVID-19 ile en büyük stres testini yaşadı.
Ve artık sağlık sadece hastane ile değil; çevreyle, gıdayla, şehir planlamasıyla konuşulmalı.
İklim değişikliği, su stresi, hava kirliliği, gıda güvenliği…
Hepsi halk sağlığına doğrudan etki ediyor.

Artık toplumlar “önleyici sağlık”, sağlıkta dijitalleşme, yeşil hastane” ve ekolojik tıp gibi kavramlara yatırım yapıyor.

Yani sağlık, sadece tedavi değil, yaşam tarzı hâline gelmeli.

SONUÇ OLARAK:

Enerji, gıda ve sağlık; 21. yüzyılın sadece gündemi değil, geleceği şekillendiren ana akımları.
Kim bu üç alanda erken hazırlık yaparsa,
Kim çözüm üreten iş modelleri geliştirirse,
Kim gençlerini bu konulara yönlendirirse…
İşte geleceğin güçlü toplumu da o olur.

Bizler, çevre mühendisleri olarak yalnızca teknik bilgiyle değil, vizyonla da konuşmalıyız.

Çünkü dünya sadece teknolojiyle değil, aynı zamanda doğru sorularla değişecek.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



Yeşil Ev Projeleri: Doğayla Uyumlu ve Ekonomik Yaşam Alanları

Yeşil Ev Proje Paketi: Doğayla Uyumlu, Sade ve Erişilebilir Yaşam Alanları

Hazırlayan: Süleyman Çetin
Çevre Yüksek Mühendisi | İklim Okulu Kurucusu

Giriş

Sürekli büyüyen kentler, artan maliyetler ve iklim krizi... Bu sorunlara cevap veren bir yaşam modeli var: yeşil ve minimalist evler. Daha az tüketim, daha az atık, daha fazla verim ve daha sade bir yaşam.

İşte bu nedenle, doğaya zarar vermeyen, enerji verimli ve estetik yaşam alanları sunan Yeşil Ev Proje Paketini oluşturdum.

1. Örnek: "Basit Yaşam Evi" (25 m²)

  • Tek katlı, ahşap yapı

  • Güneş paneli sistemi (off-grid)

  • Yağmur suyu toplama haznesi

  • Kompost tuvalet

  • Mini sebze bahçesi alanı

Kimler için?

  • Tek yaşayanlar, emekliler, sıfırdan doğaya dönmek isteyenler


2. Örnek: "Aileye Uygun Yeşil Ev" (45 m²)

  • 2 oda 1 salon

  • Yeşil çatı uygulaması

  • Doğal yızey kaplama ve yıl boyu havalandırma

  • Gri su geri kazanımı

  • Pasif güneş tasarımı ile enerji verimliliği

Kimler için?

  • çocuklu aileler, kırsala taşanlar, doğa dostu ev hayali kuranlar


3. Örnek: "Modüler Yaşam Alanı" (12 m² x 3)

  • Taşınabilir 3 modülden oluşan tasarım

  • Döşeme altı yızey izolasyonu

  • Minimalist iç plan (uyku + çalışma + oturma)

  • Güneş enerji paneli ve batarya kutusu

Kimler için?

  • öğrenciler, kamp alanları, bireysel atölye veya çalışma alanı isteyenler


Ek Bilgi: Yeşil Evlerde Kullanılabilecek Malzemeler

  • Bambu parke

  • Küreşel sertifikalı geri dönüştürülmüş izolasyon malzemeleri

  • Kil ve kireç bazlı duvar boyaları

  • Doğal taş ve ahşap uygulamaları


✅ Sunduğumuz Hizmetler

  • Örnek ev planlarının sunulması

  • Kendi arsanız için özel basit tasarım çalışması

  • Danışmanlık: malzeme, iklim verisi uyumu, yerel mevzuat

  • Fon bulma ve proje yazım desteği


İletişim

Bu tarz projelerle ilgileniyorsan veya kendi yaşam alanını doğayla uyumlu bir şekilde planlamak istiyorsan, benimle iletişime geçebilirsin:


“Azla Daha Çok” Yaşam Mümkün.
Sen de bu dönüşümde yer almak istersen, İklim Okulu ile birlikte çalışalım!



İklim Değişikliğinde Ne Durumdayız? Enerji ve Sürdürülebilirlik Göstergeleri

 

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDE NE DURUMDAYIZ? ENERJİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PERSPEKTİFİ

Değerli dostlar,

İklim değişikliği artık bilimsel bir tartışma değil; jeopolitik, ekonomik ve sosyal bir gerçekliktir.
Ve biz bu gerçekliğin tam ortasındayız.

Günümüzde iklim krizinin iki temel ekseni var:
1. Enerji dönüşümü
2. Sürdürülebilirlik uygulamaları

Peki bu iki alanda gerçekten ne durumdayız?

1. ENERJİDE NE KADAR YEŞİLİZ?

Dünya enerji sistemi hâlâ büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı.
Kömür, petrol ve doğalgaz hâlâ küresel enerji tüketiminin %77’sini oluşturuyor.
Ancak sevindirici bir gelişme var: Yenilenebilir enerji yatırımları tarihte ilk kez fosil yakıtları geçti.

  • 2023’te dünya genelinde elektrik üretiminin %30’u yenilenebilir kaynaklardan geldi.

  • Güneş enerjisi kurulumları rekor kırdı.

  • Türkiye dahil birçok ülke çatı GES sistemleri, rüzgar santralleri ve enerji kooperatifleri kurmaya başladı.

  • Batarya ve hidrojen teknolojileri hızla gelişiyor.

Ancak sorun şu: Bu değişim çok yavaş ilerliyor.
Bilim insanlarına göre küresel sıcaklık artışını 1.5°C’de tutmak için dönüşümün şu anki hızdan 3 kat daha hızlı olması gerekiyor.

2. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK GÜNDELİĞE GİRDİ Mİ?

Sürdürülebilirlik artık sadece bir “etiket” değil, bir yaşam ve üretim modeli.

  • Avrupa Yeşil Mutabakatı,

  • Net Sıfır Karbon hedefleri,

  • Döngüsel ekonomi uygulamaları,

  • Karbon ayak izi ölçüm zorunlulukları
    kurumları, şehirleri ve bireyleri yeni bir ekonomik düzene zorluyor.

Ama hâlâ büyük bir açık var:
Sürdürülebilirlik hâlâ gerçek anlamda tabana yayılmış değil.

Pek çok şirket yalnızca yeşil pazarlama (greenwashing) ile görünürlük sağlıyor.
Oysa sürdürülebilirlik demek:

  • Gereksiz tüketimin azaltılması,

  • Atığın kaynağında önlenmesi,

  • Enerji, su ve malzeme verimliliğinin artırılması,

  • Yerel üretim ve yerel çözümlerin teşvik edilmesi demektir.

NEREDEYİZ VE NE YAPMALIYIZ?

Neredeyiz?
Kritik eşiği geçmek üzereyiz. İyimser senaryolar ancak hızla harekete geçersek gerçek olur.

Ne yapmalıyız?

  • Enerji verimliliğini öncelemeliyiz.

  • Her kurum, kendi karbon ayak izini bilmeli ve raporlamalı.

  • Belediyeler, SECAP planları hazırlamalı.

  • Tarımda, üretimde ve ulaşımda iklim dostu çözümler yaygınlaştırılmalı.

  • Birey olarak tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmeliyiz.

Ve en önemlisi: Farkındalık yetmez, değişim gerekir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu



22 Nisan Dünya Günü: Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Harekete Geç

22 NİSAN DÜNYA GÜNÜ: GEZEGENİMİZİN SESİNE KULAK VER

Değerli dostlar,

Dünya Günü, tam da bu yüzden yalnızca bir çevre günü değil; aynı zamanda adalet, eşitlik, dayanışma ve sürdürülebilirlik günüdür.

Tüm bunlar Dünya Günü’nü bir gün değil, bir yaşam modeline dönüştürme çabamızın yansımasıdır.

Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen ve her yıl 22 Nisan’da kutlanan Dünya Günü, aslında bir kutlama değil, bir hatırlatmadır.
Çünkü dünya artık bize değil, biz dünyaya borçluyuz.
Toprak çatlıyor, sular çekiliyor, ormanlar yanıyor, hava zehirleniyor.
İklim değişikliği artık uzak bir gelecek değil, bugünün krizi.
Peki, Neden 22 Nisan?
22 Nisan 1970’te milyonlarca insan ABD’de sokaklara çıktı ve “temiz hava, temiz su, temiz gelecek” talep etti.
Bu hareket kısa sürede küresel bir ekolojik uyanışa dönüştü.
Bugün 190’dan fazla ülkede dünya genelinde 1 milyardan fazla kişi her yıl bu günü çeşitli farkındalık etkinlikleriyle anıyor.
Ancak gelin kabul edelim:
Dünya artık bir günü değil, her günü kendisine ayırmamızı istiyor.
İklim Okulu’nun Bakışıyla Dünya Günü
Biz İklim Okulu olarak bu günü sadece hatırlamak değil, dönüştürmek için kullanıyoruz.
Çünkü biliyoruz ki farkındalık yetmez, eylem gerekir.
• Yerel yönetimlerle SECAP hazırlığı,
• Kurumlarla karbon ayak izi hesaplamaları,
• Gençlerle iklim eğitimi,
• Şirketlerle yeşil dönüşüm danışmanlığı,
• Okullarda sıfır atık ve enerji verimliliği uygulamaları,
• Kütüphanelerle iklim kitaplığı oluşturma,
• Ailelerle doğal yaşam eğitimleri...

Bu Yılın Teması: PLANET vs. PLASTİK
2024 Dünya Günü’nün teması “Planet vs. Plastic” yani “Gezegen mi, Plastik mi?”
Her yıl 400 milyon tondan fazla plastik üretiliyor.
Yüzlerce yıl doğada kalan bu maddeler artık deniz tuzunda, anne sütünde, hatta akciğerlerimizde bile var.
Bu yılın mesajı çok net:
Plastikten değil, doğadan yana ol.

SONUÇ OLARAK:
Dünya Günü, bir dilek günü değil, bir karar günüdür.
Karar ver: Daha az tüket, daha çok düşün.
Karar ver: Çöpe değil, toprağa sadık kal.
Karar ver: Bugünü değil, yarını gözet.
Ve unutma…
Başka bir dünya yok. Ama başka bir yaşam mümkün.
Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu



GRAFFİTİ SANATIYLA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ANLATMAK

 

🎨 “İklim Okulu” Graffitileri: Bir İfade, Bir Hareket

Şehirlerin gri duvarlarında, tek bir ifade yankılanıyor:
İKLİM OKULU

Bu graffiti serisi, sadece bir isim değil; bir duruşun, bir davetin ve bir çağrının duvara yansıması.

İklim Okulu graffitileri, doğrudan hiçbir şey söylemeden çok şey anlatıyor. Çünkü bazen en güçlü mesajlar, tek kelimelik bir imzada saklıdır.
Her harfte bir fikir, her fırça izinde bir eylem duygusu var. Bu tasarımlar, iklim krizine karşı duyarlılığı artırmak ve toplumu görünür, kalıcı bir dille harekete geçirmek için üretildi.

🎨 Graffitilerde sadece “İklim Okulu” yazıyor çünkü:
• Merak uyandırmak istiyoruz.
• Gençlerin ilgisini tasarımla çekmek istiyoruz.
• Herkesin kendi anlamını yükleyeceği bir boşluk bırakıyoruz.
• Ve bu iki kelimeyle, bir bütün hareketi temsil ediyoruz.

Görsellerde kullanılan renkler, tipografik stiller ve sanatsal formlar, her graffitiye ayrı bir karakter kazandırıyor. Blockbuster, tag, roller, wildstyle, kufi ve daha birçok stilde tasarlanan bu yazılar, sadece bir görsel değil; sokakla konuşan bir vizyon.


Bu graffitiler sokaklara yazılsa ne olurdu?
Birileri durup bakar mıydı?
Bir genç onu görüp araştırır mıydı?
Cevabımız: Evet. Çünkü bu sadece bir yazı değil, bir başlangıç.


🟢 İklim Okulu graffitileri ile, harekete görsel bir kimlik kazandırıyoruz.
Ve her duvarda, her paylaşımda şu mesajı bırakıyoruz:
“Buradayız. Öğreniyoruz. Savunuyoruz.”












İklim Okulu’nun Simgesi Neden Leylek?

Leylek Neden İklim Okulu’nun Simgesi?

İklim Okulu’nun logosunda yer alan leylek, yalnızca estetik bir kuş değil; aynı zamanda doğa ile insan arasındaki hassas dengeyi temsil eden çok özel bir canlıdır. Leylek, İklim Okulu’nun değerlerini ve vizyonunu taşıyan bir sembol olarak seçilmiştir. Çünkü leylekler, hem doğanın ritmini çok iyi bilen göçmen kuşlardır hem de iklim değişikliğinin en doğrudan etkilediği türlerden biridir.

Göçmen Ruh, Doğayla Uyum

Leylekler her yıl binlerce kilometre uçarak mevsimlere göre göç ederler. Baharın geldiğini müjdeleyen bu zarif kuşlar, insanlık tarihinde daima umut, bereket ve barışın simgesi olmuştur. Ancak son yıllarda değişen iklim koşulları, onların göç yollarını, dinlenme alanlarını ve yaşam sürelerini doğrudan etkiliyor.

İklim Okulu, tam da bu noktada leyleklerle ortak bir anlamda buluşur: iklim değişikliğini erken fark eden, doğayı gözlemleyen, ona göre hareket eden bir bilinç

Ekolojik Denge ve Farkındalık

Leylekler, yaşadıkları çevredeki hava, su ve toprak koşullarına çok duyarlıdır. Bu nedenle bir bölgede leyleklerin varlığı, genellikle o ekosistemin sağlıklı olduğuna işaret eder.
İklim Okulu da bireylerde bu duyarlılığı geliştirmeyi amaçlar. Her çocuğun, gencin ve yetişkinin çevresini tanıması, fark etmesi ve koruması için bilgiyle, deneyimle ve sevgiyle donatılması gerektiğine inanır.

Birleştirici, Gözetici ve Yol Gösterici

Leylekler sadece doğayı değil, kültürleri de birleştirir. Afrika’dan Avrupa’ya, Asya’dan Anadolu’ya uzanan göç yolları, onları sınırların ötesinde bir doğa elçisi haline getirir. Bu anlamda İklim Okulu da sadece yerel bir hareket değil, küresel iklim sorunlarına karşı geliştirilen bir eğitim ve farkındalık modelidir.

Leylek: Umudun ve Dönüşümün Sembolü

Leylekler geldiğinde doğa canlanır. Baharın gelişini müjdelerler. Onlar, döngüsel yaşamın zarif habercileridir. Tıpkı İklim Okulu’nun da hayatlara dokunarak yeni bir farkındalık mevsimi başlatması gibi…

Bu yüzden leylek, sadece bir logo değil;
İklim Okulu’nun yürüdüğü yolun, taşıdığı umudun ve anlattığı hikâyenin ta kendisidir.

EN BASİT ŞEKİLDE ANLATMAK GEREKİRSE;

Neden Leylek?

İklim Okulu’nun logosunda leylek var çünkü leylekler doğayı çok iyi tanır. Her yıl uzun yolculuklar yaparlar ve hava, yağmur, sıcaklık gibi değişimleri çok iyi hissederler. Yani iklim değişikliğini ilk fark eden canlılardan biridir.

Biz de İklim Okulu olarak, tıpkı leylekler gibi doğayı dinleyen, koruyan ve fark eden çocuklar yetiştirmek istiyoruz. Leylek, hem dostluğu hem de doğaya saygıyı simgeliyor. Bu yüzden İklim Okulu’nun simgesi bir leylek!






2025 Yılı İçin İklim Odaklı Yeşil Girişimciler Aranıyor


 
2025 Yılı İçin İklim Odaklı Yeşil Girişimciler Aranıyor!

📍 Türkiye’nin İklim ve Sürdürülebilirlik Temalı İlk ve Tek İnovasyon Merkezi G-CORE’da yerinizi alın!

İklim Okulu öncülüğünde kurulan G-CORE (Green – Climate Oriented Research & Enterprise),
🌍 Sürdürülebilir şehirler ve doğa dostu yaşam stratejileri doğrultusunda;
🌱 Çevre dostu teknolojiye katkı sunacak,
💡 Toplumsal ve ekolojik sorunlara yenilikçi çözümler geliştirecek girişimcileri destekliyor!


🎯 Peki sizi neler bekliyor?

✅ İklim ve çevre temalı Kuluçka ve Ön Kuluçka Programları
Gerçek çevresel veri ile prototip ve çözüm geliştirme (Açık Veri – Sensör – Harita Entegrasyonu)
Ticarileştirme desteği ve yatırımcı buluşmaları
✅ Atölye çalışmaları, seminerler ve mentorluk ağı
✅ “Deneyimleme Sahnesi” ile ürününü test et, göster ve geliştir


📌 Girişimler, iklim uyumu ve sürdürülebilirlik odaklı 9 ana alanda destekleniyor:

  • 🔹 Doğa temelli çözümler

  • 🔹 Döngüsel ekonomi

  • 🔹 Karbon emisyon azaltımı

  • 🔹 Sıfır atık uygulamaları

  • 🔹 Yenilenebilir enerji çözümleri

  • 🔹 Ekolojik dijital araçlar

  • 🔹 Afet dayanıklılığı

  • 🔹 Yeşil altyapı tasarımları

  • 🔹 Sürdürülebilir tarım ve su yönetimi


🎓 Etki alanını genişletmek, projenle gerçek bir fark oluşturmak ve yeşil girişimcilik ekosisteminin bir parçası olmak istiyorsan, İklim Okulu seni G-CORE’a davet ediyor!


📝 Başvuru için:

📩 Soruların mı var?
📧 bilgi@iklimokulu.com

SON TARİH: 16 MAYIS 2025


💬 Etiketler:

#GCORE #İklimGirişimi #YeşilTeknoloji #İklimOkulu #SürdürülebilirGirişim
#DöngüselEkonomi #YeşilYenilik #İklimİnovasyonu #DoğaTemelliÇözümler
#GreenStartups #EcoInnovation #ClimateImpact #SıfırAtıkTeknolojileri

İklim Okulu’nun Kurucusu Süleyman Çetin: "Geleceği Bilgiyle, Cesaretle İnşa Etmeliyiz"




İKLİM AJANSI DERGİSİ SÖYLEŞİSİ

Konuk: Süleyman ÇETİN – Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı, İklim Okulu Kurucusu
Röportaj: Fatma Yılmaz


Fatma Yılmaz:
Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım Süleyman Bey. Hem sizi hem de İklim Okulu’nu tanımak isteriz.

Süleyman Çetin:
Elbette memnuniyetle. Ben Süleyman Çetin, Çevre Yüksek Mühendisiyim ve aynı zamanda proje uzmanıyım. Uzun yıllardır çevre yönetimi, sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği konularında hem teknik hem sosyal projeler geliştiriyorum. Bilimin toplumsal faydayla buluştuğu yerde olmayı önemsiyorum.

Bu anlayışla kurduğumuz İklim Okulu, iklim değişikliğiyle mücadeleyi merkezine alan yeşil bir tekno-sosyal girişim modelidir. Amacımız, bireylerin ve kurumların iklim krizine karşı bilgiyle, farkındalıkla ve çözüm odaklı düşünceyle donanmasını sağlamak.
Eğitimler, atölyeler, karbon ayak izi ölçümleri, doğa temelli etkinlikler ve farkındalık kampanyaları yürütüyoruz. Ayrıca Bilge Nesil Enstitüsü ve Yeşil Orman Okulu gibi kıymetli kurumların uzman desteğiyle daha da güçleniyoruz.

İklim Okulu, sadece farkındalık oluşturan bir platform değil; aynı zamanda eğiten, dönüştüren ve proje üreten bir yapıdır.


Fatma Yılmaz:
İklim Okulu’nu çok etkileyici anlattınız. Biraz daha detaylandırmak gerekirse, bu girişimin sunduğu hizmetler ve potansiyel iş birliklerinden de bahseder misiniz?

Süleyman Çetin:
Elbette. İklim Okulu’nu çok yönlü bir ekosistem olarak kurguladık. Yalnızca bireylerle değil; belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörle de iş birliği yaparak sürdürülebilirlik alanında projeler geliştiriyoruz.

Öne çıkan çalışma alanlarımızdan bazıları şunlar:
Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Farkındalık Eğitimleri
SECAP (Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı) hazırlama ve danışmanlığı
Sıfır Atık ekibi kurulumu ve kurum içi eğitimleri
Karbon ayak izi ölçümü ve azaltım planları
Yenilenebilir enerji projeleri için stratejik iş birlikleri ve danışmanlık

Ayrıca şu anda kurulum sürecinde olduğumuz çok heyecan verici bir projemiz var: İklim Kütüphanesi. Bu kütüphane, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik alanında dijital ve basılı kaynakların derlendiği, öğrencilere, eğitimcilere, yerel yöneticilere ve araştırmacılara açık bir bilgi merkezi olacak.

Kısacası, İklim Okulu bir projeden çok daha fazlası: geleceği birlikte inşa etmeyi hedefleyen katılımcı bir dönüşüm hareketi.


Fatma Yılmaz:
İklim değişikliğine uyum süreci oldukça tartışılan bir konu. Bu süreci bize biraz aktarır mısınız? Genç bir girişimci olarak neler tavsiye edersiniz?

Süleyman Çetin:
İklim değişikliğine uyum süreci, değişen doğa koşullarına dirençli hale gelmemizi sağlayan bir dönüşüm sürecidir. Sadece doğal afetlere karşı hazırlıklı olmak değil; tarım, enerji, ulaşım, şehircilik gibi tüm alanlarda yeni bir anlayışı benimsemek anlamına gelir.

Bu noktada kavramlar çok önemli: iklim adaleti, dirençlilik, sürdürülebilir kalkınma, toplumsal farkındalık... Bilimsel projeksiyonlar önümüzdeki yıllarda ciddi risklerle karşı karşıya kalabileceğimizi gösteriyor. Ama bu bizi korkutmamalı.
Ben genç girişimcilere hep şunu söylüyorum: Doğayla barışık işler kurun. Teknoloji üretin ama bunu toplumsal faydayla bütünleştirin. Bir ağacı yaşatmak, bir su kaynağını korumak veya bir mahalleyi bilinçlendirmek bazen milyon dolarlık projelerden daha değerlidir. Küçük ama etkili adımlarla başlayın; farkı siz yaratın.


Fatma Yılmaz:
Çevre Yüksek Mühendisi ve aynı zamanda bir platformun kurucusu olarak neler yapıyorsunuz? Mesleğinizin öneminden de biraz bahseder misiniz?

Süleyman Çetin:
Çevre mühendisliği, insan ile doğa arasındaki hassas dengeyi kuran çok özel ve çok değerli bir meslektir. Biz sadece atık su arıtma projeleri yapan teknik uzmanlar değiliz; aynı zamanda toplumsal bilinç ve dönüşümün taşıyıcılarıyız.

İklim Okulu üzerinden yürüttüğümüz çalışmalarla, bu mesleğin sahadaki ve toplumsal hayattaki etkisini büyütüyoruz. Kurumlara sürdürülebilirlik rehberliği sunuyor, gençlerle ve çocuklarla çevre eğitimleri yapıyor, şehir planlamalarına çevre boyutu kazandırıyoruz.
Ben çevre mühendisliğini sadece bir meslek değil, hayatın ta kendisi olarak görüyorum. Çünkü doğa varsa yaşam vardır. Bizim işimiz, o yaşamın sağlıklı devam etmesini sağlamak.


Fatma Yılmaz:
İlkbahar geldi. Bu mevsimde yeni mezun çevre mühendislerine özel önerileriniz olur mu?

Süleyman Çetin:
İlkbahar doğanın yeniden doğduğu, umutların yeşerdiği bir mevsim. Yeni mezun çevre mühendisleri için de taze başlangıçlar demektir.
Ben özellikle toprağa dokunmalarını, doğayla birebir temas kurmalarını öneririm. Çünkü bu meslek sadece formüllerden ve yönetmeliklerden ibaret değildir; doğayı gerçekten tanımak, hissetmek gerekir.

Toprak sabırlıdır, dönüşür. Tıpkı çömlek gibi... Yoğruldukça şekil alır. Siz de mesleki yolculuğunuzda zamanla kendi şeklinizi bulacaksınız. O yüzden sabırlı olun ama üretmekten, katkı sunmaktan asla vazgeçmeyin.
Ayrıca çevre sağlığı, insan sağlığının temelidir. Bu anlayışla hareket ettiğinizde yaptığınız her iş çok daha anlamlı hale gelecektir.


Fatma Yılmaz:
Süleyman Bey bu değerli katkılarınız için çok teşekkür ederiz. Söyleşiyi bitirirken son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Süleyman Çetin:
Ben teşekkür ederim bu güzel davetiniz için. İklim değişikliği gibi büyük ve ortak bir meselede konuşmak, düşünmek, birlikte çözüm üretmek gerçekten çok kıymetli.

Son olarak şunu söylemek isterim:
Doğayı korumak bir tercih değil, bir sorumluluktur. Ve bu sorumluluğu hep birlikte taşıyabiliriz. Bilgiyle, şefkatle ve cesaretle yürüdüğümüz sürece umudumuz her zaman var olacaktır.