Ad

iklim değişikliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iklim değişikliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İklim Okulu’ndan Yeni Proje: 3 Adımda Tohum Topu Bağışı Nasıl Yapılır?

Değerli dostlar,

İklim Okulu olarak başlattığımız yeni sosyal sorumluluk projesiyle, doğaya katkı sunmak isteyen herkese anlamlı bir fırsat sunuyoruz: “Adına Doğaya Tohum”.

Bu proje bir ağaç dikim kampanyasından farklı; burada bireyler doğrudan toprağa çıkmadan da çevreye katkı verebilecek. Bağışta bulunan herkesin adına tohum toplarını biz doğaya bırakacağız. Her bir tohum topu, bir umut ve bir teşekkür anlamına gelecek.

Nasıl İşliyor?

• Siz bağış yapıyorsunuz,
• Biz, yerli ve doğaya uygun bitki tohumlarıyla hazırlanan tohum toplarını doğaya, sizin adınıza fırlatıyoruz,
• Size özel hazırlanmış teşekkür sertifikası ile katkınız kayıt altına alınıyor.

Bu Projeyle Ne Amaçlıyoruz?

• Betonlaşan yaşam alanlarına karşı yeşil alanlara destek olmak,
• Toplumda doğaya yönelik duyarlılığı artırmak,
• Herkesin katkıda bulunabileceği sade ama etkili bir çevre projesi yürütmek.

Neden Önemli?

• Bu proje, yalnızca çevreyi değil, sosyal sorumluluk kültürünü de güçlendiriyor.
• Doğaya geri verme duygusunu toplumsal farkındalıkla birleştiriyor.
• Çocuklar, gençler ve kurumlar için örnek bir çevresel dayanışma modeli sunuyor.

Katılmak İçin
Bağış yapmak ve adınıza doğaya tohum gönderilmesini sağlamak için:
iklimokulu@yandex.com

Tohumlar doğaya değil sadece; topluma da yeşil bir mesaj bırakır.
Gelin, adınıza bir umut filizlensin.
Bugün attığımız her tohum, yarının nefesi olabilir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – İklim Okulu Kurucusu





İklim İnkarcılığı Nedir? 6 Maddede En Yaygın Tezler ve Bilimsel Yanıtlar

Sevgili dostlar,

İklim değişikliği, çağımızın en büyük küresel sınavlarından biri olmasına rağmen, bu gerçeği reddeden veya küçümseyen söylemler hâlâ etkili olmaya devam ediyor. Bilim dünyasında güçlü bir uzlaşı bulunmasına karşın, "iklim inkarcılığı" adı verilen bu yaklaşım, yalnızca bilimsel verilerin inkârı değil; aynı zamanda küresel iklim eylemlerini geciktiren, kamuoyunu yanıltan ideolojik ve politik bir duruş olarak öne çıkıyor.

İklim inkarcılığı ile bilimsel şüpheciliğin karıştırılmaması gerekir. Şüphecilik, bilimin ilerlemesinin temel taşlarından biridir; hipotezlerin titizlikle sınanmasını sağlar. Ancak iklim inkarcılığı, bilimi sorgulamak değil, bilimsel gerçekleri itibarsızlaştırmak amacı taşır.

BİLİMSEL UZLAŞI VE İNKARCI TEZLERİN ZAAFİYETİ

Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporları ve binlerce bilimsel çalışma, küresel iklimin insan faaliyetleri nedeniyle değiştiğini açıkça göstermektedir. 1990’dan bu yana IPCC raporları, insan etkisini önce "muhtemel", ardından "çok büyük olasılıkla" ve nihayet "son derece muhtemel" olarak nitelendirmiştir. Bugün gelinen noktada, insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının iklim değişikliğinin temel sebebi olduğu bilim dünyasında neredeyse oybirliğiyle kabul edilmektedir.

Bu uzlaşı, iklim inkarcılarının iddialarını çürütmektedir. Bilimsel literatürün hızlı büyümesi ve insan etkisinin net bir şekilde kanıtlanması, iklim değişikliğinin doğal döngülerin bir parçası olduğu tezlerini geçersiz kılmaktadır.

İNSAN FAALİYETLERİNİN İZLERİ

İnsan etkinliklerinin etkileri yalnızca teorik düzeyde değil, somut gözlemlerle de ortaya konmaktadır. Kuşların göç yollarının değişmesi, okyanus asitlenmesi, ormansızlaşmanın biyolojik çeşitliliği tehdit etmesi gibi örnekler, insanın gezegen üzerindeki etkisinin açık göstergeleridir. Sanayi Devrimi’nden bu yana hızla artan karbondioksit salımları, doğal iklim döngülerinin ötesinde bir ısınmayı tetiklemektedir.

Bu veriler, iklim değişikliğini küçümseyen veya insan etkisini yok sayan argümanlara güçlü ve gözlemlenebilir karşılıklar sunmaktadır.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ÖNCELİK SIRALAMASINDAKİ YERİ

Bununla birlikte, yaşadığımız dünyada iklim değişikliği her zaman birinci öncelik olmamaktadır. Birçok ülke için savaş, açlık, soykırımlar ve ekonomik krizler, iklim değişikliğinin önünde yer alıyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de iklim değişikliği önemli bir sorun olarak görülmekle birlikte, halkın günlük yaşamında daha acil sosyal ve ekonomik meseleler öne çıkmaktadır.

Bu durum, iklim değişikliğini bir "lüks sorun" olarak görme eğilimini doğurmakta, bazı kesimlerin önceliği daha somut, daha kısa vadeli krizlere vermesine yol açmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, iklim inkarcılığı olmasa bile iklim değişikliğine yönelik mesafeli tutumların ardında sosyo-ekonomik gerçekliklerin bulunduğunu da kabul etmek gerekir.

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER VE İKLİM POLİTİKALARI

Öte yandan, küresel iklim zirvelerinde alınan bazı kararlar, gelişmekte olan ülkeler için önemli engeller oluşturmaktadır. Karbon emisyonlarının azaltılmasına yönelik hedefler, tarihsel sorumluluğun daha az olduğu bu ülkeler için ekonomik büyüme ve kalkınma hedeflerini zorlaştırabilmektedir.

Gelişmiş ülkeler yüzyıllarca süren sanayi faaliyetleriyle bugünkü emisyon birikiminin temel sorumlusu olurken, gelişmekte olan ülkeler bu yükün azaltılması için aynı derecede sorumluluk altına sokulmaktadır. Bu da iklim politikalarının adaletli olup olmadığı konusunda meşru tartışmalara zemin hazırlamaktadır.

İşte bu nedenle bazı iklim inkarcıları, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, iklim politikalarına yönelik eleştirilerinde belirli bir haklılık payı taşımaktadır. Bu politikaların bazen ekonomik gelişimi yavaşlatıcı, istihdamı sınırlandırıcı etkiler doğurduğu da göz ardı edilmemelidir.

METAN GAZI TARTIŞMALARI VE YAPAY ET ELEŞTİRİSİ

İklim değişikliği tartışmaları yapılırken, metan gazı salımı üzerine yoğunlaşan bazı söylemlerin de dikkatli değerlendirilmesi gerekir. Son yıllarda, özellikle Bill Gates gibi isimler, sığırların metan gazı salımının küresel ısınmadaki etkisini öne çıkararak yapay ete yatırım yapmıştır. Ancak bu söylemler, tamamen ticari hedeflerle şekillendirilmiştir.

Gerçek şu ki; araçların, klimaların, bilgisayarların ve sanayinin tükettiği enerji miktarı, küresel ısınmaya sığırların metan salımından çok daha fazla etki etmektedir. Enerji tüketimi kaynaklı karbon salımları, küresel ısınmanın başlıca nedenleri arasındadır. Bu nedenle, enerji yoğun sektörlerdeki tüketimi azaltmak, bireysel karbon ayak izini küçültmek ve özellikle motorlu taşıt kullanımını sınırlandırmak, iklim açısından çok daha olumlu sonuçlar doğurur.

Sığır eti tüketimini azaltmak elbette çevresel etkileri sınırlamada bir adım olabilir; ancak iklim değişikliği ile mücadelede etkili olmak için esas dikkat edilmesi gereken enerji kullanım alışkanlıklarıdır.

İNKARCI SÖYLEMLERİN RETORİĞİ VE TAKTİKLERİ

İklim inkarcılarının sıkça başvurduğu yöntemlerden biri, doğal döngülere atıfta bulunmak veya bilimsel verilerin kesin olmadığını iddia etmektir. Ancak bu iddialar, bilimin ilerleyen doğası ve bulguların tutarlılığı karşısında anlamını yitirmektedir.

İnkâr söyleminin ardında yalnızca bireysel inançlar değil, organize ve güçlü çıkar grupları da yer almaktadır. Fosil yakıt endüstrisi ve bağlı lobiler, iklim değişikliği bilincini zayıflatmak için sistematik bir çaba yürütmüştür. 1970’li yıllardan itibaren fosil yakıt şirketlerinin iklim değişikliği konusunda bilgi sahibi olduğu, ancak bu bilgiyi kamuoyundan sakladığı belgelerle ortaya konmuştur.

İklim inkarcılığı yalnızca bilimsel bir tartışmayı değil; aynı zamanda ekonomik ve politik çıkarların kamuoyunu yönlendirmek için kullanılan bir araçtır.

KAMUOYUNDAKİ ETKİLERİ VE POLİTİKA ENGELLERİ

İklim değişikliğine yönelik dezenformasyon, kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine, kutuplaşmasına ve eylemsizlik ortamının güçlenmesine neden olmaktadır. Yanlış algılar, iklim yasalarının ertelenmesine ve gecikmesine yol açmakta, acil adımların atılmasını engellemektedir.

Bu ortamda, iklim inkarcılığı sadece bireysel bir tutum değil, politik süreçleri doğrudan etkileyen bir güç haline gelmiştir.

İKLİM İNKARCILIĞINA KARŞI GÜVENİLİR BİLGİ VE FARKINDALIK

Bu tablo karşısında yapılması gereken, eleştirel düşünme yetkinliğini artırmak ve güvenilir bilgi kaynaklarına yönelmektir. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), TÜBİTAK MAM gibi kuruluşların raporları, sağlam bilimsel veriye dayalı bilgilere ulaşmak için başlıca referanslardır.

Bireylerin doğru bilgiye ulaşmaları kadar, bilgi kirliliğini üreten kaynakların ve stratejilerin tanınması da büyük önem taşımaktadır.

SONUÇ: BİLİMİ SAVUNMAK, ADALETİ GÖZETMEK

Sevgili dostlar,

İklim inkarcılığı, bilimsel bir tartışmadan öte, gezegenimizin geleceğini ilgilendiren ciddi bir tehdittir. Ancak bu mesele yalnızca bilimsel gerçeklerin değil; sosyal adaletin, kalkınmanın ve ekonomik eşitliğin de bir parçasıdır.

Bilimsel gerçekleri savunmak, yalnızca akademik bir görev değil; tüm insanlık için bir sorumluluktur. Ancak bunu yaparken, iklim politikalarının adil uygulanıp uygulanmadığını da sorgulamak, gelişmekte olan ülkelerin haklı kaygılarına kulak vermek gerekir.

Bu yazımda İklim İnkarcıları Ne Savunuyor? 7 Maddede İklim İnkarcılığını anlatmaya çalıştım. İklim Okulu olarak, bilgiye dayalı mücadeleye katkı sunmaya, yanlış bilginin önüne geçmeye ve ortak geleceğimiz için doğru adımları birlikte atmaya devam edeceğiz.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi | İklim Okulu Kurucusu


Kaynaklar
https://perspektif.eu/2024/04/02/iklim-inkarcilari-iklim-degisikligi-aslinda-bir-komplo-mu/
https://skepticalscience.com/docs/ConspiracyTheoryHandbook_Turkish.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1172779
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3757796
https://climatepromise.undp.org/news-and-stories/what-are-climate-misinformation-and-disinformation-and-how-can-we-tackle-them
https://researchguides.worldbankimflib.org/climate-economics-and-finance/organizations
https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/47566.pdf
https://www.undp.org/tr/turkiye/news/iklim-degisikligi-yayginlasiyor-hizlaniyor-ve-siddetleniyor-ipcc
https://www.tskb.com.tr/blog/surdurulebilirlik/iklim-degisikligi-ile-ilgili-6-soru-6-yanit
https://www.environmental-auditing.org/blogs/climate-change-denial-data-driven-insights/
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1685903
https://education.cfr.org/learn/timeline/history-climate-action
https://yersizseyler.wordpress.com/2024/07/13/insanlarin-iklimi-darbeledigini-bilimciler-1970lerde-anlamisti-ama-iklim-inkarciligi-da-o-zamanlar-basladi-leah-aronowski-ile-gorusme/
https://www.greenpeace.org/usa/climate/exxons-climate-denial-history-a-timeline/
https://www.ucs.org/climate/accountability
https://teyit.org/dosya/dev-sirketler-kuresel-isinmayi-yillarca-nasil-sakladi
https://yesilgazete.org/cop28-160dan-fazla-iklim-inkarcisinin-zirveye-katildigi-ortaya-cikti/
https://drexel.edu/news/archive/2013/december/climate-change
https://en.wikipedia.org/wiki/ExxonMobil_climate_change_denial#:~:text=These%20organizations%20include%20the%20Cato,ties%20to%20fossil%20fuel%20companies.
https://www.exposedbycmd.org/2022/03/21/the-dirty-dozen-the-biggest-nonprofit-funders-of-climate-denial/
https://www.asanet.org/footnotes-article/structure-and-culture-climate-change-denial/
https://gc.copernicus.org/articles/8/81/2025/
https://www.iklimhaber.org/wp-content/uploads/2023/05/Iklim-Haber-Konda-Arastirma-2022.pdf
https://teyit.org/dosya/iklim-kanunu-neden-komplo-teorilerinin-odaginda
https://yesilgazete.org/iklim-inkarcilari-abd-kongresinin-neredeyse-dortte-birini-olusturuyor/
https://www.americanprogress.org/article/climate-deniers-of-the-118th-congress/
https://www.iklimhaber.org/iklim-dezenformasyonuna-karsi-bm-destekli-yeni-bir-girisim-baslatildi/
https://www.iklimin.org/wp-content/uploads/egitimler/seri_17.pdf
https://mam.tubitak.gov.tr/tr/calisma-alanlari/iklim-degisikligi-ve-surdurulebilirlik-arastirma-alanlari
https://www.medipol.edu.tr/akademik/arastirma-merkezleri/iklim-degisikligi-calismalari-uam
https://kutuphane.uskudar.edu.tr/tr/sayfa/113/konularina-gore-veri-tabanlari
https://infoguides.gmu.edu/ccpc/journals
https://cevresehiriklim.com.tr/?page_id=1589

İklim Değişikliği mi İklim Krizi mi?

Sevgili dostlar,

İklim değişikliği, gezegenimizin karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan biri olarak kabul edilmektedir. Bu sorunu tanımlamak için kullanılan çeşitli terimler arasında "iklim değişikliği" ve "iklim krizi" öne çıkmaktadır. Bu terimlerin her ikisi de aynı olguyu işaret etse de, aralarında önemli nüanslar bulunmaktadır ve bu nüanslar, konunun algılanışı ve ele alınış biçimi üzerinde etkili olabilmektedir.

Bu raporun temel amacı, "iklim değişikliği" ve "iklim krizi" terimlerini bilimsel ve toplumsal bağlamlarda inceleyerek aralarındaki farkları, benzerlikleri ve kullanım gerekçelerini net bir şekilde ortaya koymaktır. Rapor, bu terimlerin kökenlerini, bilimsel tanımlarını, kullanım motivasyonlarını ve potansiyel etkilerini çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgiler ışığında analiz edecektir. Kullanılan terminolojinin, sorunun ciddiyetinin ve çözümüne yönelik atılması gereken adımların algılanmasında kritik bir rol oynadığı açıktır. Bu nedenle, bu iki temel terimin derinlemesine incelenmesi, iklim değişikliğiyle ilgili daha bilinçli bir söylem ve eylem için zemin hazırlayacaktır.

İklim Değişikliği: Bilimsel Bir Tanım

İklim değişikliği olgusunu anlamak için öncelikle uluslararası ve ulusal düzeydeki bilimsel kuruluşların bu terime nasıl yaklaştığını incelemek gerekmektedir. Bu tanımlar, sorunun bilimsel temelini ve kapsamını çizmektedir.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli (IPCC), iklim değişikliğini, karşılaştırılabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişiklik olarak tanımlamaktadır. IPCC'ye göre iklim değişikliği, hem insan kaynaklı değişiklikleri hem de Dünya tarihi boyunca meydana gelen doğal değişiklikleri ifade edebilmektedir. Panelin temel görevi, iklim değişikliği konusundaki bilimsel, teknik ve sosyoekonomik bilgileri değerlendirmek ve bu değerlendirmeleri politika yapıcılarına sunmaktır. IPCC'nin değerlendirme raporları, iklim değişikliğinin etkileri, bu etkilere uyum sağlama ve etkilerini azaltma seçenekleri hakkında düzenli bilimsel bilgiler sunarak, bu alandaki bilgi birikiminin güncel durumunu ortaya koymaktadır.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ise iklim değişikliğini, Dünya'nın iklim sistemindeki uzun vadeli değişiklikler olarak tanımlamaktadır. NASA'nın bulgularına göre, mevcut ısınma eğilimi benzeri görülmemiş bir hızda gerçekleşmekte olup, bu durumun temel nedeni insan faaliyetleridir. Özellikle fosil yakıtların yakılması sonucu atmosfere salınan sera gazlarının, bu ısınmanın ana etkeni olduğu NASA tarafından vurgulanmaktadır. NASA'nın Dünya'yı gözlemleyen uydu ve diğer araçları aracılığıyla topladığı veriler, gezegenin iklimindeki değişikliklerin açık kanıtlarını ve örüntülerini ortaya koymaktadır. Bu gözlemler, iklim değişikliğinin küresel ölçekte yaşandığını ve insan faaliyetleriyle doğrudan ilişkili olduğunu teyit etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın web sitesinde yer alan bilgilere göre, küresel iklim değişikliği, fosil yakıtların kullanımı, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazlarının birikimlerindeki hızlı artışın doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda meydana gelmektedir. Bakanlık, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin iklim değişikliği tanımını da paylaşarak, uluslararası kabul görmüş bilimsel tanımı benimsemektedir. Bu tanım, insan faaliyetlerinin atmosferin bileşimini bozarak iklimde değişikliklere neden olduğunu açıkça ifade etmektedir.

İklim değişikliğinin temel nedenleri ve bu nedenleri destekleyen bilimsel kanıtlar oldukça açıktır. Başlıca neden, insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınan sera gazı emisyonlarıdır. Kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yakılması, sanayi faaliyetleri, ormansızlaştırma ve tarım uygulamaları, atmosfere karbondioksit (CO2), metan (CH4) ve diğer sera gazlarının salınmasına yol açarak doğal sera etkisini artırmakta ve küresel sıcaklıkların yükselmesine neden olmaktadır. NASA'nın verilerine göre, atmosferdeki CO2 seviyesi son 650.000 yıldır görülmemiş en yüksek seviyededir. Bu artışın temelinde, sanayi devriminden bu yana artan fosil yakıt tüketimi ve arazi kullanımındaki değişiklikler yatmaktadır.

Radyatif zorlama kavramı, iklim değişikliğinin mekanizmasını anlamak için önemlidir. Radyatif zorlama, bir gazın veya diğer bir etkenin gezegenin enerji dengesini etkileme kapasitesinin bir ölçüsüdür ve iklim değişikliğini pozitif (ısınmaya neden olan) veya negatif (soğumaya neden olan) yönde etkileyebilir. Sanayi devriminden bu yana atmosferdeki sera gazı konsantrasyonlarındaki önemli artış, pozitif bir radyatif zorlamaya neden olarak iklim sisteminde enerji kazanımına yol açmıştır. Bu durum, gezegenin daha fazla ısıyı tutmasına ve dolayısıyla küresel ısınmaya katkıda bulunmaktadır.

Önde gelen bilimsel kuruluşlar, iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğu konusunda güçlü bir bilimsel konsensüsün olduğunu vurgulamaktadır. IPCC ve NASA gibi kuruluşlar, binlerce bilim insanının katkısıyla hazırlanan kapsamlı raporlar aracılığıyla bu konsensüsü destekleyen çok sayıda kanıt sunmaktadır. Bu raporlar, farklı disiplinlerden elde edilen verileri bir araya getirerek, iklim değişikliğinin nedenleri, etkileri ve gelecekteki olası senaryoları hakkında güvenilir bilgiler sağlamaktadır. Bilimsel kanıtlar, mevcut ısınma eğiliminin doğal faktörlerle açıklanamayacağını ve temel itici gücün insan faaliyetleri olduğunu açıkça göstermektedir.

İklim değişikliğinin gözlemlenen etkileri, gezegenin dört bir yanında kendini göstermektedir. Küresel ısınma, Dünya'nın ortalama yüzey sıcaklığındaki süregelen artış, bu etkilerin en belirgin olanıdır. Son on yıllar, küresel sıcaklık rekorlarının kırıldığı ve kaydedilen en sıcak yılların yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu ısınma, sadece ortalama sıcaklıkları değil, aynı zamanda aşırı sıcak hava olaylarının sıklığını ve şiddetini de artırmaktadır.

Deniz seviyesinin yükselmesi, iklim değişikliğinin bir diğer önemli ve gözlemlenebilir etkisidir. Buzulların ve buz tabakalarının erimesi, Grönland ve Antarktika'daki buz kayıpları ve okyanuslardaki termal genleşme ile birlikte deniz seviyeleri yükselmektedir. Bu durum, özellikle alçak kıyı bölgelerinde yaşayan insanlar ve ekosistemler için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Artan deniz seviyeleri, kıyı erozyonunu artırabilir, kıyı taşkınlarına neden olabilir ve tatlı su kaynaklarını tuzlu suyun etkisi altına alabilir.

İklim değişikliği, aşırı hava olaylarının sıklığını ve şiddetini de artırmaktadır. Sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, sellers, fırtınalar ve orman yangınları gibi olaylar, daha sık ve daha yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Bu tür aşırı hava olayları, can kayıplarına, ekonomik zararlara ve altyapı sorunlarına yol açarak toplumları olumsuz etkilemektedir.

Kutup bölgelerindeki deniz buzu ve dağlardaki buzullar önemli ölçüde erimektedir. Bu erime, deniz seviyesinin yükselmesine katkıda bulunmanın yanı sıra, kutup ekosistemlerini de ciddi şekilde etkilemektedir. Buzulların erimesi, tatlı su kaynaklarının azalmasına ve su döngüsünün bozulmasına da neden olabilir.

İklim değişikliği, yağış miktarlarında ve düzenlerinde önemli değişikliklere yol açmaktadır. Bazı bölgelerde uzun süreli kuraklıklar yaşanırken, bazı bölgelerde ise aşırı yağışlar ve yıkıcı seller görülebilmektedir. Bu değişiklikler, tarımı, su kaynaklarını ve doğal ekosistemleri olumsuz etkileyerek gıda güvenliği ve su kıtlığı gibi sorunlara yol açabilir.

Atmosferdeki artan karbondioksit (CO2) seviyeleri, okyanuslar tarafından emilerek deniz suyunun asitlenmesine neden olmaktadır. Okyanus asitlenmesi, deniz canlılarının kabuk ve iskelet oluşumunu zorlaştırarak deniz ekosistemleri için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu durum, balıkçılık ve deniz ürünleri endüstrisi üzerinde de olumsuz etkilere sahip olabilir.

İklim Krizi: Bir Aciliyet ve Etki Vurgusu

"İklim krizi" terimi, "iklim değişikliği" ve "küresel ısınma" terimlerine kıyasla, yaşanan durumun aciliyetini ve vahametini daha güçlü bir şekilde vurgulamak amacıyla son yıllarda yaygınlaşmıştır. Bu terimi kullananlar, devam eden sera gazı emisyonlarının gezegenin doğal ortamı ve insanlar için oluşturduğu tehdidin ciddiyetini vurgulamak ve iklim değişikliğiyle mücadelede daha agresif önlemler alınmasını teşvik etmek istemektedirler. "Kriz" kelimesi, çözüm üretilmesi gereken acil bir durumu ifade ederek, insanların bu konuyla alakalı duygusal bir bağ kurmasını ve harekete geçmesini sağlamayı amaçlar. "İklim değişikliği" terimi, bazılarına göre, yaşanan tehlikenin boyutunu tam olarak yansıtmamakta ve daha pasif bir anlam taşımaktadır.

Önemli bilimsel yayınlar ve kuruluşlar da "iklim krizi" terimini kullanarak, biyoçeşitliliği koruma ve iklim değişikliğinin yol açacağı acıları önleme konusunda acil eyleme geçilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Örneğin, BioScience dergisinde yayınlanan ve 11.000'den fazla bilim insanı tarafından desteklenen bir makalede, "iklim krizinin geldiği" ve "biyosferimizi koruma çabalarında muazzam bir ölçek artışının, iklim krizi nedeniyle yaşanacak anlatılmamış acılardan kaçınmak için gerekli olduğu" belirtilmektedir. Oxford Sözlükleri, 2019 yılında "iklim krizi"ni yılın kelimesi seçerek, bu terimin o yılın ruhunu ve endişelerini yansıttığını göstermiştir. Bu seçim, "kriz" teriminin, iklim değişikliğinin yarattığı tehdidin ciddiyetini ve aciliyetini vurgulamadaki artan önemini göstermektedir.

İklim krizi, aşırı sıcaklıklar, deniz seviyesinin yükselmesi, yoğun yağışlar, kuraklıklar, eriyen buzullar ve permafrost gibi doğrudan etkilere yol açmaktadır. Bu etkiler, gıda arzında problemler, açlık, susuzluk ve biyolojik çeşitlilikte kayıplar gibi dolaylı sonuçlar da doğurarak ülkelerin ekonomilerini ve altyapılarını olumsuz etkileyebilir. Artan fosil yakıt kullanımı, küresel ısınmanın temel nedeni olarak gösterilmekte ve bu durumun bir "kriz" boyutuna ulaştığını ifade etmek için "iklim krizi" terimi kullanılmaktadır. Küresel ısınmanın doğrudan etkilerinin yanı sıra, gıda arzında yaşanan problemler, açlık, susuzluk ve biyolojik çeşitlilikteki kayıplar gibi dolaylı sonuçlar da toplumsal sistemleri derinden etkilemektedir.

İklim sisteminde geri dönülemez değişikliklere yol açabilecek "devrilme noktaları" (tipping points) bulunmaktadır. Bu noktaların aşılması durumunda, örneğin Grönland buz tabakasının tamamen erimesi veya Batı Antarktika buz tabakasının çökmesi gibi, küresel ölçekte ciddi ve geri döndürülemez sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu devrilme noktaları, iklim değişikliğinin doğrusal olmayan doğasını ve belirli eşiklerin aşılmasıyla birlikte sistemde ani ve büyük değişikliklerin meydana gelebileceğini göstermektedir.

Örnek Devrilme Noktaları:

  • Grönland buz tabakasının erimesi, deniz seviyesini önemli ölçüde yükseltebilir ve bu durum kıyı bölgelerinde yaşayan milyonlarca insanı etkileyebilir.
  • Batı Antarktika buz tabakasının çökmesi de benzer şekilde deniz seviyesinde dramatik bir artışa yol açabilir ve uzun vadede geri döndürülemez sonuçlar doğurabilir.
  • Mercan resiflerinin ölümü, deniz ekosistemlerinin önemli bir parçasını yok ederek biyoçeşitliliği azaltır ve kıyıları fırtınalara karşı koruma işlevini zayıflatır.
  • Permafrostun çözülmesi ve metan salınımı, güçlü bir sera gazı olan metanın atmosfere salınmasına neden olarak küresel ısınmayı hızlandırabilir.
  • Amazon yağmur ormanlarının kaybı, küresel karbon döngüsünü olumsuz etkileyerek ve biyoçeşitliliği azaltarak iklim değişikliğini daha da kötüleştirebilir.
  • Okyanus akıntılarındaki değişiklikler, bölgesel iklimleri önemli ölçüde etkileyebilir ve hava olaylarının düzenini bozabilir.

İklim krizinin toplumsal, ekonomik ve çevresel sistemler üzerindeki etkileri derin ve yaygındır. İklim krizi, daha az yağışa bağlı çölleşme nedeniyle ekolojik göçlere yol açabilir ve bu durum nüfusları yerinden edebilir. Artan sıcaklıklar ve aşırı hava koşulları tarımı olumsuz etkileyerek gıda güvenliğini tehdit edebilir. Deniz seviyesinin yükselmesi, alçak kıyı bölgelerinde sel baskınlarını artırarak insan yaşamını ve altyapıyı tehlikeye atabilir. Fırtınaların yoğunlaşması ve sıcak hava dalgalarının artması da insan sağlığı ve refahı üzerinde ciddi etkilere sahip olabilir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri de iklim krizinin etkilerini farklı şekillerde deneyimlemeye neden olur. Genel olarak, kadınların geçim kaynakları doğaya daha bağımlı olduğu için iklim krizinden erkeklere göre daha fazla etkilendikleri görülmektedir. Birleşmiş Milletler verilerine göre, gelişmekte olan ülkelerde gıda üretiminin önemli bir bölümünü kadın çiftçiler gerçekleştirmektedir. Kuraklık, azalan su kaynakları, aşırı hava olayları ve kıyı bölgelerinin sular altında kalma ihtimali, hem gıda güvenliğini hem de geçimi tarıma bağlı kadınları riske atmaktadır. İklim değişikliğine bağlı olarak toprağın verimi azaldıkça, kadınlar daha uzun çalışma saatlerine rağmen daha az gelir elde edebilirler.

İklim krizi aynı zamanda bir sosio-ekonomik sorundur ve yoksulluk, eşitsizlik ve insan hakları ile yakından ilişkilidir. Özellikle iklim değişikliğinin etkilerinin acı bir biçimde gözlendiği ülkelerde, iklim değişikliği önce en alt sınıfları ve bu sınıflarda da en çok kadınları vurmaktadır. İklim krizi sadece insanla doğa arasındaki değil, aynı zamanda Küresel Kuzey ile Küresel Güney arasındaki iktidar ve sömürü ilişkilerinin de bir sonucudur.

İklim krizinin çevresel etkileri geniş ve kapsamlı olup okyanusları, buzları ve hava durumunu etkilemektedir. Bu değişiklikler kademeli olarak veya hızla meydana gelebilir. Doğada gerçekleşen değişimler, bazı canlı türlerinin yaşam alanlarının değişmesine veya yok olmasına sebep olabilir. Yaşam alanlarındaki değişimler sonucunda büyük göçler görülebilir. Bazı türlerin ise popülasyonlarında artışa neden olabilir. Ekosistemler bir bütün olarak uyum içinde gelişirler ve bu nedenle küresel iklim değişikliğinin etkileriyle birlikte herhangi bir ekosistemde oluşan değişim diğerlerini de etkileyebilir.

"İklim Değişikliği" ve "İklim Krizi" Arasındaki Temel Farklar ve Benzerlikler


"İklim değişikliği" terimi, bilimsel çevrelerde yaygın olarak kullanılan, daha nötr ve tanımlayıcı bir terimdir. Bilimsel araştırmalar ve raporlar genellikle bu terimi kullanarak, iklim sistemindeki uzun vadeli değişimleri ve bunların nedenlerini ve etkilerini objektif bir şekilde ele alırlar. Bu terim, sorunun bilimsel karmaşıklığını ve farklı yönlerini kapsamlı bir şekilde ifade etme potansiyeline sahiptir.

"İklim krizi" terimi ise, bilimsel gerçekleri yadsımamakla birlikte, bu gerçeklerin doğurduğu acil durumu ve potansiyel felaket senaryolarını vurgular. Bu terim, daha çok kamuoyunu harekete geçirmek, farkındalık yaratmak ve politik eylemi teşvik etmek amacıyla kullanılır. "Kriz" kelimesi, çözüm üretilmesi gereken acil bir durumu ifade ederek, insanların bu konuyla alakalı duygusal bir bağ kurmasını ve harekete geçmesini sağlamayı amaçlar.

Bilimsel makalelerde, teknik raporlarda ve akademik tartışmalarda genellikle "iklim değişikliği" terimi tercih edilirken, medya, aktivistler ve bazı politikacılar, kamuoyuna yönelik iletişimde "iklim krizi" veya "iklim acil durumu" gibi daha çarpıcı ifadeleri kullanabilirler. "İklim değişikliği" terimi, geniş bir kitle tarafından daha iyi anlaşılırken, "iklim krizi" terimi bazı kesimlerde daha güçlü bir duygusal tepki ve aciliyet hissi uyandırabilir. Ancak, bazı araştırmalar "kriz" teriminin özellikle muhafazakar kesimlerde ters etki yaratabileceğini de göstermektedir. Bu durum, terminoloji seçiminin hedef kitlenin özellikleri ve iletişim kurma amacına göre dikkatli bir şekilde yapılması gerektiğini göstermektedir.

Hem "iklim değişikliği" hem de "iklim krizi" terimleri, küresel iklim sorununun varlığına ve ciddiyetine dikkat çekmede önemli bir rol oynar. Her iki terim de, insan faaliyetlerinin iklim üzerindeki etkilerini ve gelecekteki olası sonuçlarını vurgular. "İklim krizi" terimi, sorunun çözümü için gereken eylemin hızını ve ölçeğini vurgulayarak, daha güçlü bir harekete geçme çağrısı yapabilir.

Karşılaştırmalı Tablo: İklim Değişikliği ve İklim Krizi

Özellik İklim Değişikliği İklim Krizi
Tanım Bilimsel tanım, uzun vadeli değişimler Aciliyet ve etki vurgusu, tehlike ve sonuçlar
Vurgu Bilimsel kesinlik, süreçler ve etkiler Aciliyet, vahamet, potansiyel felaketler
Kullanım Alanları Bilimsel ve teknik raporlar, akademik tartışmalar Medya, aktivizm, kamuoyuna yönelik iletişim
Hedef Kitle Geniş kitle, bilim insanları, politika yapıcılar Kamuoyu, aktivistler, politika yapıcılar
Duygusal Etki Daha nötr, bilgilendirici Daha güçlü, endişe ve aciliyet uyandırıcı
Aciliyet Düzeyi Daha az vurgulanır Yüksek düzeyde vurgulanır
Bilimsel Kesinlik Yüksek düzeyde bilimsel kesinliğe dayanır Bilimsel gerçeklere dayanır, aciliyeti vurgular

"İklim Krizi" Terimine Yönelik Eleştiriler ve Tartışmalar

Bazı bilim insanları ve araştırmacılar, "iklim krizi" veya "iklim acil durumu" gibi ifadelerin aşırı dramatik ve manipülatif olabileceğini, uzun vadeli motivasyonu ve davranış değişikliğini olumsuz etkileyebileceğini savunmaktadır. Aşırı korku ve kaygıya odaklanmanın, insanları harekete geçirmek yerine umutsuzluğa sürükleyebileceği belirtilmektedir. Örneğin, yapılan bir çalışmada, iklim krizi hakkında bir metin okuyan üniversite öğrencilerinin, gezegenin aşırı ısınması konusunda en düşük düzeyde endişe bildirdikleri, iklim bozulması hakkında okuyanların ise en yüksek düzeyde endişe bildirdikleri bulunmuştur.

"Kriz yorgunluğu" olarak adlandırılan bir durumun ortaya çıkabileceği, sürekli olarak acil durum söyleminin zamanla etkisini kaybedebileceği de dile getirilmektedir. Güçlü terminolojinin acil tehditlere dikkat çektiği ancak yavaş ilerleyen durumlarda tepki verme aciliyetinin zamanla cazibesini yitirebileceği ifade edilmektedir. Bazı araştırmalar, "iklim krizi" teriminin, "iklim değişikliği" veya "küresel ısınma" gibi daha nötr terimlere kıyasla kamuoyunda daha az endişe yarattığını ve daha az tanıdık bulunduğunu göstermektedir. Bir USC araştırmasına göre, insanlar "iklim değişikliği" ve "küresel ısınma" terimlerine daha aşina ve bu terimler "iklim krizi" ve "iklim acil durumu" gibi alternatiflere göre daha fazla endişe uyandırmaktadır.

Ayrıca, "kriz" söyleminin, iklim değişikliğinin karmaşıklığını basitleştirebileceği ve bilimsel belirsizlikleri göz ardı edebileceği endişesi de bulunmaktadır. Bazı kesimler, bu tür ifadelerin politik bir ajandayı yansıttığını ve bilimsel nesnelliği zedelediğini düşünmektedir. Örneğin, bazı aktivist bilim insanları ve yazarlar, tercih ettikleri iklim değişikliği anlatılarını ve çözümlerini sorgulayan uzmanları "inkarcı," "geciktirici," gibi etiketlerle itibarsızlaştırma stratejisi izlemektedir.

Bilim insanları genellikle "iklim değişikliği" terimini teknik nedenlerle tercih ederken, bu terimin halk arasında farklı yorumlara yol açabileceği de bilinmektedir. Bazı muhafazakar stratejistler, "iklim değişikliği"nin "küresel ısınma"ya göre daha az korkutucu ve daha kontrol edilebilir bir sorun önerdiğini düşünerek bu terimi desteklemişlerdir. Ancak, "iklim değişikliği" teriminin kullanılmasının, yaş, siyasi görüş ve cinsiyet gibi farklı alt gruplar arasında konuya olan ilgiyi azalttığına dair bulgular da mevcuttur.

"İklim bozulması" (climate breakdown), "küresel ısıtma" (global heating) ve "iklim felaketi" (climate catastrophe) gibi alternatif terimler de, farklı gruplar ve medya kuruluşları tarafından kullanılmaktadır. Bu terimlerin her biri, iklim sorununun farklı yönlerini veya farklı düzeylerdeki aciliyetini vurgulamayı amaçlar. Örneğin, The Guardian gazetesi 2019 yılında, bilim insanlarının insanlık için bir felaket olarak tanımladığı durumu daha doğru yansıtmak amacıyla "iklim değişikliği" yerine "iklim acil durumu, krizi veya çöküşü" terimlerini kullanmaya başlayacağını duyurmuştur.

Bazı uzmanlar, iletişimde kullanılan metaforların da önemli olduğunu belirtmektedir. Örneğin, "ısıyı hapseden battaniye" metaforu, iklim değişikliğinin temel mekanizmasını anlamaya yardımcı olabilir. Benzer şekilde, "çok fazla karbon" metaforu, insan faaliyetleriyle atmosfere salınan aşırı karbonun yarattığı dengesizliği anlatmada etkili olabilir.

Sonuç

"İklim değişikliği" ve "iklim krizi" terimleri, küresel iklim sorununu tanımlamak için kullanılan ve her ikisi de geçerli olan ifadelerdir. "İklim değişikliği" daha çok bilimsel ve nesnel bir tanımlama sunarken, "iklim krizi" terimi sorunun aciliyetini ve potansiyel yıkıcılığını vurgulayarak kamuoyunda farkındalık yaratmayı ve eyleme geçmeyi teşvik etmeyi amaçlar.

Her iki terimin de kendine özgü avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Bilimsel iletişimde genellikle "iklim değişikliği" terimi tercih edilirken, kamuoyuna yönelik iletişimde "iklim krizi" teriminin kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Ancak, "kriz" teriminin potansiyel olumsuz etkileri de göz önünde bulundurulmalı ve iletişim stratejileri hedef kitleye uygun olarak belirlenmelidir. Bazı araştırmalar, "kriz" söyleminin her zaman beklenen etkiyi yaratmayabileceğini ve hatta bazı durumlarda ters tepebileceğini göstermektedir. Bu nedenle, iletişimde kullanılan dilin, bilimsel doğruluktan ödün vermeden, hedef kitlenin anlayabileceği ve harekete geçebileceği bir şekilde seçilmesi önemlidir.

Sonuç olarak, ister "iklim değişikliği" ister "iklim krizi" olarak adlandırılsın, küresel iklim sorununun ciddiyeti ve bu soruna yönelik acil eylem ihtiyacı tartışılmazdır. Önemli olan, doğru ve etkili iletişim yöntemleriyle bu soruna dikkat çekmek ve sürdürülebilir bir gelecek için gerekli adımları atmaktır. Terminoloji seçimi, bu amaca ulaşmada önemli bir araç olabilir, ancak nihayetinde belirleyici olan, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya ve uyum sağlamaya yönelik somut eylemlerdir.

Süleyman Çetin İklim Okulları Kurucusu | Çevre Yüksek Mühendisi


İKLİM DİRENCİ NEDİR VE NEDEN ÖNEMLİDİR?

 İKLİM DİRENCİ NEDİR?

Değerli dostlar,

İklim değişikliği artık uzak bir tehlike değil; hayatımızın içinde, tarımımızda, su kaynaklarımızda ve şehirlerimizde hissedilen bir gerçek. Peki bu değişime karşı sadece tedbir mi almalıyız? Hayır. Asıl hedefimiz iklime dirençli bir sistem kurmak olmalı.

Peki iklime dirençlilik ne demektir?

İklim direnci, bireylerin, toplumların, ekosistemlerin ve ekonomilerin iklim değişikliğinin etkilerine karşı dayanıklı hale gelmesi, şoklara ve streslere adapte olabilmesi demektir. Yani sadece zararları azaltmak değil, değişen koşullarda ayakta kalabilmek ve gelişebilmek demektir.

Başka bir deyişle: İklim direnci, geleceğin garantisidir.

NEDEN İKLİM DİRENCİNE İHTİYAÇ VAR? Çünkü:

• Mevsim düzenleri değişiyor,
• Aşırı hava olayları artıyor,
• Kuraklık, sel, orman yangını gibi felaketler artık sıradanlaşıyor.

Eğer şehirlerimizi, tarımımızı, su kaynaklarımızı ve ekonomimizi bu yeni gerçekliğe göre şekillendirmezsek, her yıl daha fazla kayıp vereceğiz.

İKLİM DİRENCİ NASIL SAĞLANIR?

  1. Tarımda Direnç:
    İklime dayanıklı tohumlar geliştirmek, agroekoloji ve permakültür gibi doğa dostu tarım sistemlerini yaygınlaştırmak.

  2. Şehirlerde Direnç:
    Yeşil altyapı (çatı bahçeleri, yağmur bahçeleri gibi), su yönetimi, sıcak hava dalgalarına karşı gölgelendirme sistemleri kurmak.

  3. Enerji Sistemlerinde Direnç:
    Tek bir enerji kaynağına bağlı kalmamak, güneş, rüzgar, biyokütle gibi yenilenebilir kaynakları çeşitlendirmek.

  4. Toplumsal Direnç:
    İklim okuryazarlığını artırmak, yerel halkı karar alma süreçlerine dahil etmek, afet yönetimi ve erken uyarı sistemlerini güçlendirmek.

  5. Ekonomik Direnç:
    Yeşil girişimciliği desteklemek, karbon piyasalarına adapte olmak ve iklim risklerini finansal planlamalara dahil etmek.

İKLİM OKULU’NUN VİZYONU: DİRENÇLİ TOPLUMLAR İklim Okulu olarak biz, sadece bilgi üretmiyoruz. Aynı zamanda bireyleri, kurumları ve şehirleri iklime dirençli hale getirecek eğitimler, projeler ve iş birlikleri geliştiriyoruz.
Çünkü inanıyoruz ki, değişime ayak uyduranlar değil; değişimi yönetenler ayakta kalacak.

SONUÇ: İKLİM DİRENCİ GELECEĞİN DİLİDİR İklim krizi karşısında sadece savunmada kalmak yetmez.
Artık daha dayanıklı, daha esnek, daha uyumlu sistemler kurmak zorundayız.
İklime dirençli olmak; doğaya, topluma ve geleceğe saygı duymanın en güçlü yoludur.

Bugün dirençli olmak için attığımız her adım, yarın umudun yeşermesini sağlayacak.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu



İklim Göçü Nedir? Gerçek mi, Mit mi?

Göller Kuruyor, İklim Değişiyor: İklim Göçü Nedir?
Değerli dostlar,

Göç dendiğinde akla çoğu zaman savaşlar, yoksulluk, siyasi baskılar gelir. Ancak son yıllarda dünya kamuoyunda yükselen yeni bir kavram var: İklim göçü. Yani insanların doğrudan iklim koşullarındaki değişimler nedeniyle yaşam alanlarını terk etmesi.

Bu kavram belki hâlâ birçok ülkenin resmi göç politikasında yer bulmuş değil ama gerçek şu ki; toprak çatladığında, su çekildiğinde, iklim dönüştüğünde, insanlar da kaçınılmaz olarak yön değiştiriyor.

Orta Asya’da Bir Vaktiyle Vaha Olan Coğrafyalar

Orta Asya geçmişte geniş nehir sistemleri, büyük göller ve mevsimsel dengeyle tarıma elverişli, göçebe halklar için yaşanabilir bir coğrafyaydı. Bugün ise Aral Gölü’nün yok oluşu, Hazar çevresindeki su kayıpları, aşırı buharlaşma ve tarım arazilerinin tuzlaşması bu bölgenin yavaş yavaş iklimsel olarak yaşanmaz hale geldiğini gösteriyor.

Gece-gündüz sıcaklık farkı geçmişte 10–12 derece iken bugün bu fark birçok yerde 18–20 dereceyi bulabiliyor.

Bu değişim sadece sağlığı değil, tarımı, hayvancılığı ve en önemlisi mevsimsel hareketliliği etkiliyor.

Eskiden mevsimsel göç yapan topluluklar artık iklimin öngörülemezliği nedeniyle yerleşik yaşam alanlarını tamamen terk ediyor. Son 30 yılda Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan gibi ülkelerden Rusya’ya, Türkiye’ye ve Avrupa’ya doğru göç eden yüzbinlerce insan, ekonomik nedenlerin yanında iklim kaynaklı geçim krizi yaşıyor.

Anadolu’da da Benzer Bir Tehdit Var mı?

Bugün Anadolu'da da aynı uyarı sinyallerini görüyoruz.


• Tuz Gölü'nün büyük oranda kuruması,
• Konya Havzası'nda obrukların artışı,
• Van Gölü çevresinde yağışların düzensizleşmesi,
• İç Anadolu'da yer altı su seviyesinin dramatik şekilde düşmesi,
• Marmara ve Ege'de zeytinliklerin yanması,
• Akdeniz’de tropik sıcaklıklar…

Bu listeyi uzatmak mümkün. Henüz Anadolu'dan büyük ölçekli bir iklim göçü yaşanmış değil. Ancak tarımın sürdürülemez hale gelmesi, su temininin aksaması ve kırsalda yaşamın zorlaşması, özellikle genç nüfusun büyük şehirlere ve yurt dışına göç etmesini hızlandırabilir.

Avrupa ve Amerika’ya Göçler Ne Kadar “İklimle” İlgili?

Afrika’dan ve Orta Doğu’dan Avrupa’ya yönelen göçlerde iklim etkisi doğrudan ve dolaylı olarak hissediliyor. Sudan’daki Nil bölgesinin kuruması, Yemen'deki su krizleri, Sahel bölgesindeki çölleşme... Hepsi çatışmalara, kıtlığa ve nihayetinde yerinden edilmeye neden oluyor.

Amerika kıtasına yönelik göçlerde de Orta Amerika'daki aşırı fırtınalar, kasırgalar ve kuraklıklar etkili.
Artık birçok göç uzmanı şunu kabul ediyor:
“İklim, artık göçün görünmeyen ama belirleyici aktörlerinden biridir.”

İklim Göçü, Geleceğin En Büyük Krizlerinden Biri Olabilir mi?

Cevap: Evet.
Birleşmiş Milletler verilerine göre 2050 yılına kadar en az 200 milyon insanın iklim nedeniyle göç etmesi bekleniyor. Bu göçler yalnızca Güney’den Kuzey’e değil, aynı zamanda ülke içinde kırsaldan kente, deniz kıyısından iç kesimlere olacak.

Ülkeler göç politikalarını hâlâ sadece siyasi ve ekonomik düzlemde tasarlarken, iklim etkilerini göz ardı etmeleri, yakın gelecekte büyük sosyal patlamalara neden olabilir.

Sonuç olarak: Suyun Olduğu Yere Göç Başlar

İklim değişikliği, insanları yalnızca terletmiyor; yerlerinden ediyor.
Artık sınır çizgileri yalnızca haritalarda değil, kuruyan göllerin kenarında, çöle dönen ovalarda ve yağmuru bekleyen tarlalarda yeniden çiziliyor.

İklim göçü, bir gün hepimizin meselesi olabilir. Şimdiden anlamak, konuşmak ve hazırlıklı olmak gerekir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



COP30 ZİRVESİNDE NELER KONUŞULACAK?

COP30: Amazon’un Kalbinde Küresel İklim Zirvesi

Değerli dostlar,

2025 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP30), 10-21 Kasım tarihleri arasında Brezilya'nın Amazon bölgesindeki Belém şehrinde düzenlenecek. Bu zirve, COP tarihinin Amazon'da gerçekleşecek ilk buluşması olacak ve bu yönüyle büyük bir sembolik ve stratejik anlam taşıyor.

Neden Belém, Neden Amazon?

COP30’un Amazon’da düzenlenmesi, dünyanın en büyük yağmur ormanlarının korunmasına yönelik küresel vurguyu daha da görünür kılmak amacı taşıyor. Bu tercihle, iklim krizinde ormanların ve yerli halkların önemi daha fazla gündeme taşınıyor.

🗓️ Zirve Takvimi

Zirvenin resmi oturumları 10-21 Kasım tarihleri arasında yapılacak. Devlet başkanlarının katıldığı açılış ve liderler oturumları ise 6-7 Kasım tarihlerinde gerçekleşecek.

🎯 COP30’un Ana Gündem Başlıkları

Ulusal Katkı Beyanları (NDC’ler): Ülkelerin karbon azaltımı taahhütlerinin güncellenmesi ve uygulanabilirliğinin değerlendirilmesi.

İklim Finansmanı: Gelişmekte olan ülkeler için büyük ölçekli iklim finansmanının mobilize edilmesi hedefleniyor.

Ormanların Korunması: Tek tür ormanların dönüştürülmesi ve biyoçeşitliliği destekleyen projelerin yaygınlaştırılması ön planda olacak.

İklim Adaleti ve Yerli Halkların Katılımı: Yerli halkların haklarının korunması ve karar alma süreçlerine katılımı, bu zirvede ayrı bir önem taşıyor.

Altyapı Hazırlıkları

Belém şehri, binlerce kişiyi ağırlayabilmek için yeni konaklama alanları ve ulaşım altyapısı geliştiriyor. Bununla birlikte, hazırlık sürecinde çevresel hassasiyetlerin gözetilmesi de kamuoyunun dikkatinde.

İklim Okulu’ndan Notlar

İklim Okulu olarak COP30 zirvesini yalnızca izlemekle kalmıyor; zirveden elde edilen bilgi ve gelişmeleri Türkiye’deki iklim politikalarına entegre etmeyi, eğitim müfredatımıza aktarmayı ve sürdürülebilir dönüşüm için ilham almayı hedefliyoruz.

Bu zirve, gençler için bir öğrenme fırsatı, yerel yönetimler için bir yol haritası, girişimciler için yeşil bir vizyon olabilir.



Almanya’dan Türkiye’ye İlham: Orman Adaptasyonu ve Karbon Dengeleme Projesi

ORMANLARDA YEŞİL DÖNÜŞÜM: ORMAN ADAPTASYON PROJESİ

Değerli dostlar,

İklim değişikliği sadece sıcaklık artışı değil; aynı zamanda toprağın, ormanların ve doğanın dengesinin bozulmasıdır. Avrupa ormanları bu değişimin en çok hissedildiği yerlerin başında geliyor.

Yalnızca Almanya’da 2018’den bu yana yarım milyondan fazla hektar orman yok oldu. Aşırı sıcaklar, kuraklık, fırtına ve böcek istilaları gibi sebepler, özellikle tek türden oluşan (monokültür) ormanları savunmasız bırakıyor.

İşte bu noktada Almanya'nın Thüringen bölgesindeki Schlegel Orman Adaptasyon Projesi, örnek alınacak bir uygulamaya dönüşüyor.

Projede Ne Yapılıyor?

🌲 Tek tip ladin ormanı dönüştürülüyor.
Pina Earth, %84’ü ladinden oluşan 471 hektarlık ormanı, çeşitli ve iklime dayanıklı türlerle yeniden düzenliyor. Göknar, kızıl ağaç, kayın, huş, kestane ve akçaağaç gibi farklı türlerle biyoçeşitlilik artırılıyor.

🌱 Genç ağaçların doğal büyümesi destekleniyor.
Ormanın kendini yenilemesi teşvik ediliyor.

🦌 Yaban hayatı dengeleniyor.
Hayvan popülasyonları korunarak orman ekosistemi güçlendiriliyor.

Bu dönüşümle birlikte 30 yıl içinde 27.000 tonun üzerinde karbondioksit atmosferden uzaklaştırılacak. Proje yalnızca karbon salımını azaltmıyor; biyoçeşitlilik, su kaynaklarının korunması ve toplum refahı gibi alanlara da doğrudan katkı sağlıyor.

Proje Hangi Hedeflere Katkı Sunuyor?

✅ Sağlıklı yaşam
✅ Nitelikli eğitim
✅ Temiz su ve sanitasyon
✅ Sorumlu üretim ve tüketim
✅ İklim eylemi
✅ Karasal yaşamın korunması

İklim Okulu'ndan Dersler

İklim Okulu olarak bu gibi projeleri yalnızca izlemiyor, onlardan ilham alıyor, öğreniyor ve kendi coğrafyamıza uyarlıyoruz.

📚 Bu projeler bize şunu öğretiyor:
• Ormanlar birer karbon yutağıdır,
• Biyoçeşitlilik iklim direnci için esastır,
• Yerel iklim eylemleri küresel mücadeleye destek verir.

Sizinle de Çalışabiliriz

Eğer siz de yerel orman alanlarınızda benzer projeler yapmak, karbon dengeleme stratejileri geliştirmek, iklim bilinci eğitimi vermek veya doğa tabanlı çözümler üretmek istiyorsanız, İklim Okulu sizinle iş birliğine hazır.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu



İklim Değişikliği Hangi Sektörleri Etkileyecek?

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN EN ÇOK ETKİLENECEK SEKTÖRLER: TARIM, SANAYİ, ULAŞTIRMA

Değerli dostlar,

İklim değişikliği bir doğa sorunu değil, bir sistem dönüşümüdür.
Ve bu dönüşüm, ilk olarak ekonomik yapı taşlarını zorlayacak:
Tarım, sanayi ve ulaştırma.

Bunlar yalnızca büyük sektörler değil, aynı zamanda birbirine bağımlı zincirin ilk halkalarıdır.
Bu halkalar dönüştükçe, dalga dalga tüm alt sektörler de değişime zorlanacak.

1. TARIM: TOPRAĞIN DİLİ DEĞİŞİYOR

Kuraklık, mevsim kaymaları, aşırı hava olayları ve toprak tuzlanması…
Tarım sektörü, iklim değişikliğinin en ön cephelerinden biri.
Verimli topraklar susuz kalıyor, bazı bölgelerde ekim takvimi baştan yazılıyor.

Bu dönüşüm:

  • Sürdürülebilir sulama sistemlerini,

  • İklime dayanıklı tohumları,

  • Agroekolojik tarım uygulamalarını
    zorunlu kılacak.

Ve unutmayalım: Tarım sadece gıda değildir. Hayvancılık, tekstil, ilaç, kozmetik gibi onlarca alt sektör onunla birlikte şekil alır.

2. SANAYİ: KARBON AYAK İZİNİN YENİ TANIMI

İklim krizi, sanayinin üretim yapısına dokunmadan çözülmez.
Enerji yoğun sektörler, karbon salımında birincil kaynak.
AB’nin uygulamaya başladığı Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) gibi uygulamalarla sanayi artık sadece maliyet değil, karbon bilançosuyla da rekabet edecek.

Bundan sonra:

  • Atık ısı geri kazanımı,

  • Enerji verimli üretim tesisleri,

  • Yeşil bina ve ekipman dönüşümü
    zorunlu hâle gelecek.

Bu dönüşüm; kimya, çimento, çelik, plastik, tekstil, otomotiv gibi tüm alt sektörlere sirayet edecek.

3. ULAŞTIRMA: YOLLAR YEŞİL OLMAK ZORUNDA

Ulaştırma sektörü hâlâ küresel karbon salımının %25’inden fazlasını oluşturuyor.
İçten yanmalı motorlar, ağır taşıma filoları, deniz taşımacılığı, havayolu…
Hepsi radikal değişimle karşı karşıya.

Elektrikli araçlar, hidrojenli taşımacılık, akıllı şehir çözümleri, toplu taşıma yatırımları artık birer tercih değil, zorunluluktur.

Bu dönüşüm beraberinde akü teknolojisi, batarya geri dönüşümü, yazılım çözümleri gibi yepyeni alanları da büyütecek.

DALGA DALGA YAYILACAK DÖNÜŞÜM

Tarım, sanayi ve ulaştırma; birincil dönüşüm dalgasının merkezindedir.
Ancak bu dönüşüm:

  • Ambalaj üretiminden gıdaya,

  • Enerji dağıtımından inşaata,

  • Lojistikten perakendeye kadar
    tüm ekonomik yapıyı etkileyecektir.

İklim değişikliği bir kriz değil, dönüşüm zorunluluğudur.
Ve bu dönüşümün sancılarını değil, fırsatlarını konuşmalıyız.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu



İklim Okulu Vizyonu, Misyon ve Amacı

Bilge Nesil Enstitüsü ve Yeşil Orman Okulu uzmanları tarafından desteklenen İklim Okulu'nun Vizyonu, Misyon ve Amacı şöyledir;

İKLİM OKULU VİZYONU

İklim Okulu, dünyanın neresinde ve hangi sektörde olursa olsun, tüm birey ve kuruluşların iklim dostu bir gelecek için dönüşümünü destekleyen bir öğrenme ekosistemi sunar. Vizyonumuz, bilgiye dayalı ve çözüm odaklı eğitimler yoluyla sağlıklı bir gezegende, adil ve dirençli toplumlar inşa etmek; geleceğin iklim liderlerini bugünden yetiştirmektir.
İklim Okulu; doğa ile uyumlu, karbon ayak izini azaltan, sosyal sorumluluk temelli bir kalkınma vizyonunu yaygınlaştırmayı hedefler.


İKLİM OKULU MİSYONU

İklim Okulu’nun misyonu; iklim değişikliği, sürdürülebilirlik ve çevresel dönüşüm konularında güncel bilimsel bilgi, uygulanabilir stratejiler ve etkileşimli öğrenme yöntemleri ile bireyleri ve kurumları bilinçlendirmektir.
Kurumsal, yerel veya bireysel ölçekte fark etmeksizin; her seviyeden katılımcıya yönelik eğitim programlarıyla, iklim bilinci yüksek, çözüm üreten, sorumluluk alan ekipler oluşturmayı amaçlarız.
İklim Okulu, sadece bilgi aktaran değil; dönüşüm başlatan, ilham veren ve öğrenen organizasyonlar inşa eden bir öğrenme platformudur.


İKLİM OKULU’NUN AMACI

İklim Okulu’nun temel amacı, iklim değişikliği ve sürdürülebilir kalkınma konularındaki en güncel araştırmaların ve çözümlerin, özellikle iklim krizinden en fazla etkilenen birey ve sektörlerde gerçek, adil ve uygulanabilir etkilere dönüşmesini sağlamaktır.
Kuruluşların iklim hedeflerine ulaşmalarını destekleyen programlarla; çalışanların bilgi ve becerilerini geliştirir, ekipleri yeşil dönüşüm sürecinde etkin kılar.
Bu kapsamda İklim Okulu, iklim dostu uygulamalara yön veren, eğitim odaklı, yenilikçi ve kurumlara özel esnek modeller sunarak, daha dirençli bir gelecek için birlikte ilerlemeyi amaçlar.



İklim Okulu Fikir Yarışması Başlıyor!

İklim Değişikliğine Uyum İçin Sıra Dışı Fikirler Aranıyor!

İklim Okulu Fikir Yarışması Başlıyor!

Giderek etkisini artıran iklim değişikliği, artık sadece çevreyi değil, şehirleri, ekonomileri ve toplumsal yapıları da doğrudan etkiliyor. Sıcaklık artışları, kuraklık, su stresi ve aşırı hava olayları gibi riskler karşısında dayanıklı bir gelecek inşa etmenin yolu; yerel bağlama duyarlı, bilimsel ve sürdürülebilir fikirlerden geçiyor.

Bu bilinçle İklim Okulu, şehirlerin ve yaşam alanlarının iklim krizine uyum sağlamasına katkı sunacak “İklim Değişikliğine Uyum Temalı Fikir Yarışması”nı duyuruyor. Bu yarışmayla iklim risklerine karşı çözüm üretecek, toplumsal, çevresel ve ekonomik sistemleri güçlendirecek yenilikçi fikirlerin desteklenmesi amaçlanıyor.




🎯 Yarışmanın Amacı

İklim Okulu, bu yarışmayla şu hedeflere katkı sunmak istiyor:

  • Sıcaklık artışlarına karşı doğa temelli çözümler geliştirmek

  • Su kıtlığı ve kaynak stresi gibi riskleri azaltmak

  • Aşırı hava olaylarına karşı şehirleri ve toplulukları daha dayanıklı hâle getirmek

  • Kentleri iklim dostu ve sürdürülebilir bir geleceğe hazırlamak


💡 Yarışma Konu Başlıkları

Adaylardan aşağıdaki tematik alanlardan en az biri üzerine fikir geliştirmesi bekleniyor:

  • 🔹 Kentsel yeşil alanlar ve ekosistem temelli çözümler

  • 🔹 Sürdürülebilir ulaşım ve akıllı kent sistemleri

  • 🔹 Afetlere dirençli altyapı ve iklim risk yönetimi

  • 🔹 Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği

  • 🔹 Döngüsel ekonomi, geri kazanım ve kaynak yönetimi


🧩 Kimler Katılabilir?

Yarışma; doğaya duyarlı, iklim konusunda fikir üretebilen her bireye açık.
• Öğrenciler,
• Akademisyenler,
• Meslek profesyonelleri,
• Sivil toplum gönüllüleri,
• Yerel çözüm üretmek isteyen herkes katılım sağlayabilir.


📌 Başvuru ve detaylı bilgi için:
👉 https://www.iklimokulu.com/p/iletisim.html

SON BAŞVURU: 02 MAYIS 2025


🔖 Etiketlerimizle Yayalım:

#İklimİçinFikir #İklimOkuluYarışması #DoğaTemelliÇözümler
#İklimUyumu #DirençliŞehirler #SıfırAtıkFikirler
#YeşilKentler #EnerjiVerimliliği #DöngüselEkonomi
#İklimOkuluFikirMaratonu


Senin fikrin, iklim dostu bir geleceğin anahtarı olabilir.
🌱 Haydi, düşünceni paylaş, fark oluştur!
İklim değişikliğine karşı değil, onunla birlikte akıllıca yaşamayı öğrenelim.