Ad

afrika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
afrika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İklim Göçü Nedir? Gerçek mi, Mit mi?

Göller Kuruyor, İklim Değişiyor: İklim Göçü Nedir?
Değerli dostlar,

Göç dendiğinde akla çoğu zaman savaşlar, yoksulluk, siyasi baskılar gelir. Ancak son yıllarda dünya kamuoyunda yükselen yeni bir kavram var: İklim göçü. Yani insanların doğrudan iklim koşullarındaki değişimler nedeniyle yaşam alanlarını terk etmesi.

Bu kavram belki hâlâ birçok ülkenin resmi göç politikasında yer bulmuş değil ama gerçek şu ki; toprak çatladığında, su çekildiğinde, iklim dönüştüğünde, insanlar da kaçınılmaz olarak yön değiştiriyor.

Orta Asya’da Bir Vaktiyle Vaha Olan Coğrafyalar

Orta Asya geçmişte geniş nehir sistemleri, büyük göller ve mevsimsel dengeyle tarıma elverişli, göçebe halklar için yaşanabilir bir coğrafyaydı. Bugün ise Aral Gölü’nün yok oluşu, Hazar çevresindeki su kayıpları, aşırı buharlaşma ve tarım arazilerinin tuzlaşması bu bölgenin yavaş yavaş iklimsel olarak yaşanmaz hale geldiğini gösteriyor.

Gece-gündüz sıcaklık farkı geçmişte 10–12 derece iken bugün bu fark birçok yerde 18–20 dereceyi bulabiliyor.

Bu değişim sadece sağlığı değil, tarımı, hayvancılığı ve en önemlisi mevsimsel hareketliliği etkiliyor.

Eskiden mevsimsel göç yapan topluluklar artık iklimin öngörülemezliği nedeniyle yerleşik yaşam alanlarını tamamen terk ediyor. Son 30 yılda Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan gibi ülkelerden Rusya’ya, Türkiye’ye ve Avrupa’ya doğru göç eden yüzbinlerce insan, ekonomik nedenlerin yanında iklim kaynaklı geçim krizi yaşıyor.

Anadolu’da da Benzer Bir Tehdit Var mı?

Bugün Anadolu'da da aynı uyarı sinyallerini görüyoruz.


• Tuz Gölü'nün büyük oranda kuruması,
• Konya Havzası'nda obrukların artışı,
• Van Gölü çevresinde yağışların düzensizleşmesi,
• İç Anadolu'da yer altı su seviyesinin dramatik şekilde düşmesi,
• Marmara ve Ege'de zeytinliklerin yanması,
• Akdeniz’de tropik sıcaklıklar…

Bu listeyi uzatmak mümkün. Henüz Anadolu'dan büyük ölçekli bir iklim göçü yaşanmış değil. Ancak tarımın sürdürülemez hale gelmesi, su temininin aksaması ve kırsalda yaşamın zorlaşması, özellikle genç nüfusun büyük şehirlere ve yurt dışına göç etmesini hızlandırabilir.

Avrupa ve Amerika’ya Göçler Ne Kadar “İklimle” İlgili?

Afrika’dan ve Orta Doğu’dan Avrupa’ya yönelen göçlerde iklim etkisi doğrudan ve dolaylı olarak hissediliyor. Sudan’daki Nil bölgesinin kuruması, Yemen'deki su krizleri, Sahel bölgesindeki çölleşme... Hepsi çatışmalara, kıtlığa ve nihayetinde yerinden edilmeye neden oluyor.

Amerika kıtasına yönelik göçlerde de Orta Amerika'daki aşırı fırtınalar, kasırgalar ve kuraklıklar etkili.
Artık birçok göç uzmanı şunu kabul ediyor:
“İklim, artık göçün görünmeyen ama belirleyici aktörlerinden biridir.”

İklim Göçü, Geleceğin En Büyük Krizlerinden Biri Olabilir mi?

Cevap: Evet.
Birleşmiş Milletler verilerine göre 2050 yılına kadar en az 200 milyon insanın iklim nedeniyle göç etmesi bekleniyor. Bu göçler yalnızca Güney’den Kuzey’e değil, aynı zamanda ülke içinde kırsaldan kente, deniz kıyısından iç kesimlere olacak.

Ülkeler göç politikalarını hâlâ sadece siyasi ve ekonomik düzlemde tasarlarken, iklim etkilerini göz ardı etmeleri, yakın gelecekte büyük sosyal patlamalara neden olabilir.

Sonuç olarak: Suyun Olduğu Yere Göç Başlar

İklim değişikliği, insanları yalnızca terletmiyor; yerlerinden ediyor.
Artık sınır çizgileri yalnızca haritalarda değil, kuruyan göllerin kenarında, çöle dönen ovalarda ve yağmuru bekleyen tarlalarda yeniden çiziliyor.

İklim göçü, bir gün hepimizin meselesi olabilir. Şimdiden anlamak, konuşmak ve hazırlıklı olmak gerekir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



Su Haritası Alarm Veriyor: Yeraltı Suyu Tükeniyor


YERALTI SULARI TÜKENİYOR: GELECEĞİN SESSİZ KRİZİNE HAZIR MIYIZ?

Sevgili dostlar,

Bir bardak suya ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu düşünebiliriz. Ancak dünyada milyarlarca insan için bu sıradan bir eylem değil, aksine bir hayatta kalma mücadelesi. Su, dünyanın her köşesinde eşit dağıtılmış bir kaynak değil. Ve ne yazık ki, artık sadece yüzey sularından değil, yeraltı sularından da umudumuz azalıyor.

Yeraltı Suyu Nerelerde Bitiyor?

Dünya Kaynak Enstitüsü’nün 2019 verileriyle hazırladığı analiz, pek çok ülkenin yeraltı suyu kıtlığı yaşadığını açıkça ortaya koyuyor. Katar, İsrail, Lübnan ve İran başta olmak üzere birçok bölgede yeraltı suyu çekimleri, yenilenebilir kaynakların ötesine geçmiş durumda. Kısacası, insanlar doğanın sunduğu kadar suyu değil, daha fazlasını çekiyor. Bu ise hem toprak altındaki dengenin bozulmasına hem de su krizlerinin kalıcı hale gelmesine neden oluyor.

Küresel Düzeyde Korkutan Eğilim

Artan sanayi üretimi, kontrolsüz tarım sulamaları, çarpık kentleşme ve nüfus yoğunluğu yeraltı suyu üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde su kaynaklarının kötü yönetimi bu sorunu daha da derinleştiriyor. National Geographic, ESRI ve Utrecht Üniversitesi tarafından hazırlanan Dünya Su Haritası bu gerçeği yüzümüze vuruyor: 40 yıllık veri analizine göre dünya genelinde 22 sıcak nokta, su talebinin yenilenebilir su arzını aştığı bölgeler olarak belirlenmiş durumda.

Kaliforniya'dan Nil Nehri’ne, Türkiye’den Afrika’ya: Dünyada ve Ülkemizde Durum Ne?

Dünya Su Haritası’na göre birçok kritik bölge ciddi yeraltı suyu kıtlığı ile karşı karşıya. Meksika'dan Mısır'a, Pakistan'dan Endonezya'ya dek pek çok ülkede tarımın ve şehirleşmenin yoğun olduğu alanlar su kriziyle mücadele ediyor. Fakat Türkiye'nin durumu da hiç iç açıcı değil. Haritada Türkiye, yeraltı suyu kıtlığı açısından “yüksek” risk kategorisinde yer alıyor. Özellikle Konya Ovası, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu gibi tarımsal üretimin yoğun olduğu bölgelerimizde yeraltı suları hızla azalıyor.

Türkiye'de tarımsal sulamanın önemli bölümü hâlâ yeraltı sularından sağlanıyor ve çoğunlukla geleneksel sulama yöntemleriyle gerçekleştiriliyor. Bu durum, yenilenebilir kaynaklardan daha fazla su çekmemize yol açıyor. Aynı zamanda artan nüfus, şehirleşme ve iklim değişikliğinin etkileriyle beraber Türkiye'deki yeraltı suyu rezervleri her geçen gün biraz daha azalıyor. Gelecekte ülkemizde su krizi yaşamamak adına, acilen yeraltı su kaynaklarımızı daha bilinçli yönetmeli ve sürdürülebilir yöntemlere geçiş yapmalıyız.

Su Kıtlığı Savaşları Mı Getirecek?

Uzmanlar suyun önümüzdeki yıllarda çatışma nedenlerinden biri olabileceğini söylüyor. Çünkü su, sadece tarımsal üretimin değil, sağlığın, eğitimin ve kalkınmanın temel yapı taşı. Suya ulaşamayan topluluklar göç etmek zorunda kalıyor, şehirler plansız büyüyor ve sosyal dengeler sarsılıyor.

Yeraltı Suyunu Nasıl Koruruz?

• Sulama sistemlerinde damla ve basınçlı sistemler tercih edilmeli
• Yeraltı suyu çekimi kontrol altında tutulmalı ve bölgesel planlamalar yapılmalı
• Şehirlerde yağmur suyu hasadı teşvik edilmeli
• Tarımsal üretimde iklim dostu yöntemler benimsenmeli
• Toplumlarda su okuryazarlığı artırılmalı

Sonuç: Suyu Yönetmeden Geleceği Yönetemeyiz

Sevgili dostlar, yeraltı suyunun çekilmesi sadece bir çevre sorunu değildir; aynı zamanda sosyal, ekonomik ve politik bir risktir. Tüm göstergeler, biz yönetemezsek doğanın artık kendini savunamayacağını söylüyor. Suyun değerini musluklar kuruyunca değil, kaynaklar tükenmeden önce anlamalıyız. Çünkü yeraltı suları, gözümüzün görmediği ama hayatımızı taşıyan en büyük hazine olabilir.

Siz ne düşünüyorsunuz? Yaşadığınız bölgede yeraltı su kaynakları hakkında bilgi sahibi misiniz? Farkındalığımızı birlikte artırmak dileğiyle.

Sevgiyle kalın,

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı




Kuraklığın Küresel Boyutu - Güncel

Dünya medyası geçen hafta tuhaf bir şekilde Finlandiya Başbakanı Sanna Marin'in dans etme alışkanlıklarıyla meşgul olurken, devam eden küresel kuraklık ve diğer aşırı hava olayları geniş ölçüde eksik rapor edildi.

İklim krizinin körüklediği aşırı hava olayları artık her kıtayı ve milyonlarca insanın hayatını ve geçim kaynaklarını etkiliyor. 

Sadece birkaç örnek:

• Avrupa'daki kuraklık, şu anda kıtanın üçte ikisini etkileyerek 500 yılın en kötü kuraklığı olduğu belirtiliyor.

• Çin, benzeri görülmemiş 70 günlük sıcak hava dalgası yaşıyor.

• Afrika, 10 milyon çocuğu etkileyen onlarca yıldır iklimle ilgili en kötü acil durumla karşı karşıya.

• ABD'de aşırı kuraklıklar çiftçileri kendi mahsullerini yok etmeye ve hayvanlarını satmaya itiyor.

• Afganistan'da su kıtlığı ve kuraklıktan mahvolan mahsuller milyonlarca insani yardıma muhtaç hale getirdi.

• Pakistan'da yaşanan sel baskınlarında 33 milyondan fazla insan yerinden edildi ve 1000'den fazla kişi öldü.

• Kuzey Kutbu'ndaki Svalbard takımadaları , dünyanın geri kalanından yedi kat daha hızlı ısınarak geçim kaynaklarını etkiliyor ve buzulların yok olmasına neden oluyor. Bölgede yakın zamanda yapılan keşif gezisinde üzücü tablolar görülüyor.



Tüm bu aşırı iklim olayları, sırayla küresel bir enerji krizine neden oluyor. Sadece Avrupa'da bu yıl, su varlığı yüzde 20 azaldı. Aynı zamanda, su reaktörlerini soğutmak için kullanılan su  çok sıcak olduğu için nükleer santraller kapatılıyor.

Bunun yanında enerji kaynakları tükenirken, klima ve sulama gibi ihtiyaçlara talep artıyor. Bu olay silsilesi, hükümetlerimiz tarafından sübvanse edilen, gezegene zarar veren petrol gibi fosil yakıtların kullanımının artmasına neden oluyor.

Daha umutlu olan kısım da, bazı siyasi liderler bize çözümlerin var olduğunu gösteren önemli bir #İklimEylemi gerçekleştiriyor. 

Bu hafta Fransa'nın fosil yakıt reklamlarını yasaklayan ilk Avrupa ülkesi olduğunu ve Kaliforniya'nın 2035 yılına kadar benzinli arabaları yasakladığını ilan ettiğini güncel olarak gördük.

Çözüm işbirliğinde. İklim Okulu olarak yenilikçi girişimlerden ve iklim, çevre ve enerji eksenli projelerde sizleri bilgilendiriyoruz. Bunda senin oynaman gereken bir rol var. Bugünden itibaren, iklim okulunun hesaplarını takip ederek destek verebilirsiniz.

e-posta: iklimokulu@yandex.com