Ad

ekoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ekoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çocuklara İklim Bilinci Kazandıran Pedagojik Model: İklim Okulu Yaklaşımı

İKLİM OKULU YAKLAŞIMI: GELECEĞİ İNŞA EDEN YENİ BİR PEDAGOJİK MODEL

1. MODELİN TEMEL FELSEFESİ

İklim Okulu Yaklaşımı, çağdaş pedagojilerin deneyimlerinden beslenen ancak iklim krizine ve çevresel yıkımlara karşı çözüm üretmeyi eğitim modelinin merkezine alan yenilikçi bir eğitim anlayışıdır. Bu model; çocukların doğaya duyarlı, çevre bilinci gelişmiş, afetlere karşı dirençli, sürdürülebilir yaşam kültürünü içselleştirmiş bireyler olarak yetişmesini hedefler.

Modelin çıkış noktası, insanlığın karşı karşıya olduğu iklimsel tehditleri sadece bilimsel bilgilerle değil, aynı zamanda pedagojik bir altyapıyla çözebileceği inancıdır. Bu nedenle model, iklim değişikliğine adaptasyon, çevresel sürdürülebilirlik ve ekolojik yaşam bilgisi gibi alanları birleştirir.

2. MODELİN YAPISI: HİBRİT DOĞA-SINIF EĞİTİMİ

İklim Okulu Yaklaşımı, Forest School yani orman okulu modelinin doğayla temas eden yönlerini; Montessori’nin sınıf içi materyal temelli yapılandırılmış öğrenme felsefesiyle birleştirir. Bu nedenle modelin yapısı hibrit olarak tanımlanabilir:

  • Doğada Öğrenme (Orman Modülü): Havanın ve çevrenin uygun olduğu günlerde çocuklar doğal alanlarda öğrenme etkinliklerine katılır. Ekosistem gözlemleri, bitki yetiştiriciliği, toprak ve hava deneyleri yapılır.

  • Sınıf İçinde Doğal Yaşam (Kapalı Alan Modülü): Yoğun yağmur, aşırı sıcak ya da soğuk havalarda ise Montessori’den ilham alan, doğal malzemelerle zenginleştirilmiş bir sınıf ortamında eğitim sürer. Toprak, taş, su, odun, tohum gibi doğaya ait materyaller öğrenme nesnesi olur.

  • Kriz Simülasyonları: Çocuklar, doğa temelli afet senaryoları eşliğinde karar alma, empati kurma, toplulukla hareket etme gibi beceriler geliştirir. (Kuraklıkta yaşam, selden korunma gibi).

  • İklim Gözlem Günlükleri: Her çocuk, hava olaylarını, doğadaki değişimleri ve kendi çevresel davranışlarını yazdığı bir günlük tutar.

  • Katmanlı Eğitim Planı: Müfredat 3 yaş grubunda farklı derinliklerde işlenir: Erken çocukluk (3-6), ilk çocukluk (7-10), geç çocukluk (11-14).

3. DİĞER YAKLAŞIMLARLA KARŞILAŞTIRMA

Yaklaşım Doğa Temelli Sınıf İçeriği Duyusal Materyal İklim Odaklılık Uygulama Alanı
Montessori Sınıf içi
Waldorf Hem sınıf hem doğa
Reggio Emilia Çocuk merkezli, proje temelli
Forest School Doğa dış mekân
İklim Okulu Yaklaşımı Hibrit doğa ve sınıf

4. ÜSTÜNLÜKLERİ

  • İklim Krizi Odaklı İlk Eğitim Modeli: Doğa eğitiminin ötesinde, iklim risklerini merkeze alan tek modeldir.

  • Hibrit Yapısı: Ne tamamen dışarıda ne tamamen içeride – çevresel şartlara uygun, esnek ve sağlık dostu bir sistem sunar.

  • Yerel Ekosistem Uyumu: Her bölgenin iklim koşullarına uygun müfredat farklılaşmasına izin verir.

  • Afetlere Karşı Hazırlık: Simülasyonlar ve uygulamalı öğrenmelerle afetlerde davranış geliştirme kapasitesi kazandırır.

  • Hak Temelli Yaklaşım: Ekolojik adalet, kuşaklar arası sorumluluk, canlı hakları gibi etik alanlara değinir.

5. ZAFİYETLERİ VE GELİŞİME AÇIK ALANLAR

  • Öğretici Eğitimi: Mevcut öğretmen yetiştirme programları bu modeli destekleyecek yeterlilikte değildir. İklim pedagojisi eğitimi gereklidir.

  • Müfredat Entegrasyonu: Mevcut ulusal müfredatla entegrasyon konusunda yasal zemine ihtiyaç duyulabilir.

  • Malzeme Erişimi: Doğal ve sürdürülebilir materyallerin temini, özellikle dezavantajlı bölgelerde zorlayıcı olabilir.

6. İLERİYE DÖNÜK GELİŞTİRME ALANLARI

  • İklim Okulu Sertifika Programları: Öğretmenlere özel sertifika modülleri geliştirilmelidir.

  • Akademik Takip ve Değerlendirme: Modelin pedagojik etkilerini ölçmek için bağımsız akademik kurumlarca izleme yapılmalıdır.

  • Topluluk Destekli Öğrenme: Köylerde, mahallelerde iklim okulu uydu sınıfları kurulabilir.

  • Mobil İklim Sınıfları: Gezici doğa sınıfları ile şehirde binalar içinde yaşayan çocuklara ulaşılabilir.

İKLİM OKULU MÜFREDATI
Hedef Grup: 7–14 yaş grubu öğrenciler
Süre: Yıllık plan 

1. DOĞA VE TARIM BECERİLERİ

Kazanımlar:

  • Öğrenci, mevsimlere göre ekim-dikim zamanlarını ayırt eder.

  • Yerel tohumları tanır, geleneksel yöntemlerle çimlendirme ve ekim yapar.

  • Buğdayın tarladan ekmeğe yolculuğunu deneyimler.

  • İlkel yöntemlerle un elde etme ve ekmek pişirme süreçlerini uygular.

Etkinlikler:

  • Toprak işleme ve çapalama

  • Mevsimlik sebze ve tahıl dikimi

  • Hasat ve ürün işleme atölyeleri

  • Köy fırınında ekmek pişirme

2. İKLİM KRİZLERİNE KARŞI HAZIRLIK VE AFET BİLİNCİ

Kazanımlar:

  • Öğrenci, farklı iklim olaylarını ve etkilerini tanır (sel, kuraklık, fırtına, dolu, sıcak hava dalgaları vb.).

  • Kriz anında güvenli davranış biçimlerini uygular.

  • Sahil şehirleri, dağ köyleri gibi farklı coğrafi alanlarda yaşanabilecek riskleri analiz eder.

Etkinlikler:

  • Afet simülasyonları (çadır kurma, yangın tatbikatı vb.)

  • Güvenli alan belirleme çalışmaları

  • İklim senaryoları üzerinden karar verme atölyesi

3. ENERJİ VE TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜM

Kazanımlar:

  • Öğrenci, güneş ve rüzgar enerjisinin kullanımını kavrar.

  • Basit düzeneklerle enerji üretme uygulamaları yapar (örneğin güneş fırını, mini rüzgar türbini).

  • Elektriksiz ortamlarda yaşamak için gerekli bilgi ve becerileri edinir.

Etkinlikler:

  • Güneş paneli ile telefon şarj etme deneyi

  • Rüzgar enerjisiyle su çekme düzeneği kurma

  • Düşük teknolojili yaşam örnekleriyle kamp yapma

4. HAYVANCILIK VE DOĞAL YAŞAM BİLGİSİ

Kazanımlar:

  • Temel hayvan bakımı hakkında bilgi sahibi olur (keçi, tavuk, koyun vb.).

  • Süt sağımı ve işlenmesi (peynir, yoğurt yapımı) gibi becerileri uygular.

  • Hayvanlarla etkileşimde doğal dengeyi korumayı öğrenir.

Etkinlikler:

  • Küçükbaş hayvan bakımına katılım

  • Süt ürünleri atölyesi

  • Hayvan hakları ve sorumlu davranış eğitimi

5. TOPLULUKTA YAŞAM VE EKOLOJİK AHLAK

Kazanımlar:

  • Grup çalışması ve doğa içinde iş bölümü yapma becerisi kazanır.

  • Yerel halkla iş birliği yaparak kırsal yaşam bilgisi edinir.

  • Tüketimden üretime geçiş felsefesiyle doğal kaynakları koruma alışkanlığı geliştirir.

Etkinlikler:

  • Ortak bahçe düzenlemesi

  • Ekolojik oyunlar ve hikâyeler

  • Paylaşım ve takas günü

6. EKOLOJİK TASARIM VE YENİDEN KULLANIM

Kazanımlar:

  • Atıkları ayrıştırır ve geri/ileri dönüşüm yöntemlerini uygular.

  • Doğal malzemelerle barınak, oyuncak, kırtasiye gibi araçlar tasarlar.

  • İklime dayanıklı barınma yöntemlerini öğrenir.

Etkinlikler:

  • Kompost yapımı

  • Doğal malzeme ile inşa (çamur ev modeli, taş duvar örme)

  • Sıfır atık günü uygulaması

GENEL YILSONU DEĞERLENDİRME

  • Proje sunumları: Her öğrenci kendi iklim dirençli yaşam projesini tanıtır.

  • Ailelerle birlikte uygulamalı gösteriler ve sergiler düzenlenir.

7. SONUÇ

İklim Okulu Yaklaşımı, çağdaş eğitimin hem pedagojik zenginliğini hem de insanlığın bugün karşı karşıya olduğu ekolojik krizleri merkeze alarak eğitimi yeniden tanımlar. Sadece bugünü değil, yarını da düşünen bu model; doğaya dönüş, sorumluluğa çağrı ve bilinçli bir nesil yetiştirme idealinin somut bir yansımasıdır.

Bu yaklaşım, Türkiye'den dünyaya ilham verebilecek nitelikte bir örnek olmaya adaydır.



İklim Okulu’nun Kurucusu Süleyman Çetin: "Geleceği Bilgiyle, Cesaretle İnşa Etmeliyiz"




İKLİM AJANSI DERGİSİ SÖYLEŞİSİ

Konuk: Süleyman ÇETİN – Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı, İklim Okulu Kurucusu
Röportaj: Fatma Yılmaz


Fatma Yılmaz:
Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım Süleyman Bey. Hem sizi hem de İklim Okulu’nu tanımak isteriz.

Süleyman Çetin:
Elbette memnuniyetle. Ben Süleyman Çetin, Çevre Yüksek Mühendisiyim ve aynı zamanda proje uzmanıyım. Uzun yıllardır çevre yönetimi, sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği konularında hem teknik hem sosyal projeler geliştiriyorum. Bilimin toplumsal faydayla buluştuğu yerde olmayı önemsiyorum.

Bu anlayışla kurduğumuz İklim Okulu, iklim değişikliğiyle mücadeleyi merkezine alan yeşil bir tekno-sosyal girişim modelidir. Amacımız, bireylerin ve kurumların iklim krizine karşı bilgiyle, farkındalıkla ve çözüm odaklı düşünceyle donanmasını sağlamak.
Eğitimler, atölyeler, karbon ayak izi ölçümleri, doğa temelli etkinlikler ve farkındalık kampanyaları yürütüyoruz. Ayrıca Bilge Nesil Enstitüsü ve Yeşil Orman Okulu gibi kıymetli kurumların uzman desteğiyle daha da güçleniyoruz.

İklim Okulu, sadece farkındalık oluşturan bir platform değil; aynı zamanda eğiten, dönüştüren ve proje üreten bir yapıdır.


Fatma Yılmaz:
İklim Okulu’nu çok etkileyici anlattınız. Biraz daha detaylandırmak gerekirse, bu girişimin sunduğu hizmetler ve potansiyel iş birliklerinden de bahseder misiniz?

Süleyman Çetin:
Elbette. İklim Okulu’nu çok yönlü bir ekosistem olarak kurguladık. Yalnızca bireylerle değil; belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörle de iş birliği yaparak sürdürülebilirlik alanında projeler geliştiriyoruz.

Öne çıkan çalışma alanlarımızdan bazıları şunlar:
Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Farkındalık Eğitimleri
SECAP (Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı) hazırlama ve danışmanlığı
Sıfır Atık ekibi kurulumu ve kurum içi eğitimleri
Karbon ayak izi ölçümü ve azaltım planları
Yenilenebilir enerji projeleri için stratejik iş birlikleri ve danışmanlık

Ayrıca şu anda kurulum sürecinde olduğumuz çok heyecan verici bir projemiz var: İklim Kütüphanesi. Bu kütüphane, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik alanında dijital ve basılı kaynakların derlendiği, öğrencilere, eğitimcilere, yerel yöneticilere ve araştırmacılara açık bir bilgi merkezi olacak.

Kısacası, İklim Okulu bir projeden çok daha fazlası: geleceği birlikte inşa etmeyi hedefleyen katılımcı bir dönüşüm hareketi.


Fatma Yılmaz:
İklim değişikliğine uyum süreci oldukça tartışılan bir konu. Bu süreci bize biraz aktarır mısınız? Genç bir girişimci olarak neler tavsiye edersiniz?

Süleyman Çetin:
İklim değişikliğine uyum süreci, değişen doğa koşullarına dirençli hale gelmemizi sağlayan bir dönüşüm sürecidir. Sadece doğal afetlere karşı hazırlıklı olmak değil; tarım, enerji, ulaşım, şehircilik gibi tüm alanlarda yeni bir anlayışı benimsemek anlamına gelir.

Bu noktada kavramlar çok önemli: iklim adaleti, dirençlilik, sürdürülebilir kalkınma, toplumsal farkındalık... Bilimsel projeksiyonlar önümüzdeki yıllarda ciddi risklerle karşı karşıya kalabileceğimizi gösteriyor. Ama bu bizi korkutmamalı.
Ben genç girişimcilere hep şunu söylüyorum: Doğayla barışık işler kurun. Teknoloji üretin ama bunu toplumsal faydayla bütünleştirin. Bir ağacı yaşatmak, bir su kaynağını korumak veya bir mahalleyi bilinçlendirmek bazen milyon dolarlık projelerden daha değerlidir. Küçük ama etkili adımlarla başlayın; farkı siz yaratın.


Fatma Yılmaz:
Çevre Yüksek Mühendisi ve aynı zamanda bir platformun kurucusu olarak neler yapıyorsunuz? Mesleğinizin öneminden de biraz bahseder misiniz?

Süleyman Çetin:
Çevre mühendisliği, insan ile doğa arasındaki hassas dengeyi kuran çok özel ve çok değerli bir meslektir. Biz sadece atık su arıtma projeleri yapan teknik uzmanlar değiliz; aynı zamanda toplumsal bilinç ve dönüşümün taşıyıcılarıyız.

İklim Okulu üzerinden yürüttüğümüz çalışmalarla, bu mesleğin sahadaki ve toplumsal hayattaki etkisini büyütüyoruz. Kurumlara sürdürülebilirlik rehberliği sunuyor, gençlerle ve çocuklarla çevre eğitimleri yapıyor, şehir planlamalarına çevre boyutu kazandırıyoruz.
Ben çevre mühendisliğini sadece bir meslek değil, hayatın ta kendisi olarak görüyorum. Çünkü doğa varsa yaşam vardır. Bizim işimiz, o yaşamın sağlıklı devam etmesini sağlamak.


Fatma Yılmaz:
İlkbahar geldi. Bu mevsimde yeni mezun çevre mühendislerine özel önerileriniz olur mu?

Süleyman Çetin:
İlkbahar doğanın yeniden doğduğu, umutların yeşerdiği bir mevsim. Yeni mezun çevre mühendisleri için de taze başlangıçlar demektir.
Ben özellikle toprağa dokunmalarını, doğayla birebir temas kurmalarını öneririm. Çünkü bu meslek sadece formüllerden ve yönetmeliklerden ibaret değildir; doğayı gerçekten tanımak, hissetmek gerekir.

Toprak sabırlıdır, dönüşür. Tıpkı çömlek gibi... Yoğruldukça şekil alır. Siz de mesleki yolculuğunuzda zamanla kendi şeklinizi bulacaksınız. O yüzden sabırlı olun ama üretmekten, katkı sunmaktan asla vazgeçmeyin.
Ayrıca çevre sağlığı, insan sağlığının temelidir. Bu anlayışla hareket ettiğinizde yaptığınız her iş çok daha anlamlı hale gelecektir.


Fatma Yılmaz:
Süleyman Bey bu değerli katkılarınız için çok teşekkür ederiz. Söyleşiyi bitirirken son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Süleyman Çetin:
Ben teşekkür ederim bu güzel davetiniz için. İklim değişikliği gibi büyük ve ortak bir meselede konuşmak, düşünmek, birlikte çözüm üretmek gerçekten çok kıymetli.

Son olarak şunu söylemek isterim:
Doğayı korumak bir tercih değil, bir sorumluluktur. Ve bu sorumluluğu hep birlikte taşıyabiliriz. Bilgiyle, şefkatle ve cesaretle yürüdüğümüz sürece umudumuz her zaman var olacaktır.

Su Haritası Alarm Veriyor: Yeraltı Suyu Tükeniyor


YERALTI SULARI TÜKENİYOR: GELECEĞİN SESSİZ KRİZİNE HAZIR MIYIZ?

Sevgili dostlar,

Bir bardak suya ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu düşünebiliriz. Ancak dünyada milyarlarca insan için bu sıradan bir eylem değil, aksine bir hayatta kalma mücadelesi. Su, dünyanın her köşesinde eşit dağıtılmış bir kaynak değil. Ve ne yazık ki, artık sadece yüzey sularından değil, yeraltı sularından da umudumuz azalıyor.

Yeraltı Suyu Nerelerde Bitiyor?

Dünya Kaynak Enstitüsü’nün 2019 verileriyle hazırladığı analiz, pek çok ülkenin yeraltı suyu kıtlığı yaşadığını açıkça ortaya koyuyor. Katar, İsrail, Lübnan ve İran başta olmak üzere birçok bölgede yeraltı suyu çekimleri, yenilenebilir kaynakların ötesine geçmiş durumda. Kısacası, insanlar doğanın sunduğu kadar suyu değil, daha fazlasını çekiyor. Bu ise hem toprak altındaki dengenin bozulmasına hem de su krizlerinin kalıcı hale gelmesine neden oluyor.

Küresel Düzeyde Korkutan Eğilim

Artan sanayi üretimi, kontrolsüz tarım sulamaları, çarpık kentleşme ve nüfus yoğunluğu yeraltı suyu üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde su kaynaklarının kötü yönetimi bu sorunu daha da derinleştiriyor. National Geographic, ESRI ve Utrecht Üniversitesi tarafından hazırlanan Dünya Su Haritası bu gerçeği yüzümüze vuruyor: 40 yıllık veri analizine göre dünya genelinde 22 sıcak nokta, su talebinin yenilenebilir su arzını aştığı bölgeler olarak belirlenmiş durumda.

Kaliforniya'dan Nil Nehri’ne, Türkiye’den Afrika’ya: Dünyada ve Ülkemizde Durum Ne?

Dünya Su Haritası’na göre birçok kritik bölge ciddi yeraltı suyu kıtlığı ile karşı karşıya. Meksika'dan Mısır'a, Pakistan'dan Endonezya'ya dek pek çok ülkede tarımın ve şehirleşmenin yoğun olduğu alanlar su kriziyle mücadele ediyor. Fakat Türkiye'nin durumu da hiç iç açıcı değil. Haritada Türkiye, yeraltı suyu kıtlığı açısından “yüksek” risk kategorisinde yer alıyor. Özellikle Konya Ovası, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu gibi tarımsal üretimin yoğun olduğu bölgelerimizde yeraltı suları hızla azalıyor.

Türkiye'de tarımsal sulamanın önemli bölümü hâlâ yeraltı sularından sağlanıyor ve çoğunlukla geleneksel sulama yöntemleriyle gerçekleştiriliyor. Bu durum, yenilenebilir kaynaklardan daha fazla su çekmemize yol açıyor. Aynı zamanda artan nüfus, şehirleşme ve iklim değişikliğinin etkileriyle beraber Türkiye'deki yeraltı suyu rezervleri her geçen gün biraz daha azalıyor. Gelecekte ülkemizde su krizi yaşamamak adına, acilen yeraltı su kaynaklarımızı daha bilinçli yönetmeli ve sürdürülebilir yöntemlere geçiş yapmalıyız.

Su Kıtlığı Savaşları Mı Getirecek?

Uzmanlar suyun önümüzdeki yıllarda çatışma nedenlerinden biri olabileceğini söylüyor. Çünkü su, sadece tarımsal üretimin değil, sağlığın, eğitimin ve kalkınmanın temel yapı taşı. Suya ulaşamayan topluluklar göç etmek zorunda kalıyor, şehirler plansız büyüyor ve sosyal dengeler sarsılıyor.

Yeraltı Suyunu Nasıl Koruruz?

• Sulama sistemlerinde damla ve basınçlı sistemler tercih edilmeli
• Yeraltı suyu çekimi kontrol altında tutulmalı ve bölgesel planlamalar yapılmalı
• Şehirlerde yağmur suyu hasadı teşvik edilmeli
• Tarımsal üretimde iklim dostu yöntemler benimsenmeli
• Toplumlarda su okuryazarlığı artırılmalı

Sonuç: Suyu Yönetmeden Geleceği Yönetemeyiz

Sevgili dostlar, yeraltı suyunun çekilmesi sadece bir çevre sorunu değildir; aynı zamanda sosyal, ekonomik ve politik bir risktir. Tüm göstergeler, biz yönetemezsek doğanın artık kendini savunamayacağını söylüyor. Suyun değerini musluklar kuruyunca değil, kaynaklar tükenmeden önce anlamalıyız. Çünkü yeraltı suları, gözümüzün görmediği ama hayatımızı taşıyan en büyük hazine olabilir.

Siz ne düşünüyorsunuz? Yaşadığınız bölgede yeraltı su kaynakları hakkında bilgi sahibi misiniz? Farkındalığımızı birlikte artırmak dileğiyle.

Sevgiyle kalın,

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı




Gizli Su Kullanımı: Sanal Su Nedir?

Sevgili Dostlar,

Günlük hayatta su tüketimini düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen şey, içme suyu ya da duşta, çamaşır yıkarken veya yemek yaparken kullandığımız sudur. Ancak aslında farkında olmadan çok daha fazla su tüketiyoruz. İşte burada devreye sanal su kavramı giriyor.

Sanal su nedir?

Sanal su, herhangi bir ürünün üretilmesi için kullanılan ancak gözle doğrudan göremediğimiz sudur. Yani, bir bardak çayı içerken sadece içindeki suyu değil, o çayın yetişmesi, işlenmesi ve soframıza gelmesi için harcanan suyu da tüketiyoruz. Aynı şekilde, bir hamburger yemek, bir tişört satın almak ya da bir çift ayakkabı almak bile binlerce litre suyun dolaylı olarak harcanmasına neden oluyor.

Bir hamburger kaç litre su?

Belki şaşıracaksınız ama bir hamburgerin üretimi için yaklaşık 2400 litre su harcanıyor! Evet, yanlış okumadınız. İçindeki ekmek, et, marul, domates ve diğer bileşenlerin her biri yetiştirilirken, işlenirken ve taşınırken ciddi miktarda su tüketiliyor. Bir tişört için ortalama 2700 litre, bir çift deri ayakkabı için ise 8000 litre su harcanıyor.

Neden Önemli?

Dünya genelinde su kaynakları giderek azalıyor ve su kıtlığı, gelecekte insanlığın karşılaşacağı en büyük krizlerden biri olarak görülüyor. Özellikle iklim değişikliği ve artan nüfus, su kullanımını daha kritik hale getiriyor. Türkiye gibi su stresi yaşayan ülkelerde sanal suyu doğru yönetmek, gelecekte su krizlerini önlemenin anahtarı olabilir.


Bir ülkenin sanal su dengesi, ithal ve ihraç ettiği ürünlerle doğrudan ilgilidir. Türkiye, su yoğun tarım ürünleri ihraç ettiğinde aslında kendi su kaynaklarını da ihraç etmiş oluyor. Örneğin, bir kilogram pamuk üretimi için 10 bin litre su kullanılıyor. Eğer bu pamuğu ihraç ediyorsak, suyumuzu da ihraç etmiş oluyoruz.


Bireysel Olarak Ne Yapabiliriz?

Sanal su tüketimini azaltmak için birkaç basit ama etkili adım atabiliriz:


  • Daha bilinçli tüketim: İhtiyacımız olmayan giysileri almaktan kaçınarak su tüketimini azaltabiliriz.
  • Yerel ve mevsiminde beslenmek: Mevsiminde üretilen yerel gıdalar, daha az su tüketimi gerektirir.
  • Daha az et tüketmek: Kırmızı et, sanal su tüketiminin en yüksek olduğu besinlerden biridir.
  • Geri dönüşümü desteklemek: Geri dönüştürülen malzemeler, yeni üretime göre çok daha az su harcar.

Sevgili dostlar, su tüketimi sadece elimizdeki musluğu kapatmakla sınırlı değil. Tükettiğimiz her ürünün arkasındaki gizli su tüketimini de farkında olmamız gerekiyor. Su, en kıymetli doğal kaynağımız ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için onu bilinçli kullanmak zorundayız. Unutmayalım, her tercihimiz su tüketimini doğrudan etkiliyor.


Sevgiyle kalın,

Yazar, Çizer, Kalemi Keskin

Çevre Yüksek Mühendisi Süleyman Çetin



8. Kıta Keşfedildi!

Sevgili dostlar,

Günlük hayatımızın içinde sıkça duyduğumuz “atık” ve “çöp” kelimeleri kulağa benziyor gelse de, aralarında önemli farklar bulunuyor. Peki, atık nedir? Atık, esasen artık kullanılmayan, işlevini yitirmiş, fakat doğru yöntemlerle geri kazanılabilen, dönüştürülebilen ya da yeniden değerlendirilebilen malzemelerdir. Örneğin; kağıt, plastik, cam ve metal gibi materyaller, atık haline geldiklerinde geri dönüşüm sürecine sokulabiliyor ve yeni ürünlere dönüştürülebiliyor.

 Atık Nedir? Atık ve Çöp Aynı Şey mi?

Öte yandan, “çöp” kelimesi genellikle evlerimizden, sokaklarımızdan gördüğümüz, atılması gereken, doğrudan imha edilmesi düşünülen, artık değerlendirilemeyecek kalıntıları ifade eder. Yani, her çöp atıktan ayrı düşünülemez; çöp, atıkların içindeki, kullanılamaz hale gelmiş kısmı anlatmak için kullandığımız bir terimdir. Ancak burada dikkat etmemiz gereken nokta; aslında her atık çöp değildir. Doğru yönetildiğinde, ayrıştırılan atıklar, çöp haline gelmeden önce geri dönüşüm ve yeniden kullanım imkanları sunar.


Bu ayrım, sadece dilsel bir farktan ibaret değil; aynı zamanda çevre bilinciyle yaklaşıp, kaynaklarımızı nasıl daha verimli kullanabileceğimizi gösteren önemli bir çağrıdır. Geri dönüşüm sistemlerini ve atık ayrıştırma yöntemlerini hayata geçirirsek, çöp miktarını azaltarak çevremizi koruma yolunda büyük adımlar atmış oluruz. Unutmayalım ki, atıklarımızı doğru şekilde değerlendirmek, hem doğamıza hem de geleceğimize yapacağımız en büyük yatırımdır.


8. Kıta: Okyanuslarımızdaki Sessiz Tehdit

Sevgili dostlar, maalesef atık sorunu sadece şehirlerimizde bitmiyor. Bilim insanlarının zaman zaman “8. kıta” olarak adlandırdığı devasa plastik yığını, modern tüketimin ve yetersiz atık yönetiminin okyanuslarımızdaki simgesi haline geldi. Bu 8. kıta, okyanuslarda biriken kontrolsüz plastik atıkların oluşturduğu geniş alanı ifade ediyor. Sadece çevre kirliliğine değil, deniz yaşamının ve biyolojik çeşitliliğin de ciddi tehdit altında olduğunu gösteriyor. İşte bu yüzden, atıklarımızı doğru şekilde yönetmek, geri dönüşüme kazandırmak ve bu sorunu kökten çözmek hepimizin ortak sorumluluğu olmalı.


Sevgiyle kalın,

Süleyman Çetin
Yazar - Çizer - Gezer
Çevre Yüksek Mühendisi






Psikolojide Çevre ve İklim Değişikliği Çalışmaları Sempozyumu

Sempozyum Çağrı Metni Şöyle:

Psikolojinin farklı alt disiplinlerinin sunduğu geniş perspektiften hareketle, çevre ve iklim değişikliği alanında çalışmalar yürüten akademisyenler, lisansüstü öğrenciler ve uygulayıcıları bir araya getirerek söz konusu çalışma alanındaki araştırmaların tartışılması, çoğaltılması ve yaygınlaştırılmasını amaçlayan Psikolojide Çevre ve İklim Değişikliği Çalışmaları Sempozyumu Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Psikoloji Bölümü bünyesinde bulunan Çevre Psikolojisi Araştırma Grubu (ENVIPSY) ev sahipliğinde 26-27 Kasım 2022 tarihinde çevrim içi olarak gerçekleştirilecektir.  

Ağırlıklı olarak çevre davranışı, iklim değişikliği, insan ve insan dışı doğa arasındaki karşılıklı ilişkileri odağına alan sempozyumda tartışılması amaçlanan başlıklar aşağıda sıralanmıştır. Bununla birlikte sempozyum temasıyla ilişkili olmak üzere farklı konulardaki çalışmalarla da başvuru yapılabilir. / Sempozyuma katılabilir.


  • Çevrecilik/Çevre Yanlısı Tutum ve Davranışlar  
  • Çevresel Adalet/İklim Adaleti 
  • Çevreye Zarar Veren Davranışlar
  • İklim Değişikliğine İlişkin Tutum ve İdeolojiler 
  • Eko-Anksiyete/İklim Değişikliği Anksiyetesi 
  • İnsan ve İnsan Dışı Doğa Arasındaki Etkileşim 
  • Doğal ve Kentsel Yeşil Alanların Yoksunluğu
  • İnsan Gelişimi ve Doğa 
  • Doğanın Onarıcı Etkileri 
  • Çevre Davranışının Ahlaki Temelleri 
  • Ekolojik İkilemler  
  • Psikolojik Açıdan Türcülük 
  • Metodoloji Tartışmaları 
  •  


Girişimcilik 4.0 : Yeşil Girişimcilik ve Yeşil Girişim Örnekleri

Sanayileşme, hızla artış gösteren nüfus, modern yaşamın neden olduğu çevresel sorunlar dünyanın sonunu getiriyor. Çevre kirliliği, doğal kaynakların hızlı tüketimi ve biyoçeşitliliğin tükenmesi sürdürülebilir kalkınma hedeflerini gerekli kılıyor. Bu neticede sürdürülebilir projeler; teknoloji ile uyumlu, yenilikçi girişimcileri ön plana çıkarıyor. Çevreyi odağına alan yeşil girişimcilik bir diğer adıyla eko girişimcilik de, girişimcilerin ekosistemdeki yeni odağı. Peki yeşil girişimcilik nedir?

Dünyanın sürdürülebilirliğine katkıda bulunmak doğanın dengesi, ekonomi ve toplum için önemlilik arz ediyor. Bu anlamda gelecek nesillere daha yaşanası bir dünya bırakmak adına yeşil proje fikirlerine hayat veren girişimciler yükselişte.

Temel tanımıyla yeşil girişim, yenilikçi bir anlayışla çevreye en az zararı verecek ürün veya servis hizmeti sağlamak olarak ifade ediliyor. Özellikleri arasında sürdürülebilir olmak, çevresel koşulları iyileştirmek ve toplumsal olduğu kadar ekonomik anlamda da yenilikçi fikirler ile hareket etmek var.

Girişimcilik 4.0 : Yeşil Girişimcilik Nedir?

Girişimcilik kavramı ile ekoloji kavramının birleşmesi, eko girişimcilik yani yeşil girişimciliği ortaya koydu. Amaç çevre ve yeşili korumanın yanında ekonomik olarak da sürdürülebilir bir çevre oluşturmak. Kısaca yeşil girişimcilik, geleceğe yönelik toplum ihtiyaçları için fayda ve değer üreten bir girişimciliktir.

Günümüzde de doğal ve çevreye saygılı ürün ve hizmetlere olan talep artıyor. Bu kapsamda üretim yapan yeşil girişimler de önceliği doğaya ve ekonomiye veriyor. Karbon ve enerji kullanımını azaltmak bu girişimlerin başlıca hedefleri arasında. Aynı zamanda geri dönüşüm de önemli bir yere sahip.

Gelecek kuşakların çevre haklarını korumak adına sağlıklı ve zararsız bir kalkınma anlayışı çok önemli. Gelişen çevre bilinci ile tüketiciler hassas davranıyor. Özetle, çevreye duyarlı ürünler ve hizmetler satın alarak çevreye duyarlı ahlaki davranışlar sergiliyorlar. Tüketimde uzun dönemli düşünce anlayışı da ekogirişimcileri olumlu olarak etkiliyor.

Geleneksel Girişimlerden Farkı: Döngüsel Ekonomi

Eko girişim olarak da adlandırılan yeni girişim türü yeşil girişimciliğin amacı, doğaya ve çevreye verilen tahribatları azaltmak. Bu tahribatı azaltmak için çevre sorunlarını yenilikçi ve ekolojiye duyarlı çözümler ile birleştiriyor.

Fakat yeşil girişimcilerin tek amaçları çevreyi korumak değil. Aynı zamanda ekonomik açıdan da sürdürülebilir bir dünya oluşturmayı hedefliyorlar. İçinde yaşadıkları toplumun yaşam kalitesini artırmak amacıyla yola çıkıyorlar. Çevresel olumsuz etkileri minimize ederek “sürdürülebilirlik” kavramını revize ediyorlar.

Diğer girişimcilerden farklı olarak eko girişimciler piyasadaki fırsatlardan yararlanarak girişimci çabalarının arasına sürdürülebilirliği de katıyor. Faaliyetleri arasında ise eko-turizm, geri dönüşüm, enerji verimliliği, sürdürülebilir hareketlilik, organik tarım, yenilenebilir enerji gibi faaliyetler bulunuyor.

Eko girişimci ekonomik olarak kârlı, sosyal değer katan bunun yanı sıra çevreye duyarlılığı esas alan ürün, hizmet veya iş modeli oluşturuyor.

Süleyman Çetin -  Greenfluencer  (@suleymancetinx)

Yeşil Girişimcilik Projelerine Hibeler Veriliyor

Dünyayı etkisi altına alan pandemiyle birlikte doğaya saygılı ürün ve hizmetlere olan ilgi arttı. Sürdürülebilirlik temelli proje ve fikirler yakın geleceğin en önemli iş alanlarını da oluşturma potansiyeline sahip.

Özellikle son yıllarda sosyal sorumluluk bilincinde olan yeşil yatırımcılardan ve popüler kitle fonlama platformlarından farklı teşvik ve yatırımlar alıyorlar. Farkındalığa sahip ülkeler yeşil girişimcilerin önünü açıyor. Yatırım almalarını sağlayacak birçok düzenlemeyi hayata geçiriyorlar.

GreenTech İzmir, Yeşil Teknolojiler Girişim Hızlandırma Programı

Örnek verirsek, Kalkınma Ajansları yeşil girişimlere yönelik özel desteklerini vermekten çekinmiyor. Ülkemizde de her geçen gün artış gösteren girişimcilik ekosisteminin gelişimi önümüzdeki dönemlerde yeşil girişimciliğin önünü daha da açacak gibi gözüküyor.

Türkiye’de yeşil girişimlere verilen desteklerin sayısında da her geçen gün artış söz konusu. Melek yatırımcılar, TÜBİTAK, teknoloji geliştirme alanlarının sağladığı desteklerin yanı sıra kamu kurumları da dahil olmaya özen gösteriyor.

Ekolojik hareketler, girişimciler için yeni bir Pazar olarak ortaya çıktı. Düşük karbon kullanımı, enerji tasarrufu sağlama ve temiz teknoloji gibi alanlara vurgu yapan yeşil girişimcilik, girişimcilik ekosisteminde yeni bir tür olarak kendine yer buldu. Çevre ve sosyal konulara olan duyarlılık girişimcilik ile birleşti.

Uzun vadede değer oluşturan yeşil girişimciler, bu noktada geleneksel girişimcilerden ayrılıyor. Gelecek nesilleri düşünen, doğaya saygılı ve sürdürülebilirlik temelli çalışmalar ile kısa vadeli çözümleri ortadan kaldırdılar.

Artık tüketicilerin büyük bir çoğunluğu gezegeni kurtarmak adına fark oluşturmak istiyor. Çevre dostu ürünler ve hizmetleri tercih ediyor. Özellikle inovatif çevre teknolojilerinden dikey tarıma; akıllı gıdalardan global yeşili koruyan politikalara kadar günümüzde kendini geliştiren çarpıcı başlıklar dikkat çekiyor.

Örneğin geliştirilen ecoDrone’lar ile geleneksel yöntemlere göre daha az maliyetli sonuçlar almak mümkün hale geliyor. Bir süredir gündemde olan dikey tarıma rağmen insanlar bitki yetiştirmek için organik toprağa ihtiyaç olduğunu varsayıyor. Oysa bu yenilikçi girişim fikirleri ile topraksız ve daha az su ile çeşitli bitkiler yetiştirilebiliyor.

En Hızlı Büyüyen Yeşil Girişim Örnekleri

Bugün geldiğimiz ve dünyayı getirdiğimiz noktaya bakınca bir şeylerin yanlış gittiğini açıkça görebiliyoruz. Yine de sorunların kaynağını tespit eden, bu sorunlara yönelik barışçıl öneriler getiren, harekete geçerek bizi sürdürülebilir çözümlere bir adım daha yaklaştıran girişimler yok değil. Biz de bu ilham verecek, size, belki de bilmediğiniz alanları gösterip yeni ufuklar açacak, merkezine doğayı alan yeşil girişimleri bir araya getirdik.

İnovatif Çevre Teknolojileri

Tüketicilerin yaklaşık yüzde 80’i, gelecek nesiller için gezegeni kurtarmak adına fark oluşturmak istiyor. Bu tüketicilerin yüzde 66’sı çevre dostu ürünler ve hizmetler satın almayı tercih ediyor. Ecording, tüketicilerdeki bu arzuyu gören ve geliştirdiği inovatif yaklaşımlarla iş ortaklarını doğa dostu çözümler üretmesi için teşvik eden bir girişim. Bunu nasıl mı yapıyor? Geliştirdikleri, ağaçlandırılması gereken, ulaşılması zor alanlara havadan tohum topu atışları gerçekleştiren insansız hava araçları ecoDrone’lar ile. Doğal ekosistemdeki ağaçların toprağa düşen tohumlarla yeniden hayat bulmaları sürecinden esinlenilerek tasarlanan ecoDrone, 10 dakika içinde 2500 adet tohum topu atışı gerçekleştiriyor. Bu yenilikçi yapı, iklim krizine karşı uygulanan geleneksel yöntemlere göre %330 daha az maliyetli bir mücadele yöntemi. Ulaşılması zor alanlarda ekim kabiliyeti sağlayarak 6 kat daha verimli ağaçlandırmayı da mümkün kılıyor. Peki siz tüketiciler olarak ecoDrone’u nasıl kullanabilirsiniz? Anadolu Efes’in üretilen özel yeşil ürünlerine özgü kurumsal projesi ve bu girişimle tanışmanız, şişeler üzerindeki QR kodu okutarak ağaçlandırmaya katkı sağlayabileceğiniz en iyi örneklerden biri.

Kent Bahçeciliği

Dünya çapında kent bahçeciliği, sürdürülebilir bir yaşama açılan ilk pencere olarak görülüyor. Zira lokasyonunuza bağlı olarak bahçenizi yürüme mesafesindeki lokal arazilerde veya teras katlarında kurabiliyorsunuz. Bunun en iyi işleyen modelini Vancouver’daki The Fairmont Waterfront Hotel hayata geçirdi; yiyecek üretimi ve bitki seracılığı yapılan iki ayrı teras projelendirdi. Bu teraslardaki bitkiler hiçbir zirai ilaç, fosil yakıt veya başka zararlı kaynak kullanılmaksızın yetiştiriliyor ve buradan çevredeki marketlere dağıtılıyor. Yeşil teraslar aynı zamanda yağmur sularının yoğunluğunu dengeliyor, hava kalitesini artırıyor ve yeniden üretimin önünü açıyor.

Dikey Tarım

Havada bitki yetiştirme bilimi, besinlerinin tedarik zincirini kontrol etmek ve kendi taze sebze meyvesini yetiştirmek isteyen insanlar için yepyeni kapılar araladı. Tower Gardens ile yapılan dikey tarım birkaç senedir gündemde olsa da insanlar halen bitki yetiştirmek için organik toprak ve hektarlarca alana ihtiyaçları olduğunu sanıyor. Oysa tarımı yeniden düşünmeye teşvik eden bu girişimle, topraksız ve %95 daha az suyla çok çeşitli bitkiler yetiştirmeniz mümkün; evinizde bile. Bunun yanı sıra dikey olarak ilerlemek %90 daha az yer kullanımına da ihtiyaç duyduğu için geleneksel yöntemlere kıyasla size engel olan tek şey tavan oluyor. Bu da demek oluyor ki favori meyvelerinizi, sebzelerinizi ve bitkilerinizi dış mekânlar kadar LED ışıklar yardımıyla iç mekânlarda da yetiştirebiliyorsunuz. Bu kule mantığı, geleceğin tarımına da yön verecek gibi görünüyor.

Yeşil Tasarım Uzmanlığı

Dünya için ‘yeni normal’ olan dikey orman binalar, doğayı nasıl dönüştürecek biliyor musunuz? Yeşil tasarım uzmanları, özellikle hava kirliliğinden muzdarip Dubai, Meksika ve Çin gibi ülkelerdeki uzun binaların tamamını bitkilerle kaplayarak, onları, birer filtre olarak kullanmaya başladı. Örneğin, Meksiko’daki Manuel Gea Gonzalez Hastanesi’nin yüzeyindeki petekler günde yaklaşık 1000 otomobilden çıkan zararlı gazları absorbe ediyor.

Akıllı Gıdalar

Hayvansal ürünlerin yerine geçebilecek birer alternatif olma fikriyle ortaya çıkan yeni nesil akıllı gıdalar, birçok tüketici tarafından öncelikli gıda ürünleri olarak görülüyor. Beslenmede önemli bir yer tutan et, tavuk, süt ve süt ürünleri, balık ve balık ürünleri bugün birçok tüketici tarafından tedirginlikle tüketiliyor. Sürü sağlığını koruyabilmek için zorunlu olarak uygulanan önleyici hayvan sağlığı çözümleri ne yazık ki insan sağlığını olumsuz etkiliyor. Eğer gıdalar insanların besin ihtiyaçlarını karşılamak için üretiliyorsa, onların sürdürülebilir olduğu kadar sağlıklı olması da gerekiyor. Hyggefood Company Türkiye de bu açığı kapatacak bitkisel kaynaklı, sürdürülebilir ve besin değeri yüksek yeni nesil gıdalar üreten ilk Türk girişim şirketi. Türkiye’nin topraklarında yetişen binlerce özel bitkinin, tohumun içeriklerini gıda teknolojisiyle birleştirerek yeni nesil gıdalar üretiyor ve yoğun tempo içinde çalışan insanların yemek yeme deneyimlerini daha kaliteli ve sağlıklı hale getirmeyi hedefliyor.

Yeni Nesil Materyaller

Moda endüstrisinin dünyadaki su kirliliğinin %20’sinden sorumlu olmasına ve kumaşları üretmek ve boyamak için kullanılan zehirli kimyasalların birçok tekstil çalışanının sağlığını olumsuz etkilemesine karşı yeni nesil bir materyal kullanılmaya başlandı; deniz yosunu. Alman-İsrail firması Algalife, algleri kullanarak elyaf ve boya geliştirdi. Sıfır atıklı kapalı döngü bir model kullanan Algalife, yetiştirme sırasında sadece günışığına ve suya ihtiyaç duyuyor. Doğayla barışık olduğu kadar giyen kişinin cildine de zarar vermeyen bu yeni nesil boyarmaddenin keşfi, doğanın kendini iyileştirmesi adına akılcı bir çözüm olabilir.

Global Yeşili Koruma Politikaları

Günlük hayatımızda kullandığımız pek çok ürün bir şekilde ağaçların kesilmesine neden olarak üretiliyor. Ağaçların bu kontrolsüz kaybı da bugün mevcut sera gazı salınımının %20’sinden sorumlu. Greenpeace gibi çevre örgütleri ve bilinçli tüketiciler birçok firmayı bu konu ile alakalı önlem almaya zorluyor. Hershey Company, kullandığı palm yağının %100’ünün izlenebilir kaynaklardan geldiğinin garantisini veriyor. Ürünlerinde kullandıkları palm yağı üretilirken hiçbir ağacın kesilmediğinin garantisini veriyor.