Ad

secap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
secap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Emisyon Hedefleri Rehberi: Net Sıfır, Karbon Nötr ve İklim Pozitif

Günümüzde şirketlerin ve kurumların "yeşile döndüğünü" duyuran açıklamalarına sıkça rastlıyoruz. Ancak bu iddiaların ardında yatan Net Sıfır, Karbon Nötr ve İklim Pozitif gibi terimler çoğu zaman kafa karışıklığına yol açıyor. Halk arasında bu kavramlar birbirinin yerine kullanılabilse de, aslında her birinin kendine özgü bir anlamı ve çevresel etkiye yönelik farklı bir taahhüt düzeyi var. Gelin, bu önemli ayrımları yakından inceleyelim.

Karbon Nötr Nedir?

Karbon nötrlük, atmosfere saldığınız karbon miktarını, eşdeğer miktarda karbonu atmosferden uzaklaştırarak veya başka bir yerde emisyonu engelleyerek dengelemek anlamına gelir. Bu genellikle, yenilenebilir enerji projelerine yatırım yapmak veya ağaçlandırma faaliyetlerini desteklemek gibi yöntemlerle elde edilen karbon kredileri (veya karbon denkleştirme) aracılığıyla yapılır. Buradaki önemli nokta, şirketlerin kendi emisyonlarını azaltmak zorunda olmamasıdır; mevcut emisyonlarını dengelemek yeterlidir. Bu, hızlı bir şekilde "karbon nötr" iddia etmek için popüler bir yol olsa da, temel sorunu kökünden çözmekten ziyade bir telafi mekanizmasıdır.

Net Sıfır Emisyon Nedir?

Net sıfır emisyon kavramı, karbon nötrlükten çok daha kapsamlı ve iddialıdır. Bir şirketin veya ülkenin net sıfır hedefine ulaşması demek, faaliyetlerinden kaynaklanan tüm sera gazı emisyonlarını (yalnızca karbonu değil) büyük ölçüde azaltması ve ardından geri kalan, kaçınılmaz emisyonları atmosferden aktif olarak uzaklaştırarak dengelemesidir. Bu, bilimsel hedeflerle uyumlu, uzun vadeli ve zorlu bir süreçtir. Net sıfır, sera gazı salımlarının olabildiğince düşürülmesi ve sadece minimal düzeyde kalan emisyonların giderilmesini gerektirir. Burada asıl amaç, emisyonları olabildiğince azaltmaktır, dengelemek ikinci plandadır ve yalnızca kaçınılmaz emisyonlar için geçerlidir.

İklim Pozitif Nedir?

İklim pozitif olmak, bahsettiğimiz diğer iki kavramın da ötesine geçmektir. Bu, bir şirketin veya faaliyetin atmosfere saldığı karbondioksitten daha fazlasını atmosferden uzaklaştırması anlamına gelir. Yani, sadece "daha az kötü" olmakla kalmayıp, aktif olarak gezegen için iyilik yapmaktır. İklim pozitif hedefler, genellikle karbon giderme teknolojilerine yatırım yapmayı, büyük ölçekli restorasyon projelerini desteklemeyi veya doğrudan hava yakalama gibi yenilikçi çözümleri benimsemeyi içerir. Bu, gerçek anlamda bir iklim liderliği ve gezegen için net bir pozitif etki oluşturma taahhüdüdür.

Sonuç: Daha Fazlasını Hedeflemeliyiz

Şirketlerin çevresel taahhütlerini değerlendirirken, sadece "yeşil" iddialara değil, bu iddiaların arkasındaki somut eylemlere bakmak büyük önem taşıyor. Tek başına denkleştirme, iklim liderliği anlamına gelmez. Gerçek çevresel fayda sağlamak için emisyonları önce kökünden azaltmak, ardından kaçınılmaz olanları dengelemek ve nihayetinde atmosfere pozitif bir katkıda bulunmak gerekiyor.

Artık sadece "nötr" olmayı hedeflemek yerine, İklim Pozitif bir gelecek için çabalamanın zamanı geldi.

Net Sıfır, Karbon Nötr ve İklim Pozitif kavramlarının ne anlama geldiği, aralarındaki farklar ve emisyon hedefleri konularında sizlerden gelen yoğun sorulara bu yazımızla cevap vermeyi amaçladık.



Sürdürülebilirlik Nedir ve Neden Önemlidir? Projelerde Uygulanabilir Örnekler ve Fikirler

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK NEDİR?

Sürdürülebilirlik, bugünün ihtiyaçlarını karşılarken gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini riske atmadan doğal kaynakları, çevreyi ve toplumsal yapıları koruma yaklaşımıdır. Sürdürülebilirlik yalnızca çevresel değil; aynı zamanda ekonomik ve sosyal boyutları da kapsayan çok yönlü bir kavramdır.

PROJEDE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK NEDİR VE NEDEN ÖNEMLİDİR?

Bir projede sürdürülebilirlik, projenin etkilerinin sadece proje süresiyle sınırlı kalmaması, tamamlandıktan sonra da fayda üretmeye devam etmesidir. Bu, hem çevresel etkilerin azaltılması hem de ekonomik ve sosyal etkilerin uzun vadede korunması anlamına gelir. Özellikle hibe destekli projelerde, bir projede sürdürülebilirlik neden önemlidir? sorusunun cevabı şudur: Projenin kalıcılığı, yaygınlaştırılabilirliği ve etki gücü doğrudan sürdürülebilirlik düzeyiyle ilgilidir.

SÜRDÜRÜLEBİLİR PROJE ÖRNEKLERİ VE FİKİRLERİ

Sürdürülebilir projeler, topluma ve çevreye uzun vadeli katkı sunan çalışmalardır. İşte bazı proje sürdürülebilirlik örnekleri:

  • Güneş panelleriyle enerji üretimi sağlayan okul çatısı projeleri

  • Organik atıklardan kompost üretimi yapılan mahalle bahçeleri

  • İklim değişikliği farkındalığı için geliştirilen okul programları

  • Geri dönüştürülebilir materyallerle yapılan sanat atölyeleri

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PROJELERİ NELERDİR?

Sürdürülebilirlik projeleri, doğal kaynakların verimli kullanılması, çevresel etkilerin azaltılması ve toplumda davranış değişikliği yaratılması hedefiyle yürütülür. Bu projeler sadece çevre mühendisliği alanında değil; eğitim, ekonomi, mimarlık ve sosyal girişimcilik gibi farklı alanlarda da uygulanabilir. Örneğin:

  • Sosyal sürdürülebilirlik projeleri: Kadın istihdamı, gençlik güçlendirme çalışmaları

  • Çevresel sürdürülebilirlik projeleri: Sıfır atık uygulamaları, ağaçlandırma kampanyaları

  • Şirketlerin sürdürülebilirlik projeleri: Karbon ayak izi hesaplama ve azaltma planları

ÇEVRESEL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÖRNEKLERİ NELERDİR?

Çevresel sürdürülebilirlik, doğayı koruyarak kalkınmayı sağlama çabasıdır. İşte bazı örnekler:

  • Yağmur suyu hasadı sistemleri

  • Enerji verimli bina tasarımları

  • Toplu taşıma ve bisiklet kullanımını teşvik eden şehir planlamaları

SOSYAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK NEDİR?

Sosyal sürdürülebilirlik, toplumun refahını, eşitliğini ve sosyal adaleti uzun vadede sağlamayı hedefler. Sosyal sürdürülebilirlik örnekleri arasında engelli bireylerin sosyal yaşama katılımını artıran projeler, gençlere yönelik girişimcilik programları ve kültürel mirasın korunmasına yönelik çalışmalar yer alır.

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA PROJELERİ NELERDİR?

Sürdürülebilir kalkınma projeleri, Birleşmiş Milletler’in belirlediği Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) doğrultusunda hazırlanan ve hem doğayı hem de toplumu gözeten projelerdir. Eğitimden sağlığa, enerjiden eşitsizliğin azaltılmasına kadar birçok alanda uygulanır. İklim Okulu olarak biz de bu amaçlar doğrultusunda eğitim ve farkındalık projeleri yürütüyoruz.

SÜRDÜRÜLEBİLİR NASIL YAZILIR?

Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre doğru yazımı “sürdürülebilir” şeklindedir. Bitişik ve “i” harfiyle yazılır. Günümüzde bu kelime özellikle proje yazımında, çevre politikalarında ve iş dünyasında sıkça kullanılmaktadır. 

Sonuç olarak:
Sürdürülebilirlik bir kavram olmanın ötesinde, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmanın en temel yoludur. Eğer siz de bireysel ya da kurumsal olarak sürdürülebilirlik projelerine başlamak istiyorsanız, İklim Okulu olarak hazırladığımız içerikler, atölyeler ve eğitim programlarıyla yanınızdayız.



İklim Değişikliğine Dirençli Kentler İçin 5 Kritik Adım

Değerli İklim Dostları,

Sel baskınlarıyla boğuşan caddeler, aşırı sıcaklarda kavrulan beton yığınları, kuraklıkla susuz kalan mahalleler… İklim krizi artık şehirlerimizin kapısını çaldı. Peki, biz bu gerçekle yüzleşmek yerine hâlâ “yıkılıp yeniden yapmak” gibi modası geçmiş bir anlayışla mı hareket edeceğiz? Hayır. Çözüm, “iklim dirençli kent” olmanın yolunu bilmekten geçiyor.

İklim Dirençli Kent Nedir?

Bir şehri, selin yıkamadığı, sıcağın kavurmadığı, kuraklığın susuz bırakmadığı bir yapıya dönüştürmek demektir. Ancak bu, beton duvarları yükseltmekle değil; doğayla uyumlu tasarım, bilimsel planlama ve toplumsal dayanışmayla mümkündür.

Örneklerle Açıklayalım:

  • Amsterdam: Su baskınlarına karşı yüzen evler ve suyu emen yeşil çatılar.

  • Kopenhag: Bisiklet yolları ve yağmur suyu yönetimiyle Avrupa’nın en dirençli şehirlerinden biri.

  • İstanbul: Peki ya biz? Dere yataklarına inşaat yapıp sonra sel felaketlerine şaşırmak yerine, doğal su kanallarını koruyabilir miyiz?

Bir Kent Nasıl Dirençli Olur?

  1. Yeşil Altyapı: Betonla değil, toprakla nefes alan şehirler. Her park, bir sel emici; her ağaç, bir klima görevi görmeli.

  2. Suyla Barışık Tasarım: Yağmur suyunu depolayan, dere yataklarını işgal etmeyen, kuraklığa hazırlıklı bir su politikası.

  3. Enerji Çeşitliliği: Güneş panelleri, rüzgar tribünleri ve enerji verimli binalarla şebekeye bağımlılığı azaltmak.

  4. Toplumsal Katılım: Belediyelerin “Biz yaptık oldu” anlayışı yerine, halkın fikrini alan, yerel çözümlere dayanan projeler.

  5. Afete Hazırlık: Erken uyarı sistemleri, acil toplanma alanları ve iklim göçüne karşı sosyal politikalar.

İklim Okulu’nun Vizyonu: Dirençli Topluluklar

Biz, İklim Okulu olarak, şehirlerin sadece binalardan ibaret olmadığını biliyoruz. Bir kentin direnci; orada yaşayan insanların bilinci, yerel yönetimlerin sorumluluğu ve doğayla kurulan dengedir. Bu yüzden:

  • Belediyelerle SECAP (Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı) iş birlikleri yapıyoruz.

  • Yeşil çatılar, yağmur bahçeleri gibi doğa temelli çözümlerin eğitimlerini veriyoruz.

  • “İklim okuryazarlığı” ile karar vericileri ve vatandaşları bilinçlendiriyoruz.

Son Söz: Direnç, Teslim Olmamaktır

İklim dirençli kent, felaketleri önlemez; onlarla yaşamayı öğretir. Bugün İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de atılacak her akılcı adım, yarın çocuklarımıza bırakacağımız en değerli mirastır.

Unutmayalım: Dirençli kentler, doğayla savaşmayı değil, onunla uyum içinde yaşamayı seçenlerin eseridir.

"İklim dirençli kent nedir?", "Şehirler iklim değişikliğine nasıl hazırlanmalı?" ve "Sürdürülebilir kentler için neler yapılabilir?" gibi sorular, günümüzde yerel yönetimlerden vatandaşlara kadar herkesin aradığı kritik başlıklar haline geldi. Bu yazımızda, iklim krizinin kentsel etkilerine karşı dirençli şehirler inşa etmenin bilimsel yöntemlerini, dünyadan ve Türkiye'den somut örneklerle açıkladık. Amacımız, yalnızca farkındalık yaratmak değil; aynı zamanda "SECAP eylem planları", "yeşil altyapı çözümleri" ve "karbon nötr şehirler" gibi anahtar kelimelerle bu arayışlara yanıt vermekti. İklim Okulu olarak, dirençli topluluklar için bilginin gücüne inanıyoruz. Eğer siz de "İklim dostu bir kent mümkün mü?" diye soruyorsanız, bu içerik tam size göre!

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – İklim Okulu Kurucusu



Sanayide Yeşil Dönüşüm Nedir? Adım Adım Uyum Süreci

Değerli dostlar,

Çevresel sürdürülebilirlik artık sadece bir ideal değil; sanayi dünyası için bir zorunluluk. Hem çevresel hem ekonomik riskleri minimize etmek hem de küresel rekabette yerimizi korumak için yeşil dönüşüm şart.

İşte bu noktada karşımıza çıkan temel yapı taşlarından biri de “Sanayide Yeşil Dönüşüm” yaklaşımıdır.

Neden Yeşil Dönüşüm?

• Kaynakların verimli kullanılması,
• Emisyonların azaltılması,
• Sıfır atık ve döngüsel ekonomi ilkeleriyle üretim yapılması,
• AB Yeşil Mutabakatı ve ulusal karbon düzenlemeleriyle uyumlu hale gelinmesi,
şirketlerin geleceğe hazırlanmasında belirleyici rol oynar.

Sektörel Mevcut En İyi Teknikler (BAT) Tebliğleri

Sanayide yeşil dönüşüm yalnızca bir vizyon değil; aynı zamanda teknik ve yasal bir zorunluluktur. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yayımlanan “Sektörel Mevcut En İyi Teknikler (BAT) Tebliğleri” bu dönüşümde rehber niteliğindedir.

Her sektör için ayrı ayrı belirlenen bu en iyi teknikler, enerji verimliliğinden emisyon kontrolüne kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Sanayi kuruluşları artık yalnızca üretimi değil, üretimin çevresel etkilerini de yönetmekle yükümlüdür.

Endüstriyel Emisyonların Yönetimi Yönetmeliği

1 Kasım 2023 itibarıyla yürürlüğe giren “Endüstriyel Emisyonların Yönetimi Yönetmeliği” ile sanayi tesisleri için yeni bir dönem başladı. Bu yönetmelik, sanayi kaynaklı çevresel etkilerin azaltılması ve izlenebilirliğin sağlanmasını hedefliyor.

Bu çerçevede tesisler:
• En iyi mevcut teknikleri uygulamakla yükümlü,
• Emisyon verilerini düzenli olarak raporlamak zorunda,
• İzin süreçlerinde çevresel performanslarını belgelendirmek mecburiyetindedir.

Sanayiciler için çevresel uyum süreçleri, günümüzde yalnızca bir yük değil aynı zamanda bir rekabet avantajı hâline gelmiştir. Özellikle "Endüstriyel Emisyon Yönetimi ve En İyi Teknikler (BAT)", "Sanayi Tesisleri İçin Yeşil Mutabakat Uyum Rehberi", "Sürdürülebilir Sanayi: Yeşil Dönüşüm Zorunluluğu" ve "Yeşil Üretim İçin BAT Tebliğleri ve Yeni Yönetmelikler" gibi başlıklar, bu dönüşümün en çok merak edilen konularıdır. Bu yazımızda, bu başlıklar etrafında şekillenen kritik sorulara yanıt verdik ve sanayi kuruluşlarının iklim politikalarına nasıl uyum sağlayabileceklerine dair yol haritası sunduk.

Sonuç olarak: Yeşil Dönüşüm Gecikmeden Başlamalı

İklim Okulu olarak biz, sanayi kuruluşlarının bu dönüşüm sürecinde yalnız bırakılmaması gerektiğine inanıyoruz. Teknik eğitimler, SECAP danışmanlığı, emisyon yönetimi eğitimi ve sürdürülebilir üretim rehberliği konularında desteğe hazırız.

Çünkü temiz üretim, yalnızca çevre için değil; rekabet için de vazgeçilmezdir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu



İşletmeler ve Belediyeler İçin Net Sıfır Karbon Rehberi

NET SIFIR KARBON: GELECEĞİN ZORUNLU YOL HARİTASI

Değerli dostlar,

Küresel ısınma, karbon emisyonları ve iklim değişikliği dediğimizde, karşımıza hep aynı kavram çıkıyor: Net Sıfır Karbon. Peki bu sadece bir çevreci slogan mı? Yoksa geleceği şekillendirecek gerçek bir stratejik hedef mi?

Bu yazıda "net sıfır" kavramının ne anlama geldiğini, neden bu kadar önemli olduğunu ve buna ulaşmak için neler yapılması gerektiğini birlikte ele alacağız.

NET SIFIR KARBON NEDİR?

Net sıfır karbon, atmosferimize salınan sera gazı miktarının, doğal ya da teknolojik yollarla dengeye getirilmesi demektir. Yani, bir kuruluşun ya da ülkenin saldığı karbon kadar karbonu dengeleyerek “net” olarak sıfıra ulaşması hedeflenir.

Bu şu demek:

• Fosil yakıttan enerji üretirken saldığımız karbonu,
• Ormanlar, karbon yutakları ya da karbon yakalama teknolojileriyle nötrlemek zorundayız.

NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?

🌍 1,5°C hedefine ulaşmak için dünya genelinde emisyonların 2050’ye kadar net sıfıra inmesi gerekiyor.

📉 Ekonomik baskı artıyor. Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) gibi uygulamalarla, karbonu fazla salan ürünler daha pahalıya satılacak.

🏭 Sanayi dönüşüyor. Yüksek karbon salımı olan işletmeler sadece çevresel değil, ticari risk haline geliyor.

NASIL ULAŞACAĞIZ?

1. Karbon Envanteri Çıkarın
Önce ne kadar karbon salındığını bilmemiz gerekiyor. Kurumlar, şehirler ve bireyler için karbon ayak izi hesaplamaları artık şart.

2. Emisyonları Azaltın
Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, elektrikli araçlar, yalıtım sistemleri gibi çözümlerle doğrudan azaltım yapmalıyız.

3. Karbonu Dengeleyin
Azaltılamayan emisyonlar için ormanlandırma, karbon tutma teknolojileri, biyochar ve benzeri yöntemlerle dengeleme yapılmalı.

4. Planlama Yapın: SECAP
Belediyeler için Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planları (SECAP) net sıfıra ulaşmak için somut yol haritaları sunar.

NET SIFIR KARBON HEDEFİNİN YARARLARI

✅ Daha düşük enerji maliyetleri
✅ İhracatta rekabet avantajı
✅ Daha sağlıklı bir çevre
✅ Yatırımcılar için güvenli liman
✅ İklim krizine karşı dirençli bir ekonomi

İKLİM OKULU’NDAN ÇAĞRI

Biz İklim Okulu olarak, net sıfır karbon hedefinin yalnızca bir teknik mesele olmadığını biliyoruz. Bu, toplumun zihniyet dönüşümüdür.

• Belediyeler için SECAP danışmanlığı
• Şirketler için karbon ayak izi hesaplama ve azaltım planları
• Okullarda ve STK’larda iklim eğitimi
• Gençler için yeşil meslek danışmanlığı
sunuyoruz.

Çünkü net sıfır, yalnızca çevrenin değil, ekonomik ve sosyal geleceğimizin de anahtarıdır.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu


İklim Değişikliği: Felaket mi, Fırsat mı?

İklim Krizi mi, Yoksa Fırsatı mı?

Değerli dostlar,

Uzun süredir iklim değişikliği üzerine konuşuyor, yazıyor, eğitimler düzenliyor ve farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Bu kelime artık hayatımıza öylesine yerleşti ki, “iklim” dendiğinde hemen ardından gelen “kriz” kelimesi neredeyse ezbere söyleniyor. Ancak bugün farklı bir pencereden bakalım istiyorum. Acaba iklim değişikliği yalnızca bir felaket habercisi mi? Yoksa aslında doğru bakıldığında yeni bir teknolojik dönüşümün, ekonomik vizyonun ve çevresel farkındalığın kapısını mı aralıyor?

Yeni Nesil Bir Dönüşüm: Elektrikli Araçlar ve Temiz Teknolojiler

Geleneksel fosil yakıtlı araçlardan elektrikli motorlara geçiş, yalnızca çevreci bir hamle değil; aynı zamanda ekonomik rekabetin yeni kulvarı. Bugün Almanya, Çin, Norveç ve ABD gibi ülkeler elektrikli otomobil üretimini ulusal öncelik haline getirirken, birçok gelişmekte olan ülke hâlâ bu değişimi yalnızca izliyor.

Ancak bu dönüşüm sadece otomobillerle sınırlı değil:

  • Tarımda elektrikli traktörler,

  • Belediyelerde elektrikli çöp kamyonları,

  • İnşaatta elektrikli iş makineleri,

  • Sanayide düşük karbonlu üretim sistemleri…

Bunların hepsi iklim değişikliği tehdidine karşı değil, fırsatına karşılık olarak doğdu. Kısacası, iklim krizi, sadece alarm değil; aynı zamanda bir yenilik ve yatırım çağrısıdır.

“İklim Krizi” Yerine “İklim Fırsatı” Demek Mümkün mü?

Elbette krizin fiziksel ve sosyolojik etkilerini görmezden gelemeyiz. Ama unutmamamız gereken şey şudur: Her kriz, bir uyum ve dönüşüm sürecini de beraberinde getirir. Bu noktada “iklim fırsatı” demek;

  • Gençleri yeşil meslekler konusunda eğitmek,

  • Üniversiteleri iklim girişimciliği merkezlerine dönüştürmek,

  • Belediyeleri iklim adaptasyonu liderlerine çevirmek demektir.

Fırsat, felaketi reddetmek değil; ona karşı hazırlıklı, vizyoner ve üretken olmaktır.

Peki Ne Yapmalı?

  1. İklim adaptasyonunu stratejik bir plana dönüştürmeliyiz.
    Yerel yönetimlerde SECAP gibi planları yaygınlaştırmalı,
    altyapı yatırımlarını iklim risklerine göre yeniden düşünmeliyiz.

  2. Yeşil sanayiye geçişi hızlandırmalıyız.
    Ar-Ge destekleriyle elektrikli araçlar, temiz enerji üretimi, enerji verimliliği teknolojileri gibi alanlarda yerli üretimi teşvik etmeliyiz.

  3. İklim farkındalığını ekonomik bilinçle birleştirmeliyiz.
    Bu konuyu sadece çevreci bir duyarlılık değil, bir kalkınma politikası olarak görmeliyiz.

Sonuç olarak: Artık Krizi Değil, Çözümü Konuşma Zamanı

İklim Okulu olarak biz, bu dönüşümün sadece teknik değil, sosyal ve zihinsel de olduğunu biliyoruz. Bu yüzden kriz kelimesini bazen bırakıp “iklim fırsatı” diyebilmek, belki de yeni çağın başlangıcıdır.

Çünkü gelecek, yalnızca kirlilikten değil; vizyonsuzluktan da kaybedilir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



Yeşil Badana Gerçeği: Şirketler Ne Kadar Gerçekten Yeşil?

YEŞİLE BOYAMA: GÖRÜNDÜĞÜ KADAR YEŞİL MİSİN?

Değerli dostlar,

Günümüzde çevre dostu olmak, yalnızca etik değil, aynı zamanda ekonomik bir avantaj. Tüketiciler daha duyarlı, markalar daha çevreci görünmek için yarışta. Ancak bu yarışta bazıları gerçekten koşarken, bazıları sadece yeşil görünümlü bir kostüm giyiyor: Greenwashing, Türkçesiyle yeşile boyama ya da diğer çevirileriyle yeşil yıkama, yeşil aklama veya yeşil badana.

Yeşile Boyama Nedir?

Yeşile boyama, bir kuruluşun, ürünün ya da hizmetin olduğundan daha çevre dostuymuş gibi pazarlanmasıdır. 
Yani yeşil görünerek güven kazanmak, ancak arka planda çevreye zarar vermeye devam etmektir.

Nasıl Anlaşılır?

• Geri dönüştürülebilir olduğu iddia edilen ama gerçekte geri dönüştürülmeyen ambalajlar,
• "Doğa dostu" yazan ama içeriği plastik dolu ürünler,
• Bir ağacı kurtarırken, on ormanı yok eden şirket kampanyaları,
• Web sitesine bir yaprak görseli koyup karbon emisyonuna dair hiçbir veriyi paylaşmayan firmalar...

Hepsi birer yeşil badana örneği.

Yeşil Aklama Neden Tehlikelidir?

  1. Tüketiciyi yanıltır: Duyarlı bireylerin iyi niyeti suistimal edilir.

  2. Gerçek yeşil girişimcileri gölgeler: Doğru yapanlar, görünmez hâle gelir.

  3. Politikaları geciktirir: Şirketler “zaten çevreci görünüyoruz” bahanesiyle gerçek adım atmaktan kaçar.

Yeşil Olduğunu İspatlayanlar Ne Yapar?

• Şeffaf veri sunar.
• Emisyon hedeflerini ve yıllık performanslarını açıklar.
• Sürdürülebilirlik raporu yayımlar.
• Uluslararası bağımsız sertifikalara sahiptir (LEED, ISO 14001 vb.)

Yani renk değil, eylem konuşur.

İklim Okulu Olarak Neler Yapıyoruz?

İklim Okulu olarak yeşile boyamaya karşı farkındalık oluşturuyoruz.
Gerçekten çevreci olmak isteyen şirketlerle birlikte:

Karbon ayak izi hesaplıyoruz,
SECAP gibi stratejik eylem planları hazırlıyoruz,
Sıfır atık ve sürdürülebilirlik danışmanlığı sunuyoruz.

Yeşil görünüp griye boyanmak istemeyen herkes için buradayız.

SONUÇ OLARAK:

Yeşil görünmek kolay, yeşil olmak ise sorumluluk ister.
Kendi yaşamımızda da alışveriş yaparken bu soruyu sormalıyız:
"Bu ürün gerçekten yeşil mi, yoksa sadece boyanmış mı?"

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



Zirai Don Felaketi ve İklim Değişikliği Arasındaki Bağ Nedir?

Nisan ayının ortasında Türkiye'nin dört bir yanında yaşanan zirai don felaketi, yalnızca bir meteorolojik olay değil; iklim değişikliğinin tarıma ve gıda güvenliğine etkilerinin somut bir göstergesidir. 36 ilde meyve bahçeleri, bağlar ve tarım alanları don etkisiyle zarar gördü. Bu olay, artık “alışılmış” hava olaylarının dışında, mevsim dışı aşırı iklim olaylarının ülkemizde daha sık yaşanacağını gösteriyor.

Zirai Don Neden İklim Krizinin Belirtisidir?

İklim değişikliği, yalnızca sıcaklık artışlarından ibaret değildir. Aynı zamanda:

  • Mevsim kaymaları,

  • Aşırı soğuk ve sıcak dalgaları,

  • Ani hava değişimleri,

  • Uzun kuraklıkların ardından gelen ani yağışlar gibi birçok uç olayın yaşanma sıklığını ve şiddetini artırır.

Nisan ayında yaşanan don olayı, özellikle çiçeklenme ve tomurcuklanma dönemindeki bitkiler için son derece yıkıcıdır. Bu dönemde gelen bir soğuk hava, bir yıllık emeği ve geçimi bir gecede yok edebilir.

İklim Krizi: Üreticinin de Tüketicinin de Sorunu

Zirai donun etkilediği ürünler arasında kayısı, üzüm, fındık, narenciye, Antep fıstığı, karpuz, zeytin, çay, elma gibi Türkiye'nin hem iç tüketimi hem de ihracatı açısından önemli birçok kalem yer alıyor.
Bu da demek oluyor ki:

  • Üretici zarar görüyor,

  • Tüketici fiyat artışıyla karşılaşıyor,

  • Ülke ekonomisi gıda enflasyonu baskısı altında kalıyor.

İklim Okulu’ndan Çağrı: Dirençli Tarım İçin Eğitime ve Dayanışmaya İhtiyacımız Var

İklim Okulu olarak biz, bu olayları sadece “doğal afet” olarak görmek yerine, iklim bilincini artırmak, tarımda uyum politikalarını yaygınlaştırmak ve yerel düzeyde çözüm üretmek için çalışıyoruz.

  • Tarım alanında iklim risk yönetimi eğitimi,

  • Zirai iklim tahminleri ve erken uyarı sistemlerinin kullanımı,

  • Yerel yönetimlerle SECAP (Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı) hazırlıkları,

  • Ve gençleri bu sürece dahil edecek iklim okuryazarlığı çalışmaları bizim önceliklerimiz arasında.

Çözüm: Daha Dayanıklı Tarım, Daha Bilinçli Toplum

Zirai don gibi afetlerin etkisini azaltmak için;

  • Tarım sigortalarının yaygınlaştırılması,

  • Uyum odaklı tarım yöntemleri,

  • Doğru tür seçimi ve agroekolojik yaklaşımlar
    gibi politikalarla iklim değişikliğine karşı tarım sektöründe dayanıklılığı artırmalıyız.

İklim değişikliği sadece bir doğa meselesi değil; gıdanın, geçimin ve geleceğimizin meselesidir.
Ve bu yüzden, iklim okulu gibi yapılar, sadece bilgi vermekle kalmaz; farkındalığı eyleme dönüştüren toplulukları inşa eder.