Ad

sürdürülebilirlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sürdürülebilirlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İKLİM DİRENCİ NEDİR VE NEDEN ÖNEMLİDİR?

 İKLİM DİRENCİ NEDİR?

Değerli dostlar,

İklim değişikliği artık uzak bir tehlike değil; hayatımızın içinde, tarımımızda, su kaynaklarımızda ve şehirlerimizde hissedilen bir gerçek. Peki bu değişime karşı sadece tedbir mi almalıyız? Hayır. Asıl hedefimiz iklime dirençli bir sistem kurmak olmalı.

Peki iklime dirençlilik ne demektir?

İklim direnci, bireylerin, toplumların, ekosistemlerin ve ekonomilerin iklim değişikliğinin etkilerine karşı dayanıklı hale gelmesi, şoklara ve streslere adapte olabilmesi demektir. Yani sadece zararları azaltmak değil, değişen koşullarda ayakta kalabilmek ve gelişebilmek demektir.

Başka bir deyişle: İklim direnci, geleceğin garantisidir.

NEDEN İKLİM DİRENCİNE İHTİYAÇ VAR? Çünkü:

• Mevsim düzenleri değişiyor,
• Aşırı hava olayları artıyor,
• Kuraklık, sel, orman yangını gibi felaketler artık sıradanlaşıyor.

Eğer şehirlerimizi, tarımımızı, su kaynaklarımızı ve ekonomimizi bu yeni gerçekliğe göre şekillendirmezsek, her yıl daha fazla kayıp vereceğiz.

İKLİM DİRENCİ NASIL SAĞLANIR?

  1. Tarımda Direnç:
    İklime dayanıklı tohumlar geliştirmek, agroekoloji ve permakültür gibi doğa dostu tarım sistemlerini yaygınlaştırmak.

  2. Şehirlerde Direnç:
    Yeşil altyapı (çatı bahçeleri, yağmur bahçeleri gibi), su yönetimi, sıcak hava dalgalarına karşı gölgelendirme sistemleri kurmak.

  3. Enerji Sistemlerinde Direnç:
    Tek bir enerji kaynağına bağlı kalmamak, güneş, rüzgar, biyokütle gibi yenilenebilir kaynakları çeşitlendirmek.

  4. Toplumsal Direnç:
    İklim okuryazarlığını artırmak, yerel halkı karar alma süreçlerine dahil etmek, afet yönetimi ve erken uyarı sistemlerini güçlendirmek.

  5. Ekonomik Direnç:
    Yeşil girişimciliği desteklemek, karbon piyasalarına adapte olmak ve iklim risklerini finansal planlamalara dahil etmek.

İKLİM OKULU’NUN VİZYONU: DİRENÇLİ TOPLUMLAR İklim Okulu olarak biz, sadece bilgi üretmiyoruz. Aynı zamanda bireyleri, kurumları ve şehirleri iklime dirençli hale getirecek eğitimler, projeler ve iş birlikleri geliştiriyoruz.
Çünkü inanıyoruz ki, değişime ayak uyduranlar değil; değişimi yönetenler ayakta kalacak.

SONUÇ: İKLİM DİRENCİ GELECEĞİN DİLİDİR İklim krizi karşısında sadece savunmada kalmak yetmez.
Artık daha dayanıklı, daha esnek, daha uyumlu sistemler kurmak zorundayız.
İklime dirençli olmak; doğaya, topluma ve geleceğe saygı duymanın en güçlü yoludur.

Bugün dirençli olmak için attığımız her adım, yarın umudun yeşermesini sağlayacak.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu



Kamu Yeşil Mimari Projeler ile Öncü Olmalı

YEŞİL DÖNÜŞÜME UYGUN MİMARİ PROJELER ŞART!

Değerli dostlar,

Dünyamız her geçen gün daha fazla ısınıyor, doğal kaynaklarımız azalıyor, betonla çevrili şehirlerde yeşile hasret büyüyen nesiller yetişiyor. Bu tabloda hâlâ mimaride estetik kaygılarla enerji tüketimini göz ardı etmek, kamu yapılarında ihtiyaçtan fazla enerji kullanmak artık lüks değil, bir israftır.

Geldiğimiz noktada mimari projelerin yeşil dönüşüm perspektifiyle hazırlanması zorunludur. Mimaride sürdürülebilirlik artık bir seçenek değil, gelecek nesillere bırakacağımız yaşam kalitesinin belirleyicisidir.

Yapay Havuza Değil, Toprağa Yatırım

Yıllardır mimari projelerde estetik unsurlar olarak yapay havuzlar, süs şelaleleri ve büyük su oyunları tercih edildi. Oysa iklim krizinin kapımızda olduğu bir dünyada, bu tür uygulamalar artık gerçekçi değildir.

Yapay havuzlar su israfıdır.
• Buharlaşma ve bakım için harcanan enerji ve kimyasal kullanımı ciddi bir çevresel yüktür.
• Bunun yerine yağmur bahçeleri, biyolojik göletler, gölgeli yeşil alanlar gibi hem estetik hem doğa dostu sistemler tercih edilmelidir.

Kamu Kurumları Öncelikli Olmalı

Yeşil mimarinin en büyük destekçisi kamu kurumları olmalıdır. Çünkü toplumun gözü, kamuya aittir. Belediyelerden okullara, hastanelerden kaymakamlıklara kadar her yapı:

Güneş panellerine sahip olmalı,
Doğal ışığı yeterince alacak şekilde konumlandırılmalı,
Yüksek enerji verimliliğine sahip cam sistemleriyle donatılmalı,
Gündüz dahi ışık yakılan binalar değil, gün ışığını verimli kullanan yapılar olmalıdır.

Eğer bir kamu binasında gündüz saatlerinde hâlâ yapay ışık yanıyorsa, burada hem tasarım hatası hem de kamu kaynağının israfı vardır.

Enerji Verimliliği Güzelliğin Önünde Gelmelidir

Mimari elbette estetik barındırmalıdır. Ancak estetik, sürdürülebilirlik ilkeleriyle çeliştiği anda anlamını yitirir.
Örneğin:

• Işık geçirmeyen koyu camlar,
• Güneşi engelleyen kalın çerçeveler,
• Isı kaybına neden olan gösterişli cepheler,
• Soğutma yükünü artıran koyu renk çatılar…

Güzel görünüyor olabilir, ancak bunlar enerji tüketimini artırıyor, karbon ayak izini büyütüyor.

Bunun yerine;

• Pasif güneş sistemleri,
• Termal camlar,
• Doğal havalandırma sağlayan mimari açıklıklar tercih edilmelidir.
• Beton değil, yeşil cepheler öne çıkarılmalıdır.

Betondan Öte: Yaşanabilir Mekânlar İnşa Edelim

Yeşil mimari, sadece az enerjiyle çalışan değil; aynı zamanda insanın doğayla bağını koparmayan projelerdir.
Bir binayı sırf “fonksiyonunu yerine getiriyor” diye betona gömmek, insanı da içine gömmek anlamına gelir.

Gölgelik ağaçlar, yeşil avlular, yağmur suyu toplayan çatılar, nefes alan duvarlar…
Bunlar geleceğin değil, bugünün ihtiyaçlarıdır.

SONUÇ OLARAK:

Eğer gerçek bir yeşil dönüşüm istiyorsak, bunu sadece kelimelerde değil, proje onaylarında, mimari çizimlerde, kamu ihale şartnamelerinde ve yapı ruhsatlarında görmeliyiz.
Yarın değil, bugün başlamalıyız.

Ben Süleyman Çetin olarak, çevre mühendisi ve proje uzmanı kimliğimle bu süreçte hem özel sektör hem kamu kurumları için yeşil mimari danışmanlığı, enerji ve çevre dostu bina projelendirme desteği sunmaktan memnuniyet duyarım.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı




Yeşil Mimari ile Tanışın: Çok Katlı Sürdürülebilir Yeşil Binalar

ŞEHİRLERDE ÇOK KATLI YEŞİL BİNALAR: SÜRDÜRÜLEBİLİR MİMARİ VE GELECEĞİN YAPILARI

Değerli dostlar,

Küresel ısınma, artan nüfus, sınırlı kaynaklar ve betonlaşmış şehir yapıları… Bütün bu sorunlar bizlere artık tek bir çıkış yolu bırakıyor: kentleri yeniden düşünmek ve dönüştürmek. İşte bu noktada, çok katlı yeşil binalar geleceğin şehirlerinin temel taşları arasında yer alıyor.

Yeşil Bina Nedir?

Yeşil bina, sadece çatısında birkaç bitki olan bir yapı değildir.
Gerçek bir yeşil bina;

Enerji verimliliği sağlar,
Atık yönetimini optimize eder,
Güneş, rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklardan yararlanır,
Su tüketimini azaltır,
Karbon salımını minimuma indirir,
• Ve en önemlisi insan sağlığına ve doğaya duyarlıdır.

Çok katlı yeşil binalar ise bu prensipleri yüksek katlı yapılarla birleştirerek yoğun kentleşmeye çözüm sunar.

Neden Çok Katlı?

Artan şehir nüfusunu barındırmak için geniş alanlar yerine dikey mimari tercih ediliyor. Ancak klasik beton yığınları yerine;

• Geri dönüştürülebilir malzeme kullanımı,
• Akıllı cephe sistemleri,
• Güneş panelleri entegre edilmiş cepheler,
• Gri su geri dönüşüm sistemleri,
• Yeşil balkonlar ve iç mekan bitkilendirmesi gibi özelliklerle çok katlı yeşil binalar ekosistemle barışık yapılar haline geliyor.

Türkiye'de Uygulanabilir mi?

Elbette.
İstanbul, İzmir, Ankara gibi kentlerde örnekleri çoğalmaya başladı. Ancak;

Mevzuat teşvikleri,
Belediyelerin destekleyici planları,
Müteahhitlerin çevresel farkındalığı,
• Ve en önemlisi halkın bu yapıları tercih etme bilinci olmadan bu dönüşüm yavaş ilerliyor.

Yeşil Sertifikalar Ne İşe Yarar?

Binalar uluslararası ölçekte LEED, BREEAM, EDGE gibi yeşil sertifikalarla derecelendirilmekte. Bu belgeler bir binanın;

• Ne kadar su tasarrufu sağladığını,
• Enerji tüketimini,
• Kullanılan malzemenin doğa dostu olup olmadığını,
• Ve iklim kriziyle mücadelesini belgelemektedir.

Geleceğin Kentlerinde Ne Görüyoruz?

Dikey tarım katları, yağmur suyu hasadı yapan çatı sistemleri, rüzgar türbinli kuleler, mikro-iklim alanları, doğa ile iç içe açık sosyal alanlar…

Bunların hepsi artık hayal değil. Mimaride, mühendislikte ve şehir planlamasında yeşil dönüşüm, lüks değil zorunluluk haline geldi.

Sonuç Olarak: Beton Değil, Nefes Alan Binalar İnşa Edelim

Çok katlı yeşil binalar, doğa ile kavga etmeyen, onunla uyum içinde yaşayan mimari çözümlerdir.
Eğer şehirlerde sürdürülebilirlikten söz edeceksek, önce göğe yükselen yapılarımıza doğayı katmakla başlamalıyız.

Ben Süleyman Çetin olarak yeşil bina dönüşümü, çevre danışmanlığı ve mimari projelerde iklim dostu çözümler üretmek isteyen kurum ve kişilere danışmanlık sunmaktan memnuniyet duyarım.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı


Kentsel Tarımın Geleceği: Çatı Bahçeleri

ÇATI BAHÇECİLİĞİ: BETON KENTLERİN YEŞİL UMUDU

Değerli dostlar,

Modern şehirlerin beton yapıları içinde doğaya ulaşmak her geçen gün zorlaşıyor. Ama çözüm aslında tam tepemizde olabilir: Çatılarımızda!
Çatı bahçeciliği, kentlerde yaşayan bireylere hem doğayı hem de üretimi yeniden sunan bir çözümdür.

Çatı Bahçesi Nedir?

Çatı bahçesi, bir yapının çatısında toprak veya özel sistemlerle oluşturulmuş bitkisel üretim alanıdır.
Bu alanlarda;

• Sebze yetiştirilebilir,
• Aromatik bitkiler üretilebilir,
• Süs bitkileri ile doğal gölgelik yapılabilir,
• Arılar ve kuşlar için yaşam alanı oluşturulabilir.

Neden Önemlidir?

Isı yalıtımı sağlar, binanın iç sıcaklığını dengeler.
Yağmur suyunu tutar, sel riskini azaltır.
Hava kalitesini iyileştirir, karbonu emer.
Şehir ekosistemine katkı sağlar, biyolojik çeşitlilik artar.
Kendi gıdanı üretme imkânı sunar.

Çatı Bahçesi Nasıl Kurulur?

  1. Statik Hesap: Çatı ağırlık taşıma kapasitesi kontrol edilmeli.

  2. İzolasyon: Su ve kök yalıtımı için özel membranlar kullanılmalı.

  3. Toprak Seçimi: Hafif, besleyici ve geçirgen toprak tercih edilmeli.

  4. Bitki Seçimi: İklime dayanıklı ve düşük bakım isteyen türler seçilmeli.

  5. Sulama Sistemi: Otomatik damlama sulama sistemi kurulabilir.

Kentlerde Yeni Bir Tarım Kültürü

İstanbul, Berlin, Tokyo gibi şehirlerde artık apartman çatılarında bile;

• Marul, domates, biber gibi sebzeler,
• Adaçayı, fesleğen gibi şifalı otlar,
• Balkon kovanlarında bal üretimi yapılabiliyor.

Topluluk Bahçeciliği ve Sosyal Katkı

Çatı bahçeleri bireysel olduğu kadar kolektif de olabilir.
Apartman sakinlerinin ortaklaşa bahçeciliği,
Okul çatı bahçeleriyle çocuklara doğa eğitimi,
Kentsel yoksullukla mücadelede gıda erişimini artırmak gibi etkiler sağlar.

Sonuç Olarak: Şehri Üretken Hale Getirmenin Anahtarı Çatımızda

Çatı bahçeleri, sadece yeşil bir alan değil; aynı zamanda yaşamı yavaşlatan, üretimi teşvik eden, doğayı geri çağıran bir kültürdür.

Eğer siz de kendi çatı alanınızı değerlendirmek, tasarım ve sistem kurulumunda destek almak isterseniz İklim Okulu çatısı altında proje danışmanlığı yapmaktan memnuniyet duyarım.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı




Kırsalda Kendi Kendine Yetebilen Yeşil Evler İçin Rehber

Kendi Kendine Yeten Ev Teknolojileri: Kırsalda Sürdürülebilir Yaşam Mümkün mü?

Değerli dostlar,

Giderek kalabalıklaşan şehirler, artan enerji ve gıda maliyetleri, doğayla kopuk yaşam biçimleri... Tüm bunlar, birçok insanı kırsalda daha sade ve sürdürülebilir bir hayat kurma arayışına itiyor. Ancak kırsalda yaşamak tek başına bir çözüm değil; doğayla dost, kendi kendine yeten bir yaşam modeli oluşturmak esas mesele.

Ben de bir çevre mühendisi olarak bu konuda çok soru alıyorum:
“Nasıl bir ev yaptırmalıyım ki, elektrik ve su için dışa bağımlı olmayayım?”
İşte bu yazıda, tamamen kendi kendine yeten bir ev için gereken temel sistemleri ve pratik önerileri paylaşmak istiyorum.

1. Enerji: Güneş + Rüzgar = Hibrit Sistem

Kırsalda bağımsız bir yaşamın en temel şartı, elektrik üretiminde dışa bağımlılığı azaltmak.
Bunun için:

Güneş panelleri: Çatınıza yerleştirerek evin tüm elektrik ihtiyacını karşılayabilirsiniz.
Batarya sistemi: Gündüz toplanan enerjiyi gece kullanmak için mutlaka yüksek verimli batarya sistemleri kurulmalı.
Rüzgar türbini: Rüzgar alan bir bölgedeyseniz panelleri desteklemek adına küçük bir türbin ile hibrit sistem kurarak yılın her günü enerji üretimini sürdürebilirsiniz.

2. Su Yönetimi: Doğanın Döngüsünü Taklit Etmek

Kendi suyunuzu kendiniz sağlıyorsanız, sistemi destekleyen birkaç yenilikle tüm yıl boyunca yeterli suya sahip olabilirsiniz:

Su kaynağından doğrudan alım (kuyu, dere vb.)
Yağmur suyu toplama sistemi: Çatıdan inen suları depolayarak bahçe sulama ve temizlik için kullanabilirsiniz.
Gri su geri kazanımı: Banyo, lavabo gibi yerlerden gelen atık suyu filtreleyip tekrar kullanıma sunabilirsiniz.
Sızdırmaz foseptik + doğal arıtım sistemi (kamış filtre, çakıl filtre gibi basit yöntemlerle yerinde arıtım)

3. Isınma ve Serinlik: Doğayı Korumak İçin Doğayı Kullanmak

Yalıtım: Evin dış cephe ve çatı yalıtımı olmazsa olmazdır.
Pasif güneş tasarımı: Pencereleri güneye açarak kışın doğal ısı kazancı sağlanabilir.
Termal perde ve storlar: Geceleri ısıyı içerde tutar.
Serinlik için ağaçlandırma: Yazın evin çevresine gölge sağlayacak ağaçlar dikilmeli.
Soba yerine:

  • Yüksek verimli biyokütle sobası,

  • Toprak tabanlı ısıtıcılar,

  • Isı pompası (düşük enerji tüketimli sistemler) gibi çözümler değerlendirilebilir.

4. Atık Yönetimi: Kompostla Gıda Döngüsüne Katkı

Mutfak atıkları için kompost sistemi: Koku yapmaması için gölgede, rüzgâr alan bir köşeye kurulan basit sistemler (kapalı kompost kutusu veya solucan kompostu gibi) oldukça etkilidir.
Hayvansal atıklar: Gübre olarak değerlendirilerek toprağın verimini artırır.

5. Gıda: Bahçe, Sera ve Hayvan Yetiştiriciliği

Sebze bahçesi: Mevsimsel ürünler için açık alanda tarım yapılabilir.
Küçük sera: Kışlık üretim için uygun maliyetli sera sistemi kurulabilir.
Tavuk kümesi: Yumurta ihtiyacını karşılarken gübre üretimine de katkı sağlar.
Arıcılık ve küçükbaş hayvancılık: Ekolojik döngünün güçlenmesi açısından değerlidir.

6. Ek Sistemler ve Yaşam Kolaylaştırıcılar

Doğal yapı malzemeleri: Kireç, kerpiç, taş, ahşap gibi yerel malzemelerle yapılmış evler hem sağlıklı hem uzun ömürlüdür.
Doğal sabun ve temizlik malzemeleri üretimi
Güneş ocağı veya güneş fırını ile yemek pişirme sistemi
Mobil su analiz cihazı ile su kalitesini anlık kontrol etme
Doğal haşere kontrol sistemleri: Nane, lavanta, sarımsak gibi bitkilerle çevre düzenlemesi

Sonuç: Kırsalda Modern Ama Bağımsız Bir Yaşam Mümkün

Bu saydıklarımızın hepsi, kırsalda modern ama doğayla uyumlu ve sürdürülebilir bir hayat isteyen herkesin ulaşabileceği sistemlerdir. Doğru planlama, temel mühendislik bilgisi ve yerel kaynakların doğru kullanımıyla kendi kendine yeten bir ev hayal değil, gerçektir.

Eğer siz de bu tarz bir yaşam kurmak istiyorsanız,
projelerinizi şekillendirmek, fikirlerinizi sistemleştirmek ya da yerel kaynaklara göre özel bir çözüm üretmek adına ben Süleyman Çetin olarak proje danışmanlığı hizmeti veriyorum.
İklim dostu, ekonomik ve uygulaması mümkün olan bu sistemleri birlikte hayata geçirebiliriz.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı


İklim Savunucuları Aranıyor! İklim Hareketinde Öncü Ol!

İKLİM GÖNÜLLÜSÜYÜZ, GELECEĞE YÜRÜYORUZ

Değerli dostlar,

Artık sadece “düşünen” değil, “eylemde olan” bir nesil var. Bizler yalnızca çevre sorunlarını konuşan değil, iklim krizine karşı bilinçli adımlar atan, umutla ve kararlılıkla hareket eden bir topluluğuz.

Biz İklim Gönüllüsüyüz!
Sadece çevremizi değil, zihniyetleri de dönüştürmek için çalışıyoruz. Her sokak temizliği, her atölye, her farkındalık kampanyası; yeni bir bilinç inşa ediyor.

Biz Çevre Öncüleriyiz!
Bir pankartla, bir mektupla, bir proje fikriyle...
Sessiz çoğunluk adına konuşuyoruz, doğa için kalpten gelen sesimizle yola çıkıyoruz.

Biz Gelecek İçin Görevliyiz!
Bu dünyayı emanet değil, görev olarak görüyoruz.
Görevimiz ne mi? Karbonu azaltmak, doğayı korumak, sürdürülebilirliği hayata geçirmek.

Biz İklim Sözcüsüyüz!
Bazen bir okul kürsüsünde, bazen bir belediye salonunda, bazen bir podcast kaydında…
Doğanın dili oluyoruz.

Biz İklim Savaşçısıyız!
Silahımız bilgi, kalkanımız dayanışma, stratejimiz sürdürülebilirliktir.
Bilimle, eğitimle, nezaketle mücadele ediyoruz.

Biz İklim Kahramanıyız!
Ve biliyoruz ki kahramanlık; pelerin takmak değil, küçük ama etkili adımlar atmaktır.
Bir fidan dikmekle, bir çocuğa çevre sevgisini aşılamakla başlar kahramanlık.

İklim Okulu olarak biz; bilgiyi, eyleme dönüştürenlerin okuluyuz.
İklim dostu bireyler, yeşil fikirli gençler, değişimin sesi olan herkes için buradayız.

Şimdi senden beklenen, bu çağrıya kulak vermen:
Sen de İklim Gönüllüsü ol!
Geleceği birlikte inşa edelim.



İklim Krizinin Psikolojik Etkisi: Gençlerde Ekoanksiyete

EKOANKSİYETE: GELECEĞİ DÜŞÜNMEKTEN KAYGI DUYMAK

Değerli dostlar,

Gözümüzün önünde eriyen buzullar, bir türlü gelmeyen mevsimler, kuruyan göller, dolup taşan seller, yanan ormanlar... Ve sonra sessizce içimize çöken o his: Ekoanksiyete.

Ekoanksiyete; çevresel bozulmalar, iklim değişikliği ve gezegenin geleceği hakkında duyulan yoğun kaygı halidir.
Henüz tıbbi bir hastalık olarak tanımlanmasa da dünya genelinde giderek yaygınlaşan bir ruhsal durumdur.

Kimlerde Görülür?

• Gençlerde, özellikle ergenlik çağındaki bireylerde,
• Bilinçli ebeveynlerde,
• Çevre mühendislerinde, aktivistlerde,
• Doğayı seven, sorumluluk duygusu gelişmiş bireylerde…

Yani farkındalığı yüksek olanlarda daha çok görülür.
Ne acıdır ki bilgi arttıkça bazen umutsuzluk da büyür.

Neden Oluşur?

• Karbonsuz bir yaşamın imkânsız gibi görünmesi,
• Devletlerin yeterince eylem göstermemesi,
• Doğaya verilen zararın boyutunu sürekli görmek,
• "Ben ne yapsam ne değişir ki?" hissi…

Tüm bunlar zihnimizde geleceği belirsiz, umutsuz, karanlık bir tabloya dönüştürebilir. İşte bu noktada ekoanksiyete devreye girer.

Ne Yapmalı?

  1. Yalnız olmadığını bil: Bu duyguyu yaşayan milyonlarca insan var.

  2. Eyleme geç: Kaygıyı eyleme dönüştürmek iyileştiricidir.

  3. Topluluklara katıl: İklim savunucuları, gönüllü gruplar umut ve paylaşım alanıdır.

  4. Doğada vakit geçir: Doğa sadece mücadele ettiğimiz bir şey değil; aynı zamanda bizi iyileştiren bir yerdir.

  5. Ufak adımlarla başla: Sıfır atık, enerji verimliliği, toplu taşıma… Etkinin küçük olanı yoktur.

İklim Okulu ile Güçlen

Bizler İklim Okulu olarak, bu duyguların farkındayız.
Gençlere, öğretmenlere, çevrecilere yalnız olmadıklarını hatırlatmak ve birlikte çözüm üretmek için buradayız.
Çünkü bilgi paylaştıkça güç verir. Çünkü kaygı paylaşıldıkça azalır.

Sonuç Olarak: Kaygı Değil, Kararlılık

Ekoanksiyete bize doğayı ne kadar önemsediğimizi gösteren bir işarettir.
Ama bu kaygıyı yalnızca içimize gömerek değil, eyleme dönüştürerek anlamlı kılarız.
Geleceğe dair umudu kaybetmeyelim. Çünkü hâlâ birlikte değiştirebileceğimiz çok şey var.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



İşletmeler ve Belediyeler İçin Net Sıfır Karbon Rehberi

NET SIFIR KARBON: GELECEĞİN ZORUNLU YOL HARİTASI

Değerli dostlar,

Küresel ısınma, karbon emisyonları ve iklim değişikliği dediğimizde, karşımıza hep aynı kavram çıkıyor: Net Sıfır Karbon. Peki bu sadece bir çevreci slogan mı? Yoksa geleceği şekillendirecek gerçek bir stratejik hedef mi?

Bu yazıda "net sıfır" kavramının ne anlama geldiğini, neden bu kadar önemli olduğunu ve buna ulaşmak için neler yapılması gerektiğini birlikte ele alacağız.

NET SIFIR KARBON NEDİR?

Net sıfır karbon, atmosferimize salınan sera gazı miktarının, doğal ya da teknolojik yollarla dengeye getirilmesi demektir. Yani, bir kuruluşun ya da ülkenin saldığı karbon kadar karbonu dengeleyerek “net” olarak sıfıra ulaşması hedeflenir.

Bu şu demek:

• Fosil yakıttan enerji üretirken saldığımız karbonu,
• Ormanlar, karbon yutakları ya da karbon yakalama teknolojileriyle nötrlemek zorundayız.

NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?

🌍 1,5°C hedefine ulaşmak için dünya genelinde emisyonların 2050’ye kadar net sıfıra inmesi gerekiyor.

📉 Ekonomik baskı artıyor. Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) gibi uygulamalarla, karbonu fazla salan ürünler daha pahalıya satılacak.

🏭 Sanayi dönüşüyor. Yüksek karbon salımı olan işletmeler sadece çevresel değil, ticari risk haline geliyor.

NASIL ULAŞACAĞIZ?

1. Karbon Envanteri Çıkarın
Önce ne kadar karbon salındığını bilmemiz gerekiyor. Kurumlar, şehirler ve bireyler için karbon ayak izi hesaplamaları artık şart.

2. Emisyonları Azaltın
Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, elektrikli araçlar, yalıtım sistemleri gibi çözümlerle doğrudan azaltım yapmalıyız.

3. Karbonu Dengeleyin
Azaltılamayan emisyonlar için ormanlandırma, karbon tutma teknolojileri, biyochar ve benzeri yöntemlerle dengeleme yapılmalı.

4. Planlama Yapın: SECAP
Belediyeler için Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planları (SECAP) net sıfıra ulaşmak için somut yol haritaları sunar.

NET SIFIR KARBON HEDEFİNİN YARARLARI

✅ Daha düşük enerji maliyetleri
✅ İhracatta rekabet avantajı
✅ Daha sağlıklı bir çevre
✅ Yatırımcılar için güvenli liman
✅ İklim krizine karşı dirençli bir ekonomi

İKLİM OKULU’NDAN ÇAĞRI

Biz İklim Okulu olarak, net sıfır karbon hedefinin yalnızca bir teknik mesele olmadığını biliyoruz. Bu, toplumun zihniyet dönüşümüdür.

• Belediyeler için SECAP danışmanlığı
• Şirketler için karbon ayak izi hesaplama ve azaltım planları
• Okullarda ve STK’larda iklim eğitimi
• Gençler için yeşil meslek danışmanlığı
sunuyoruz.

Çünkü net sıfır, yalnızca çevrenin değil, ekonomik ve sosyal geleceğimizin de anahtarıdır.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu


Dünyada Bu Kadar Sorun Varken İklim Değişikliği Ne Kadar Önemli?

Öncelikler Sıralamasında İklim Nerede?

Değerli dostlar,

Dünya zor bir dönemden geçiyor. Bir yanda Ukrayna-Rusya savaşı, diğer yanda Sudan ile Güney Sudan arasında yeniden alevlenen çatışmalar. Ortadoğu’da Filistin-Gazze hattında siyonist israillilerin yaptıkları soykırım, Myanmar’da sistematik katliamlar, Doğu Türkistan’da uzun süredir devam eden yaşam ihlalleri… Tüm bu sorunlar yalnızca politik değil, doğrudan yaşam hakkını ilgilendiren trajediler. Aynı zamanda Türkiye gibi ülkelerde yaşanan ekonomik zorluklar da toplumların en temel ihtiyaçlarına ulaşmasını engelliyor.

Bu manzara karşısında soruyu sormak kaçınılmaz hale geliyor: İklim değişikliği bu yaşananların neresinde duruyor? Gerçekten bu kadar elzem mi? Yoksa sırası mı değil?

İklim Değişikliği Bir Lüks Gündem mi?

Bazı çevreler iklim değişikliğini konuşmanın, küresel meseleler arasında “refah seviyesi yüksek ülkelerin ilgilendiği bir konu” olduğunu düşünüyor. Gerçekten de savaş ve açlık gibi çok daha acil görünen krizlerin ortasında, karbon emisyonlarını, 1.5 derece hedefini veya COP zirvelerini konuşmak, ilk bakışta fazla teorik ya da ikincil bir mesele gibi algılanabiliyor.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey şu: İklim değişikliği, doğrudan etkisini zamanla gösteren, ama etkilediği alanlar bakımından her şeyin temeline dokunan bir olgu. Tarım, su, enerji, göç, sağlık, güvenlik… Yani aslında ekonomik buhran da, savaşlar da, göçler de bir noktada iklimin etkileriyle kesişiyor.

İklim Değişikliği Kaçıncı Sırada?

Tarafsız bir gözle bakarsak, iklim değişikliği hayatta kalma ile ilgili değilmiş gibi görünse de, yaşamın sürdürülebilirliğiyle doğrudan ilgilidir. İnsanların bombalardan kaçtığı coğrafyalarda bugün birinci öncelik güvenlik olabilir; ancak uzun vadede bu coğrafyalarda susuzluk, çölleşme, tarım krizleri daha derin çatışmalara zemin hazırlayabilir.

Dolayısıyla iklim değişikliği belki şu an gündemin birinci sırasında değildir; ama orta ve uzun vadede diğer tüm krizleri etkileyebilecek nitelikte olması nedeniyle, stratejik önceliklerde ilk beş içinde mutlaka yer almalıdır.

Öncelikleri Birbirine Düşürmek Yerine Bütüncül Düşünmek Gerekir

Bu meseleye “önce insan mı, önce iklim mi?” şeklinde bakmak, aslında ayrıştırıcı bir tuzaktır. Çünkü iklim konusu zaten insanla ilgilidir. Savaşın olduğu yerde yıkım olur ama iklim yıkımı sessiz ve kalıcı olur. Ekonomik kriz geçici olabilir, ama toprağın ve suyun kaybı onarılmaz olabilir. Bu yüzden insani, sosyal ve ekolojik krizlerin hepsi birlikte ve bütüncül bir anlayışla ele alınmalıdır.

Sonuç olarak, iklim değişikliği “öncelik” kavgası yapılacak bir mesele değil; öncelikleri sürdürülebilir kılmanın zemini olan bir meseledir. Evet, savaşlar, açlık ve hak ihlalleri elbette önceliklidir; ama bu dünyada nefes alacak temiz hava, içecek su, üretecek toprak olmadan o öncelikleri yaşatmak da imkansız hale gelir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



İklim Değişikliği: Felaket mi, Fırsat mı?

İklim Krizi mi, Yoksa Fırsatı mı?

Değerli dostlar,

Uzun süredir iklim değişikliği üzerine konuşuyor, yazıyor, eğitimler düzenliyor ve farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Bu kelime artık hayatımıza öylesine yerleşti ki, “iklim” dendiğinde hemen ardından gelen “kriz” kelimesi neredeyse ezbere söyleniyor. Ancak bugün farklı bir pencereden bakalım istiyorum. Acaba iklim değişikliği yalnızca bir felaket habercisi mi? Yoksa aslında doğru bakıldığında yeni bir teknolojik dönüşümün, ekonomik vizyonun ve çevresel farkındalığın kapısını mı aralıyor?

Yeni Nesil Bir Dönüşüm: Elektrikli Araçlar ve Temiz Teknolojiler

Geleneksel fosil yakıtlı araçlardan elektrikli motorlara geçiş, yalnızca çevreci bir hamle değil; aynı zamanda ekonomik rekabetin yeni kulvarı. Bugün Almanya, Çin, Norveç ve ABD gibi ülkeler elektrikli otomobil üretimini ulusal öncelik haline getirirken, birçok gelişmekte olan ülke hâlâ bu değişimi yalnızca izliyor.

Ancak bu dönüşüm sadece otomobillerle sınırlı değil:

  • Tarımda elektrikli traktörler,

  • Belediyelerde elektrikli çöp kamyonları,

  • İnşaatta elektrikli iş makineleri,

  • Sanayide düşük karbonlu üretim sistemleri…

Bunların hepsi iklim değişikliği tehdidine karşı değil, fırsatına karşılık olarak doğdu. Kısacası, iklim krizi, sadece alarm değil; aynı zamanda bir yenilik ve yatırım çağrısıdır.

“İklim Krizi” Yerine “İklim Fırsatı” Demek Mümkün mü?

Elbette krizin fiziksel ve sosyolojik etkilerini görmezden gelemeyiz. Ama unutmamamız gereken şey şudur: Her kriz, bir uyum ve dönüşüm sürecini de beraberinde getirir. Bu noktada “iklim fırsatı” demek;

  • Gençleri yeşil meslekler konusunda eğitmek,

  • Üniversiteleri iklim girişimciliği merkezlerine dönüştürmek,

  • Belediyeleri iklim adaptasyonu liderlerine çevirmek demektir.

Fırsat, felaketi reddetmek değil; ona karşı hazırlıklı, vizyoner ve üretken olmaktır.

Peki Ne Yapmalı?

  1. İklim adaptasyonunu stratejik bir plana dönüştürmeliyiz.
    Yerel yönetimlerde SECAP gibi planları yaygınlaştırmalı,
    altyapı yatırımlarını iklim risklerine göre yeniden düşünmeliyiz.

  2. Yeşil sanayiye geçişi hızlandırmalıyız.
    Ar-Ge destekleriyle elektrikli araçlar, temiz enerji üretimi, enerji verimliliği teknolojileri gibi alanlarda yerli üretimi teşvik etmeliyiz.

  3. İklim farkındalığını ekonomik bilinçle birleştirmeliyiz.
    Bu konuyu sadece çevreci bir duyarlılık değil, bir kalkınma politikası olarak görmeliyiz.

Sonuç olarak: Artık Krizi Değil, Çözümü Konuşma Zamanı

İklim Okulu olarak biz, bu dönüşümün sadece teknik değil, sosyal ve zihinsel de olduğunu biliyoruz. Bu yüzden kriz kelimesini bazen bırakıp “iklim fırsatı” diyebilmek, belki de yeni çağın başlangıcıdır.

Çünkü gelecek, yalnızca kirlilikten değil; vizyonsuzluktan da kaybedilir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Üzerine İlham Veren Kitaplar

En Meşhur İklim ve Sürdürülebilirlik Kitapları

Bugün sizlerle iklim ve sürdürülebilirlik konularında bana yeni bakış açıları kazandıran, çözüm yolları sunan ve geleceğe dair umut veren kitapları paylaşıyorum. Bu kitaplar sayesinde nerede durduğumu, bu noktaya nasıl geldiğimizi ve nasıl bir yöne gitmemiz gerektiğini çok daha net görmeye başladım.

İklim değişikliği ile mücadele yalnızca tehditleri bilmek değil; aynı zamanda çözüm yollarını öğrenmek, birlikte hareket etmeyi başarmak ve geleceğe dair umutlu senaryolar kurmakla mümkündür.

Aşağıdaki kitaplar, bireyden topluma, bilimden felsefeye kadar geniş bir yelpazede iklim krizine dair çok yönlü bir farkındalık geliştirmeye yardımcı oluyor. Kimi bir manifestoyla sesleniyor, kimi bilimsel verilerle donatıyor, kimi ise yerli halk bilgeliğinden besleniyor.

İşte önerdiğim bazı başlıca kitaplar ve kısa açıklamaları:

📘 Tüm Kurtarabileceğimiz (All We Can Save) – Ayana Elizabeth Johnson & Katharine K. Wilkinson

Amerika’daki kadın iklim liderlerinin ilham verici yazıları ve çözüm odaklı perspektifleri.

📘 Düşüş (Drawdown) – Paul Hawken
Küresel ısınmayı tersine çevirmek için şimdiye kadar hazırlanmış en kapsamlı bilimsel çözüm listesi.

📘 Acil Strateji (Emergent Strategy) – Adrienne Maree Brown
Değişimi şekillendirmek ve adil dünyalar kurmak üzerine toplum odaklı vizyoner bir yaklaşım.

📘 Geleceğin Dünyası (The Future Earth) – Eric Holthaus
İklim krizine karşı uygulanabilecek radikal ama mümkün çözümler.

📘 İnsanlık (Humankind) – Rutger Bregman
İnsan doğasına dair umut verici, işbirliğine dayalı bir tarih okuması.

📘 Kimse Fark Yaratamayacak Kadar Küçük Değildir (No One Is Too Small to Make a Difference) – Greta Thunberg
Greta’nın BM’den sokaklara kadar gerçekleştirdiği etkileyici konuşmalar.

📘 Enkazdan Çıkış (Out of the Wreckage) – George Monbiot
Toplumun yeniden örgütlenmesi için "aidiyet siyaseti" fikri.

📘 Amerika'yı Yeniden Kablolamak (Electrify) – Saul Griffith
Tüm altyapının temiz enerjiyle dönüşümü için teknik ve stratejik plan.

📘 Kutsal Talimatlar (Sacred Instructions) – Sherri Mitchell
Yerli halk bilgeliğiyle doğayla ve birbirimizle ilişkilerimizi onarma çağrısı.

📘 Sapiens – Yuval Noah Harari
İnsanlık tarihine dair çarpıcı bir bakış ve geleceğe ışık tutan anlatılar.

📘 Yaşanamaz Dünya (The Uninhabitable Earth) – David Wallace-Wells
İklim krizinin bireyden devlete kadar etkilerinin çarpıcı analizi.

📘 Şimdi Mücadele Ettiğimiz Birbirimiz (What We’re Fighting for Now Is Each Other) – Wen Stephenson
İklim adaleti savunucularının sahadaki gerçek öyküleri.

Unutmayın:
İklim krizi sadece sıcaklık değil; insanlıkla, adaletle, gelecek nesillerle doğrudan ilgilidir. Bu kitaplar, hem anlamak hem de harekete geçmek isteyen herkes için güçlü başlangıçlar sunuyor.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu



Yeşil Badana Gerçeği: Şirketler Ne Kadar Gerçekten Yeşil?

YEŞİLE BOYAMA: GÖRÜNDÜĞÜ KADAR YEŞİL MİSİN?

Değerli dostlar,

Günümüzde çevre dostu olmak, yalnızca etik değil, aynı zamanda ekonomik bir avantaj. Tüketiciler daha duyarlı, markalar daha çevreci görünmek için yarışta. Ancak bu yarışta bazıları gerçekten koşarken, bazıları sadece yeşil görünümlü bir kostüm giyiyor: Greenwashing, Türkçesiyle yeşile boyama ya da diğer çevirileriyle yeşil yıkama, yeşil aklama veya yeşil badana.

Yeşile Boyama Nedir?

Yeşile boyama, bir kuruluşun, ürünün ya da hizmetin olduğundan daha çevre dostuymuş gibi pazarlanmasıdır. 
Yani yeşil görünerek güven kazanmak, ancak arka planda çevreye zarar vermeye devam etmektir.

Nasıl Anlaşılır?

• Geri dönüştürülebilir olduğu iddia edilen ama gerçekte geri dönüştürülmeyen ambalajlar,
• "Doğa dostu" yazan ama içeriği plastik dolu ürünler,
• Bir ağacı kurtarırken, on ormanı yok eden şirket kampanyaları,
• Web sitesine bir yaprak görseli koyup karbon emisyonuna dair hiçbir veriyi paylaşmayan firmalar...

Hepsi birer yeşil badana örneği.

Yeşil Aklama Neden Tehlikelidir?

  1. Tüketiciyi yanıltır: Duyarlı bireylerin iyi niyeti suistimal edilir.

  2. Gerçek yeşil girişimcileri gölgeler: Doğru yapanlar, görünmez hâle gelir.

  3. Politikaları geciktirir: Şirketler “zaten çevreci görünüyoruz” bahanesiyle gerçek adım atmaktan kaçar.

Yeşil Olduğunu İspatlayanlar Ne Yapar?

• Şeffaf veri sunar.
• Emisyon hedeflerini ve yıllık performanslarını açıklar.
• Sürdürülebilirlik raporu yayımlar.
• Uluslararası bağımsız sertifikalara sahiptir (LEED, ISO 14001 vb.)

Yani renk değil, eylem konuşur.

İklim Okulu Olarak Neler Yapıyoruz?

İklim Okulu olarak yeşile boyamaya karşı farkındalık oluşturuyoruz.
Gerçekten çevreci olmak isteyen şirketlerle birlikte:

Karbon ayak izi hesaplıyoruz,
SECAP gibi stratejik eylem planları hazırlıyoruz,
Sıfır atık ve sürdürülebilirlik danışmanlığı sunuyoruz.

Yeşil görünüp griye boyanmak istemeyen herkes için buradayız.

SONUÇ OLARAK:

Yeşil görünmek kolay, yeşil olmak ise sorumluluk ister.
Kendi yaşamımızda da alışveriş yaparken bu soruyu sormalıyız:
"Bu ürün gerçekten yeşil mi, yoksa sadece boyanmış mı?"

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı