Ad

iklim krizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iklim krizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İklim Değişikliği mi İklim Krizi mi?

Sevgili dostlar,

İklim değişikliği, gezegenimizin karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan biri olarak kabul edilmektedir. Bu sorunu tanımlamak için kullanılan çeşitli terimler arasında "iklim değişikliği" ve "iklim krizi" öne çıkmaktadır. Bu terimlerin her ikisi de aynı olguyu işaret etse de, aralarında önemli nüanslar bulunmaktadır ve bu nüanslar, konunun algılanışı ve ele alınış biçimi üzerinde etkili olabilmektedir.

Bu raporun temel amacı, "iklim değişikliği" ve "iklim krizi" terimlerini bilimsel ve toplumsal bağlamlarda inceleyerek aralarındaki farkları, benzerlikleri ve kullanım gerekçelerini net bir şekilde ortaya koymaktır. Rapor, bu terimlerin kökenlerini, bilimsel tanımlarını, kullanım motivasyonlarını ve potansiyel etkilerini çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgiler ışığında analiz edecektir. Kullanılan terminolojinin, sorunun ciddiyetinin ve çözümüne yönelik atılması gereken adımların algılanmasında kritik bir rol oynadığı açıktır. Bu nedenle, bu iki temel terimin derinlemesine incelenmesi, iklim değişikliğiyle ilgili daha bilinçli bir söylem ve eylem için zemin hazırlayacaktır.

İklim Değişikliği: Bilimsel Bir Tanım

İklim değişikliği olgusunu anlamak için öncelikle uluslararası ve ulusal düzeydeki bilimsel kuruluşların bu terime nasıl yaklaştığını incelemek gerekmektedir. Bu tanımlar, sorunun bilimsel temelini ve kapsamını çizmektedir.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli (IPCC), iklim değişikliğini, karşılaştırılabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişiklik olarak tanımlamaktadır. IPCC'ye göre iklim değişikliği, hem insan kaynaklı değişiklikleri hem de Dünya tarihi boyunca meydana gelen doğal değişiklikleri ifade edebilmektedir. Panelin temel görevi, iklim değişikliği konusundaki bilimsel, teknik ve sosyoekonomik bilgileri değerlendirmek ve bu değerlendirmeleri politika yapıcılarına sunmaktır. IPCC'nin değerlendirme raporları, iklim değişikliğinin etkileri, bu etkilere uyum sağlama ve etkilerini azaltma seçenekleri hakkında düzenli bilimsel bilgiler sunarak, bu alandaki bilgi birikiminin güncel durumunu ortaya koymaktadır.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ise iklim değişikliğini, Dünya'nın iklim sistemindeki uzun vadeli değişiklikler olarak tanımlamaktadır. NASA'nın bulgularına göre, mevcut ısınma eğilimi benzeri görülmemiş bir hızda gerçekleşmekte olup, bu durumun temel nedeni insan faaliyetleridir. Özellikle fosil yakıtların yakılması sonucu atmosfere salınan sera gazlarının, bu ısınmanın ana etkeni olduğu NASA tarafından vurgulanmaktadır. NASA'nın Dünya'yı gözlemleyen uydu ve diğer araçları aracılığıyla topladığı veriler, gezegenin iklimindeki değişikliklerin açık kanıtlarını ve örüntülerini ortaya koymaktadır. Bu gözlemler, iklim değişikliğinin küresel ölçekte yaşandığını ve insan faaliyetleriyle doğrudan ilişkili olduğunu teyit etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın web sitesinde yer alan bilgilere göre, küresel iklim değişikliği, fosil yakıtların kullanımı, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazlarının birikimlerindeki hızlı artışın doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda meydana gelmektedir. Bakanlık, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin iklim değişikliği tanımını da paylaşarak, uluslararası kabul görmüş bilimsel tanımı benimsemektedir. Bu tanım, insan faaliyetlerinin atmosferin bileşimini bozarak iklimde değişikliklere neden olduğunu açıkça ifade etmektedir.

İklim değişikliğinin temel nedenleri ve bu nedenleri destekleyen bilimsel kanıtlar oldukça açıktır. Başlıca neden, insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınan sera gazı emisyonlarıdır. Kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yakılması, sanayi faaliyetleri, ormansızlaştırma ve tarım uygulamaları, atmosfere karbondioksit (CO2), metan (CH4) ve diğer sera gazlarının salınmasına yol açarak doğal sera etkisini artırmakta ve küresel sıcaklıkların yükselmesine neden olmaktadır. NASA'nın verilerine göre, atmosferdeki CO2 seviyesi son 650.000 yıldır görülmemiş en yüksek seviyededir. Bu artışın temelinde, sanayi devriminden bu yana artan fosil yakıt tüketimi ve arazi kullanımındaki değişiklikler yatmaktadır.

Radyatif zorlama kavramı, iklim değişikliğinin mekanizmasını anlamak için önemlidir. Radyatif zorlama, bir gazın veya diğer bir etkenin gezegenin enerji dengesini etkileme kapasitesinin bir ölçüsüdür ve iklim değişikliğini pozitif (ısınmaya neden olan) veya negatif (soğumaya neden olan) yönde etkileyebilir. Sanayi devriminden bu yana atmosferdeki sera gazı konsantrasyonlarındaki önemli artış, pozitif bir radyatif zorlamaya neden olarak iklim sisteminde enerji kazanımına yol açmıştır. Bu durum, gezegenin daha fazla ısıyı tutmasına ve dolayısıyla küresel ısınmaya katkıda bulunmaktadır.

Önde gelen bilimsel kuruluşlar, iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğu konusunda güçlü bir bilimsel konsensüsün olduğunu vurgulamaktadır. IPCC ve NASA gibi kuruluşlar, binlerce bilim insanının katkısıyla hazırlanan kapsamlı raporlar aracılığıyla bu konsensüsü destekleyen çok sayıda kanıt sunmaktadır. Bu raporlar, farklı disiplinlerden elde edilen verileri bir araya getirerek, iklim değişikliğinin nedenleri, etkileri ve gelecekteki olası senaryoları hakkında güvenilir bilgiler sağlamaktadır. Bilimsel kanıtlar, mevcut ısınma eğiliminin doğal faktörlerle açıklanamayacağını ve temel itici gücün insan faaliyetleri olduğunu açıkça göstermektedir.

İklim değişikliğinin gözlemlenen etkileri, gezegenin dört bir yanında kendini göstermektedir. Küresel ısınma, Dünya'nın ortalama yüzey sıcaklığındaki süregelen artış, bu etkilerin en belirgin olanıdır. Son on yıllar, küresel sıcaklık rekorlarının kırıldığı ve kaydedilen en sıcak yılların yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu ısınma, sadece ortalama sıcaklıkları değil, aynı zamanda aşırı sıcak hava olaylarının sıklığını ve şiddetini de artırmaktadır.

Deniz seviyesinin yükselmesi, iklim değişikliğinin bir diğer önemli ve gözlemlenebilir etkisidir. Buzulların ve buz tabakalarının erimesi, Grönland ve Antarktika'daki buz kayıpları ve okyanuslardaki termal genleşme ile birlikte deniz seviyeleri yükselmektedir. Bu durum, özellikle alçak kıyı bölgelerinde yaşayan insanlar ve ekosistemler için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Artan deniz seviyeleri, kıyı erozyonunu artırabilir, kıyı taşkınlarına neden olabilir ve tatlı su kaynaklarını tuzlu suyun etkisi altına alabilir.

İklim değişikliği, aşırı hava olaylarının sıklığını ve şiddetini de artırmaktadır. Sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, sellers, fırtınalar ve orman yangınları gibi olaylar, daha sık ve daha yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Bu tür aşırı hava olayları, can kayıplarına, ekonomik zararlara ve altyapı sorunlarına yol açarak toplumları olumsuz etkilemektedir.

Kutup bölgelerindeki deniz buzu ve dağlardaki buzullar önemli ölçüde erimektedir. Bu erime, deniz seviyesinin yükselmesine katkıda bulunmanın yanı sıra, kutup ekosistemlerini de ciddi şekilde etkilemektedir. Buzulların erimesi, tatlı su kaynaklarının azalmasına ve su döngüsünün bozulmasına da neden olabilir.

İklim değişikliği, yağış miktarlarında ve düzenlerinde önemli değişikliklere yol açmaktadır. Bazı bölgelerde uzun süreli kuraklıklar yaşanırken, bazı bölgelerde ise aşırı yağışlar ve yıkıcı seller görülebilmektedir. Bu değişiklikler, tarımı, su kaynaklarını ve doğal ekosistemleri olumsuz etkileyerek gıda güvenliği ve su kıtlığı gibi sorunlara yol açabilir.

Atmosferdeki artan karbondioksit (CO2) seviyeleri, okyanuslar tarafından emilerek deniz suyunun asitlenmesine neden olmaktadır. Okyanus asitlenmesi, deniz canlılarının kabuk ve iskelet oluşumunu zorlaştırarak deniz ekosistemleri için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu durum, balıkçılık ve deniz ürünleri endüstrisi üzerinde de olumsuz etkilere sahip olabilir.

İklim Krizi: Bir Aciliyet ve Etki Vurgusu

"İklim krizi" terimi, "iklim değişikliği" ve "küresel ısınma" terimlerine kıyasla, yaşanan durumun aciliyetini ve vahametini daha güçlü bir şekilde vurgulamak amacıyla son yıllarda yaygınlaşmıştır. Bu terimi kullananlar, devam eden sera gazı emisyonlarının gezegenin doğal ortamı ve insanlar için oluşturduğu tehdidin ciddiyetini vurgulamak ve iklim değişikliğiyle mücadelede daha agresif önlemler alınmasını teşvik etmek istemektedirler. "Kriz" kelimesi, çözüm üretilmesi gereken acil bir durumu ifade ederek, insanların bu konuyla alakalı duygusal bir bağ kurmasını ve harekete geçmesini sağlamayı amaçlar. "İklim değişikliği" terimi, bazılarına göre, yaşanan tehlikenin boyutunu tam olarak yansıtmamakta ve daha pasif bir anlam taşımaktadır.

Önemli bilimsel yayınlar ve kuruluşlar da "iklim krizi" terimini kullanarak, biyoçeşitliliği koruma ve iklim değişikliğinin yol açacağı acıları önleme konusunda acil eyleme geçilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Örneğin, BioScience dergisinde yayınlanan ve 11.000'den fazla bilim insanı tarafından desteklenen bir makalede, "iklim krizinin geldiği" ve "biyosferimizi koruma çabalarında muazzam bir ölçek artışının, iklim krizi nedeniyle yaşanacak anlatılmamış acılardan kaçınmak için gerekli olduğu" belirtilmektedir. Oxford Sözlükleri, 2019 yılında "iklim krizi"ni yılın kelimesi seçerek, bu terimin o yılın ruhunu ve endişelerini yansıttığını göstermiştir. Bu seçim, "kriz" teriminin, iklim değişikliğinin yarattığı tehdidin ciddiyetini ve aciliyetini vurgulamadaki artan önemini göstermektedir.

İklim krizi, aşırı sıcaklıklar, deniz seviyesinin yükselmesi, yoğun yağışlar, kuraklıklar, eriyen buzullar ve permafrost gibi doğrudan etkilere yol açmaktadır. Bu etkiler, gıda arzında problemler, açlık, susuzluk ve biyolojik çeşitlilikte kayıplar gibi dolaylı sonuçlar da doğurarak ülkelerin ekonomilerini ve altyapılarını olumsuz etkileyebilir. Artan fosil yakıt kullanımı, küresel ısınmanın temel nedeni olarak gösterilmekte ve bu durumun bir "kriz" boyutuna ulaştığını ifade etmek için "iklim krizi" terimi kullanılmaktadır. Küresel ısınmanın doğrudan etkilerinin yanı sıra, gıda arzında yaşanan problemler, açlık, susuzluk ve biyolojik çeşitlilikteki kayıplar gibi dolaylı sonuçlar da toplumsal sistemleri derinden etkilemektedir.

İklim sisteminde geri dönülemez değişikliklere yol açabilecek "devrilme noktaları" (tipping points) bulunmaktadır. Bu noktaların aşılması durumunda, örneğin Grönland buz tabakasının tamamen erimesi veya Batı Antarktika buz tabakasının çökmesi gibi, küresel ölçekte ciddi ve geri döndürülemez sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu devrilme noktaları, iklim değişikliğinin doğrusal olmayan doğasını ve belirli eşiklerin aşılmasıyla birlikte sistemde ani ve büyük değişikliklerin meydana gelebileceğini göstermektedir.

Örnek Devrilme Noktaları:

  • Grönland buz tabakasının erimesi, deniz seviyesini önemli ölçüde yükseltebilir ve bu durum kıyı bölgelerinde yaşayan milyonlarca insanı etkileyebilir.
  • Batı Antarktika buz tabakasının çökmesi de benzer şekilde deniz seviyesinde dramatik bir artışa yol açabilir ve uzun vadede geri döndürülemez sonuçlar doğurabilir.
  • Mercan resiflerinin ölümü, deniz ekosistemlerinin önemli bir parçasını yok ederek biyoçeşitliliği azaltır ve kıyıları fırtınalara karşı koruma işlevini zayıflatır.
  • Permafrostun çözülmesi ve metan salınımı, güçlü bir sera gazı olan metanın atmosfere salınmasına neden olarak küresel ısınmayı hızlandırabilir.
  • Amazon yağmur ormanlarının kaybı, küresel karbon döngüsünü olumsuz etkileyerek ve biyoçeşitliliği azaltarak iklim değişikliğini daha da kötüleştirebilir.
  • Okyanus akıntılarındaki değişiklikler, bölgesel iklimleri önemli ölçüde etkileyebilir ve hava olaylarının düzenini bozabilir.

İklim krizinin toplumsal, ekonomik ve çevresel sistemler üzerindeki etkileri derin ve yaygındır. İklim krizi, daha az yağışa bağlı çölleşme nedeniyle ekolojik göçlere yol açabilir ve bu durum nüfusları yerinden edebilir. Artan sıcaklıklar ve aşırı hava koşulları tarımı olumsuz etkileyerek gıda güvenliğini tehdit edebilir. Deniz seviyesinin yükselmesi, alçak kıyı bölgelerinde sel baskınlarını artırarak insan yaşamını ve altyapıyı tehlikeye atabilir. Fırtınaların yoğunlaşması ve sıcak hava dalgalarının artması da insan sağlığı ve refahı üzerinde ciddi etkilere sahip olabilir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri de iklim krizinin etkilerini farklı şekillerde deneyimlemeye neden olur. Genel olarak, kadınların geçim kaynakları doğaya daha bağımlı olduğu için iklim krizinden erkeklere göre daha fazla etkilendikleri görülmektedir. Birleşmiş Milletler verilerine göre, gelişmekte olan ülkelerde gıda üretiminin önemli bir bölümünü kadın çiftçiler gerçekleştirmektedir. Kuraklık, azalan su kaynakları, aşırı hava olayları ve kıyı bölgelerinin sular altında kalma ihtimali, hem gıda güvenliğini hem de geçimi tarıma bağlı kadınları riske atmaktadır. İklim değişikliğine bağlı olarak toprağın verimi azaldıkça, kadınlar daha uzun çalışma saatlerine rağmen daha az gelir elde edebilirler.

İklim krizi aynı zamanda bir sosio-ekonomik sorundur ve yoksulluk, eşitsizlik ve insan hakları ile yakından ilişkilidir. Özellikle iklim değişikliğinin etkilerinin acı bir biçimde gözlendiği ülkelerde, iklim değişikliği önce en alt sınıfları ve bu sınıflarda da en çok kadınları vurmaktadır. İklim krizi sadece insanla doğa arasındaki değil, aynı zamanda Küresel Kuzey ile Küresel Güney arasındaki iktidar ve sömürü ilişkilerinin de bir sonucudur.

İklim krizinin çevresel etkileri geniş ve kapsamlı olup okyanusları, buzları ve hava durumunu etkilemektedir. Bu değişiklikler kademeli olarak veya hızla meydana gelebilir. Doğada gerçekleşen değişimler, bazı canlı türlerinin yaşam alanlarının değişmesine veya yok olmasına sebep olabilir. Yaşam alanlarındaki değişimler sonucunda büyük göçler görülebilir. Bazı türlerin ise popülasyonlarında artışa neden olabilir. Ekosistemler bir bütün olarak uyum içinde gelişirler ve bu nedenle küresel iklim değişikliğinin etkileriyle birlikte herhangi bir ekosistemde oluşan değişim diğerlerini de etkileyebilir.

"İklim Değişikliği" ve "İklim Krizi" Arasındaki Temel Farklar ve Benzerlikler


"İklim değişikliği" terimi, bilimsel çevrelerde yaygın olarak kullanılan, daha nötr ve tanımlayıcı bir terimdir. Bilimsel araştırmalar ve raporlar genellikle bu terimi kullanarak, iklim sistemindeki uzun vadeli değişimleri ve bunların nedenlerini ve etkilerini objektif bir şekilde ele alırlar. Bu terim, sorunun bilimsel karmaşıklığını ve farklı yönlerini kapsamlı bir şekilde ifade etme potansiyeline sahiptir.

"İklim krizi" terimi ise, bilimsel gerçekleri yadsımamakla birlikte, bu gerçeklerin doğurduğu acil durumu ve potansiyel felaket senaryolarını vurgular. Bu terim, daha çok kamuoyunu harekete geçirmek, farkındalık yaratmak ve politik eylemi teşvik etmek amacıyla kullanılır. "Kriz" kelimesi, çözüm üretilmesi gereken acil bir durumu ifade ederek, insanların bu konuyla alakalı duygusal bir bağ kurmasını ve harekete geçmesini sağlamayı amaçlar.

Bilimsel makalelerde, teknik raporlarda ve akademik tartışmalarda genellikle "iklim değişikliği" terimi tercih edilirken, medya, aktivistler ve bazı politikacılar, kamuoyuna yönelik iletişimde "iklim krizi" veya "iklim acil durumu" gibi daha çarpıcı ifadeleri kullanabilirler. "İklim değişikliği" terimi, geniş bir kitle tarafından daha iyi anlaşılırken, "iklim krizi" terimi bazı kesimlerde daha güçlü bir duygusal tepki ve aciliyet hissi uyandırabilir. Ancak, bazı araştırmalar "kriz" teriminin özellikle muhafazakar kesimlerde ters etki yaratabileceğini de göstermektedir. Bu durum, terminoloji seçiminin hedef kitlenin özellikleri ve iletişim kurma amacına göre dikkatli bir şekilde yapılması gerektiğini göstermektedir.

Hem "iklim değişikliği" hem de "iklim krizi" terimleri, küresel iklim sorununun varlığına ve ciddiyetine dikkat çekmede önemli bir rol oynar. Her iki terim de, insan faaliyetlerinin iklim üzerindeki etkilerini ve gelecekteki olası sonuçlarını vurgular. "İklim krizi" terimi, sorunun çözümü için gereken eylemin hızını ve ölçeğini vurgulayarak, daha güçlü bir harekete geçme çağrısı yapabilir.

Karşılaştırmalı Tablo: İklim Değişikliği ve İklim Krizi

Özellik İklim Değişikliği İklim Krizi
Tanım Bilimsel tanım, uzun vadeli değişimler Aciliyet ve etki vurgusu, tehlike ve sonuçlar
Vurgu Bilimsel kesinlik, süreçler ve etkiler Aciliyet, vahamet, potansiyel felaketler
Kullanım Alanları Bilimsel ve teknik raporlar, akademik tartışmalar Medya, aktivizm, kamuoyuna yönelik iletişim
Hedef Kitle Geniş kitle, bilim insanları, politika yapıcılar Kamuoyu, aktivistler, politika yapıcılar
Duygusal Etki Daha nötr, bilgilendirici Daha güçlü, endişe ve aciliyet uyandırıcı
Aciliyet Düzeyi Daha az vurgulanır Yüksek düzeyde vurgulanır
Bilimsel Kesinlik Yüksek düzeyde bilimsel kesinliğe dayanır Bilimsel gerçeklere dayanır, aciliyeti vurgular

"İklim Krizi" Terimine Yönelik Eleştiriler ve Tartışmalar

Bazı bilim insanları ve araştırmacılar, "iklim krizi" veya "iklim acil durumu" gibi ifadelerin aşırı dramatik ve manipülatif olabileceğini, uzun vadeli motivasyonu ve davranış değişikliğini olumsuz etkileyebileceğini savunmaktadır. Aşırı korku ve kaygıya odaklanmanın, insanları harekete geçirmek yerine umutsuzluğa sürükleyebileceği belirtilmektedir. Örneğin, yapılan bir çalışmada, iklim krizi hakkında bir metin okuyan üniversite öğrencilerinin, gezegenin aşırı ısınması konusunda en düşük düzeyde endişe bildirdikleri, iklim bozulması hakkında okuyanların ise en yüksek düzeyde endişe bildirdikleri bulunmuştur.

"Kriz yorgunluğu" olarak adlandırılan bir durumun ortaya çıkabileceği, sürekli olarak acil durum söyleminin zamanla etkisini kaybedebileceği de dile getirilmektedir. Güçlü terminolojinin acil tehditlere dikkat çektiği ancak yavaş ilerleyen durumlarda tepki verme aciliyetinin zamanla cazibesini yitirebileceği ifade edilmektedir. Bazı araştırmalar, "iklim krizi" teriminin, "iklim değişikliği" veya "küresel ısınma" gibi daha nötr terimlere kıyasla kamuoyunda daha az endişe yarattığını ve daha az tanıdık bulunduğunu göstermektedir. Bir USC araştırmasına göre, insanlar "iklim değişikliği" ve "küresel ısınma" terimlerine daha aşina ve bu terimler "iklim krizi" ve "iklim acil durumu" gibi alternatiflere göre daha fazla endişe uyandırmaktadır.

Ayrıca, "kriz" söyleminin, iklim değişikliğinin karmaşıklığını basitleştirebileceği ve bilimsel belirsizlikleri göz ardı edebileceği endişesi de bulunmaktadır. Bazı kesimler, bu tür ifadelerin politik bir ajandayı yansıttığını ve bilimsel nesnelliği zedelediğini düşünmektedir. Örneğin, bazı aktivist bilim insanları ve yazarlar, tercih ettikleri iklim değişikliği anlatılarını ve çözümlerini sorgulayan uzmanları "inkarcı," "geciktirici," gibi etiketlerle itibarsızlaştırma stratejisi izlemektedir.

Bilim insanları genellikle "iklim değişikliği" terimini teknik nedenlerle tercih ederken, bu terimin halk arasında farklı yorumlara yol açabileceği de bilinmektedir. Bazı muhafazakar stratejistler, "iklim değişikliği"nin "küresel ısınma"ya göre daha az korkutucu ve daha kontrol edilebilir bir sorun önerdiğini düşünerek bu terimi desteklemişlerdir. Ancak, "iklim değişikliği" teriminin kullanılmasının, yaş, siyasi görüş ve cinsiyet gibi farklı alt gruplar arasında konuya olan ilgiyi azalttığına dair bulgular da mevcuttur.

"İklim bozulması" (climate breakdown), "küresel ısıtma" (global heating) ve "iklim felaketi" (climate catastrophe) gibi alternatif terimler de, farklı gruplar ve medya kuruluşları tarafından kullanılmaktadır. Bu terimlerin her biri, iklim sorununun farklı yönlerini veya farklı düzeylerdeki aciliyetini vurgulamayı amaçlar. Örneğin, The Guardian gazetesi 2019 yılında, bilim insanlarının insanlık için bir felaket olarak tanımladığı durumu daha doğru yansıtmak amacıyla "iklim değişikliği" yerine "iklim acil durumu, krizi veya çöküşü" terimlerini kullanmaya başlayacağını duyurmuştur.

Bazı uzmanlar, iletişimde kullanılan metaforların da önemli olduğunu belirtmektedir. Örneğin, "ısıyı hapseden battaniye" metaforu, iklim değişikliğinin temel mekanizmasını anlamaya yardımcı olabilir. Benzer şekilde, "çok fazla karbon" metaforu, insan faaliyetleriyle atmosfere salınan aşırı karbonun yarattığı dengesizliği anlatmada etkili olabilir.

Sonuç

"İklim değişikliği" ve "iklim krizi" terimleri, küresel iklim sorununu tanımlamak için kullanılan ve her ikisi de geçerli olan ifadelerdir. "İklim değişikliği" daha çok bilimsel ve nesnel bir tanımlama sunarken, "iklim krizi" terimi sorunun aciliyetini ve potansiyel yıkıcılığını vurgulayarak kamuoyunda farkındalık yaratmayı ve eyleme geçmeyi teşvik etmeyi amaçlar.

Her iki terimin de kendine özgü avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Bilimsel iletişimde genellikle "iklim değişikliği" terimi tercih edilirken, kamuoyuna yönelik iletişimde "iklim krizi" teriminin kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Ancak, "kriz" teriminin potansiyel olumsuz etkileri de göz önünde bulundurulmalı ve iletişim stratejileri hedef kitleye uygun olarak belirlenmelidir. Bazı araştırmalar, "kriz" söyleminin her zaman beklenen etkiyi yaratmayabileceğini ve hatta bazı durumlarda ters tepebileceğini göstermektedir. Bu nedenle, iletişimde kullanılan dilin, bilimsel doğruluktan ödün vermeden, hedef kitlenin anlayabileceği ve harekete geçebileceği bir şekilde seçilmesi önemlidir.

Sonuç olarak, ister "iklim değişikliği" ister "iklim krizi" olarak adlandırılsın, küresel iklim sorununun ciddiyeti ve bu soruna yönelik acil eylem ihtiyacı tartışılmazdır. Önemli olan, doğru ve etkili iletişim yöntemleriyle bu soruna dikkat çekmek ve sürdürülebilir bir gelecek için gerekli adımları atmaktır. Terminoloji seçimi, bu amaca ulaşmada önemli bir araç olabilir, ancak nihayetinde belirleyici olan, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya ve uyum sağlamaya yönelik somut eylemlerdir.

Süleyman Çetin İklim Okulları Kurucusu | Çevre Yüksek Mühendisi


Türkiye’nin Columbia İklim Okulu İlhamlı Projesi

BİR MODEL OLARAK COLUMBIA CLIMATE SCHOOL VE TÜRKİYE’DEKİ KARŞILIĞI: İKLİM OKULU

İklim krizi artık yalnızca bilim insanlarının tartıştığı bir konu değil. Hayatın her alanında etkisini hissettiren bu küresel sorun, çözüm için disiplinler üstü, katılımcı ve uzun soluklu bir mücadeleyi zorunlu kılıyor. Tam da bu ihtiyaca cevap olarak 2020 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan Columbia Climate School, yalnızca akademik değil; aynı zamanda uygulamalı, adalet odaklı ve toplumsal dönüşüme açık bir iklim eğitimi modelini hayata geçirdi.

Columbia Üniversitesi bünyesinde kurulan bu okul, sadece bir yüksek lisans programı değil; aynı zamanda küresel ölçekte çözüm üreten araştırma merkezleri, karar alıcılara rehberlik eden analiz birimleri, yenilikçi projeler ve halkla etkileşim halinde sürdürülebilirlik odaklı bir eğitim vizyonudur. Üç temel sütun üzerine inşa edilen bu model — Yer Sistemleri ve Sürdürülebilirlik, Sosyal Sistemler ve Adalet, Eylem için Analitik Bilgi — iklim krizine karşı bütüncül bir yaklaşımı temsil eder.

Columbia Climate School’un en dikkat çeken yönlerinden biri de yalnızca üniversite sınırlarında kalmayan etki gücüdür. Örneğin, tarımda dönüşüm, kentlerde iklim direnci, enerji geçişi, su kaynaklarının korunması, afetlere hazırlık gibi konularda çok sayıda aksiyon odaklı iş birliği yürütmektedir. Eğitimde ise yalnızca mezuniyet sonrası değil, öğretmen eğitiminden çocuklara yönelik atölyelere kadar geniş bir yelpazeye sahiptir.

Bizler de Türkiye’de, iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sunmak amacıyla İklim Okulu girişimini aynı ilhamla kurduk. www.iklimokulu.com adresi üzerinden faaliyet gösteren İklim Okulu, Columbia modelini yerel dinamiklerle buluşturarak hem akademik hem toplumsal dönüşüm hedefleyen bir yapıya sahiptir.

İklim Okulu olarak biz de:

• Çocuklardan yetişkinlere kadar her yaş grubuna yönelik iklim okuryazarlığı atölyeleri düzenliyoruz.
• Yerel yönetimlere ve kurumlara iklim eylem planları (SECAP) oluşturma süreçlerinde rehberlik ediyoruz.
İklim adaleti, yeşil girişimcilik, döngüsel ekonomi ve afet direnci gibi başlıklarda eğitici içerikler geliştiriyoruz.
• STK’lar ve okullarla birlikte iklim temalı projeler yürütüyor, saha temelli gönüllülük çalışmaları gerçekleştiriyoruz.
• Sosyal medya ve podcast yayınlarıyla, iklim krizine karşı farkındalığı artırmak için halkla doğrudan iletişim kuruyoruz.

Bizim için iklim eğitimi sadece bilimsel bilgi aktarmaktan ibaret değil; aynı zamanda bir yaşam biçimini yaygınlaştırmak, dayanışmayı artırmak ve ekolojik hassasiyetle yeni bir gelecek inşa etmektir.

Tıpkı Columbia Climate School gibi, İklim Okulu da sadece bugünü değil, yarını da düşünenlerin adresi olmak istiyor. Bilgiyle, inançla, bilimle ve umutla.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi & İklim Okulu Kurucusu



Küresel Isınma İçin Güçlü Sloganlar (Görselli)

 • Gezegen ısınıyor, hepimiz terliyoruz!

• Geleceğin için bugün tercih yap!
• Buzullar eriyor, vicdanlar donuyor!
• Tek bir dünya, tek bir şans!
• Küresel ısınma durmazsa biz dururuz!
• Karbonu azalt, umudu çoğalt!
• Bugün değiş, yarın kazan!
• Gezegen yanıyor, seyirci kalma!
• B planı yok, çünkü başka dünya yok!
• Doğa konuşamaz, sen konuş!
• Gelecek için bugün harekete geç!
• Isınan dünya, azalan umut!
• Bugün tercih, yarın sonuç!
• Karbon ayak izini sil!
• Küresel ısınmaya hayır, yeşil geleceğe evet!
• Küresel ısınma gerçek, harekete geç!
• Isınmayı durdur, geleceği kurtar!
• Doğa sana güveniyor!
• İklim değişir, sen değiş!
• Gelecek için karbonu azalt!
• Yeşil hareket, temiz gelecek!
• Karbonu değil, çözümleri yükselt!
• Bugün önlem al, yarın rahat et!
• Ağaç dik, ısınmayı durdur!
• İklimi koru, dünyayı koru!
• Küresel ısınma kader değil!
• Küçük adımlar, büyük farklar!
• Dönüşümü başlat, ısınmayı durdur!
• Isınma sorunu, ortak sorumluluk!
• Çocukların için değiş!
• Daha az karbon, daha fazla gelecek!
• Buzullar için ses ver!
• Gezegeni koru, geleceği koru!
• Doğa bizsiz iyileşir, biz doğasız kaybederiz!
• Küresel ısınma beklemez!
• Enerjiyi değil, alışkanlıkları değiştir!
• Bugün kurtar, yarın umut et!
• Dünyayı ısıtma, kalbini ısıt!
• Fosil yakıtlara elveda!
• İklim krizi, çözüm bekliyor!
• İklim için dirençli ol!
• Gelecek için karar ver!
• Bugün yeşil, yarın temiz!
• Temiz enerji, temiz dünya!
• Küresel ısınmayı yavaşlat!
• Karbon ayak izine veda et!
• Doğa için adım at!
• Gezegen için değiş!
• Küresel ısınma durursa, yaşam devam eder!
• Hep birlikte daha soğuk bir dünya!



YEŞİL GİRİŞİM ÖRNEKLERİ: TÜRKİYE VE DÜNYADAN İLHAM VERİCİ BAŞARI HİKAYELERİ

TÜRKİYE’DE ÖNE ÇIKAN YEŞİL GİRİŞİMLERE ÖRNEKLER

1. Biolive

  • Alan: Biyoplastik Üretimi

  • Faaliyet: Zeytin çekirdeklerinden biyolojik olarak parçalanabilen plastik üretiyor. Petrol bazlı plastiklere alternatif üretiyor ve çevreye zarar vermiyor.

2. Fazla Gıda

  • Alan: Gıda Atığı Yönetimi

  • Faaliyet: Restoran, market ve otellerde oluşan fazla gıdaları ihtiyaç sahiplerine yönlendirerek gıda israfını azaltıyor. Dijital platform üzerinden atık yönetimini kolaylaştırıyor.

3. İklim Okulu

  • Alan: Sürdürülebilirlik ve İklim Eğitimleri

  • Faaliyet: Toplumda iklim farkındalığını artırmak için eğitimler, atölyeler, danışmanlık hizmetleri ve projeler sunarak bireylerin, kurumların ve yerel yönetimlerin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmasına katkı sağlıyor.

4. Tarla.io

  • Alan: Dijital Tarım

  • Faaliyet: Çiftçilerin verimli tarım yapmasını sağlayan akıllı tarım sistemleri ile toprak analizi, hava durumu takibi ve sulama yönetimi sağlıyor.

5. Reengen

  • Alan: Enerji Verimliliği

  • Faaliyet: Binaların enerji tüketimini yapay zekâ destekli izleyerek analiz ediyor ve verimlilik artışı sağlıyor.

DÜNYADAN SÜRDÜRÜLEBİLİR YEŞİL GİRİŞİM ÖRNEKLERİ

1. Too Good To Go (Danimarka)

  • Alan: Gıda İsrafını Önleme

  • Faaliyet: Restoranlar ve kafelerdeki fazla yiyecekleri uygun fiyatla tüketicilere ulaştırıyor.

2. Tesla (ABD)

  • Alan: Elektrikli Araçlar ve Yenilenebilir Enerji

  • Faaliyet: Elektrikli otomobiller, güneş enerjisi sistemleri ve enerji depolama çözümleriyle sürdürülebilir ulaşımın öncüsü.

3. Climeworks (İsviçre)

  • Alan: Karbon Yakalama ve Depolama

  • Faaliyet: Doğrudan havadan karbon dioksit yakalayıp yer altına depolayan tesisler geliştiriyor.

4. Lufa Farms (Kanada)

  • Alan: Kentsel Tarım

  • Faaliyet: Şehirlerin çatılarına kurdukları seralarla, organik ve sürdürülebilir tarımı şehrin merkezine getiriyorlar.

5. Solar Foods (Finlandiya)

  • Alan: Alternatif Gıda Üretimi

  • Faaliyet: Havadan ve elektrik enerjisinden yüksek protein içeren gıdalar üretiyor. Tarım arazisi ve su kullanımına ihtiyaç duymayan yenilikçi gıda üretimi sağlıyor.

YEŞİL GİRİŞİMLERDEN NE ÖĞRENEBİLİRİZ?

Yeşil girişimler yalnızca doğaya katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda ekonomik değer üretir, toplumda bilinç oluşturur ve yeni istihdam alanları açar. (Yeşil Girişim Nedir?)

Bu örneklerden hareketle, Türkiye'de yeşil girişimciliği teşvik etmek, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için kritik öneme sahiptir.

İklim Okulu olarak, yeşil girişimcilerin mentörü ve destekleyicisi olmaya devam ediyoruz. Eğer siz de yeşil bir girişim fikrine sahipseniz, birlikte geliştirelim!



MAVİ EKONOMİ NEDİR? BAŞARILI MAVİ GİRİŞİM ÖRNEKLERİ

MAVİ GİRİŞİM NEDİR?

Mavi girişim, deniz ve okyanus kaynaklarını sürdürülebilir bir şekilde kullanarak ekonomik, çevresel ve sosyal fayda sağlayan yenilikçi iş modellerine verilen isimdir. Bu girişimler, denizlerin sağlığını koruyarak mavi ekonomiyi geliştirir, deniz yaşamını destekler ve aynı zamanda ekonomik değer yaratır. Sürdürülebilir balıkçılıktan deniz teknolojilerine, yosun üretiminden okyanus enerjisine kadar birçok farklı sektörü kapsar.

TÜRKİYE VE DÜNYADAN MAVİ GİRİŞİM ÖRNEKLERİ

TÜRKİYE’DEN MAVİ GİRİŞİM ÖRNEKLERİ

1. Algaeo

  • Alan: Mikroalg (yosun) üretimi ve biyoteknoloji

  • Faaliyet: Mikroalg üretimiyle gıda, yem, kozmetik ve biyoyakıt sektörleri için sürdürülebilir hammaddeler geliştiriyor.

2. Mare Marine Temiz Deniz Teknolojileri

  • Alan: Deniz temizliği ve atık yönetimi

  • Faaliyet: Deniz yüzeyindeki atıkları temizleyen, sürdürülebilir, güneş enerjisiyle çalışan deniz temizleme araçları geliştiriyor.

3. Akuamaks

  • Alan: Akıllı su ürünleri yetiştiriciliği

  • Faaliyet: Yapay zekâ destekli sistemler ile balık çiftliklerinin verimliliğini artırıp su kalitesini iyileştiren çözümler sağlıyor.

DÜNYADAN MAVİ GİRİŞİM ÖRNEKLERİ

1. Ocean Cleanup (Hollanda)

  • Alan: Okyanus plastik temizliği

  • Faaliyet: Okyanuslardaki plastik kirliliğini temizleyen gelişmiş teknolojiler geliştiriyor ve uyguluyor.

2. Notpla (İngiltere)

  • Alan: Yenilebilir deniz yosunundan ambalaj üretimi

  • Faaliyet: Plastik atıklara alternatif olarak yosun bazlı biyolojik olarak parçalanabilen ve yenilebilir ambalaj ürünleri üretiyor.

3. Sea6 Energy (Hindistan)

  • Alan: Yosundan biyoyakıt üretimi

  • Faaliyet: Büyük ölçekli deniz yosunu çiftlikleri ile biyoyakıt, tarımsal gübre ve biyolojik olarak parçalanan ürünler üretiyor.

4. Orbital Marine Power (İskoçya)

  • Alan: Okyanus ve gelgit enerjisi üretimi

  • Faaliyet: Denizlerdeki gelgit hareketlerinden elektrik enerjisi üreten yenilikçi türbinler geliştiriyor.

MAVİ GİRİŞİMLERİN ÖNEMİ VE GELECEĞİ

Mavi girişimler; okyanusları temiz tutmak, sürdürülebilir balıkçılığı desteklemek, yenilenebilir enerji üretmek ve deniz ürünlerini sürdürülebilir biçimde geliştirmek gibi çok yönlü faydalar sağlar. Aynı zamanda yeni ekonomik fırsatlar yaratırken istihdamı da artırır.

Türkiye gibi üç tarafı denizlerle çevrili ülkeler için mavi girişimler, hem çevresel sürdürülebilirlik hem de ekonomik kalkınma açısından kritik önemdedir. Bu alanda yapılacak yatırımlar, Türkiye’nin gelecekteki ekonomik büyümesinin anahtarı olabilir.



Kırsalda Kendi Kendine Yetebilen Yeşil Evler İçin Rehber

Kendi Kendine Yeten Ev Teknolojileri: Kırsalda Sürdürülebilir Yaşam Mümkün mü?

Değerli dostlar,

Giderek kalabalıklaşan şehirler, artan enerji ve gıda maliyetleri, doğayla kopuk yaşam biçimleri... Tüm bunlar, birçok insanı kırsalda daha sade ve sürdürülebilir bir hayat kurma arayışına itiyor. Ancak kırsalda yaşamak tek başına bir çözüm değil; doğayla dost, kendi kendine yeten bir yaşam modeli oluşturmak esas mesele.

Ben de bir çevre mühendisi olarak bu konuda çok soru alıyorum:
“Nasıl bir ev yaptırmalıyım ki, elektrik ve su için dışa bağımlı olmayayım?”
İşte bu yazıda, tamamen kendi kendine yeten bir ev için gereken temel sistemleri ve pratik önerileri paylaşmak istiyorum.

1. Enerji: Güneş + Rüzgar = Hibrit Sistem

Kırsalda bağımsız bir yaşamın en temel şartı, elektrik üretiminde dışa bağımlılığı azaltmak.
Bunun için:

Güneş panelleri: Çatınıza yerleştirerek evin tüm elektrik ihtiyacını karşılayabilirsiniz.
Batarya sistemi: Gündüz toplanan enerjiyi gece kullanmak için mutlaka yüksek verimli batarya sistemleri kurulmalı.
Rüzgar türbini: Rüzgar alan bir bölgedeyseniz panelleri desteklemek adına küçük bir türbin ile hibrit sistem kurarak yılın her günü enerji üretimini sürdürebilirsiniz.

2. Su Yönetimi: Doğanın Döngüsünü Taklit Etmek

Kendi suyunuzu kendiniz sağlıyorsanız, sistemi destekleyen birkaç yenilikle tüm yıl boyunca yeterli suya sahip olabilirsiniz:

Su kaynağından doğrudan alım (kuyu, dere vb.)
Yağmur suyu toplama sistemi: Çatıdan inen suları depolayarak bahçe sulama ve temizlik için kullanabilirsiniz.
Gri su geri kazanımı: Banyo, lavabo gibi yerlerden gelen atık suyu filtreleyip tekrar kullanıma sunabilirsiniz.
Sızdırmaz foseptik + doğal arıtım sistemi (kamış filtre, çakıl filtre gibi basit yöntemlerle yerinde arıtım)

3. Isınma ve Serinlik: Doğayı Korumak İçin Doğayı Kullanmak

Yalıtım: Evin dış cephe ve çatı yalıtımı olmazsa olmazdır.
Pasif güneş tasarımı: Pencereleri güneye açarak kışın doğal ısı kazancı sağlanabilir.
Termal perde ve storlar: Geceleri ısıyı içerde tutar.
Serinlik için ağaçlandırma: Yazın evin çevresine gölge sağlayacak ağaçlar dikilmeli.
Soba yerine:

  • Yüksek verimli biyokütle sobası,

  • Toprak tabanlı ısıtıcılar,

  • Isı pompası (düşük enerji tüketimli sistemler) gibi çözümler değerlendirilebilir.

4. Atık Yönetimi: Kompostla Gıda Döngüsüne Katkı

Mutfak atıkları için kompost sistemi: Koku yapmaması için gölgede, rüzgâr alan bir köşeye kurulan basit sistemler (kapalı kompost kutusu veya solucan kompostu gibi) oldukça etkilidir.
Hayvansal atıklar: Gübre olarak değerlendirilerek toprağın verimini artırır.

5. Gıda: Bahçe, Sera ve Hayvan Yetiştiriciliği

Sebze bahçesi: Mevsimsel ürünler için açık alanda tarım yapılabilir.
Küçük sera: Kışlık üretim için uygun maliyetli sera sistemi kurulabilir.
Tavuk kümesi: Yumurta ihtiyacını karşılarken gübre üretimine de katkı sağlar.
Arıcılık ve küçükbaş hayvancılık: Ekolojik döngünün güçlenmesi açısından değerlidir.

6. Ek Sistemler ve Yaşam Kolaylaştırıcılar

Doğal yapı malzemeleri: Kireç, kerpiç, taş, ahşap gibi yerel malzemelerle yapılmış evler hem sağlıklı hem uzun ömürlüdür.
Doğal sabun ve temizlik malzemeleri üretimi
Güneş ocağı veya güneş fırını ile yemek pişirme sistemi
Mobil su analiz cihazı ile su kalitesini anlık kontrol etme
Doğal haşere kontrol sistemleri: Nane, lavanta, sarımsak gibi bitkilerle çevre düzenlemesi

Sonuç: Kırsalda Modern Ama Bağımsız Bir Yaşam Mümkün

Bu saydıklarımızın hepsi, kırsalda modern ama doğayla uyumlu ve sürdürülebilir bir hayat isteyen herkesin ulaşabileceği sistemlerdir. Doğru planlama, temel mühendislik bilgisi ve yerel kaynakların doğru kullanımıyla kendi kendine yeten bir ev hayal değil, gerçektir.

Eğer siz de bu tarz bir yaşam kurmak istiyorsanız,
projelerinizi şekillendirmek, fikirlerinizi sistemleştirmek ya da yerel kaynaklara göre özel bir çözüm üretmek adına ben Süleyman Çetin olarak proje danışmanlığı hizmeti veriyorum.
İklim dostu, ekonomik ve uygulaması mümkün olan bu sistemleri birlikte hayata geçirebiliriz.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı


İklim Krizini Reddetmek: İklim Değişikliği Uydurma mı?

İklim Değişikliği: Gerçek mi, Yoksa Küresel Bir Baskı Aracı mı?

Değerli dostlar,

Son yıllarda nereye dönsek “iklim krizi” diyen, her problemi “iklim değişikliği”ne bağlayan bir anlatıyla karşı karşıyayız. Sanki bu gezegen ilk defa sıcaklık değişimi yaşıyormuş gibi... Şunu en başta açıkça belirteyim: "İklim krizi" söyleminin bir baskı ve yönlendirme aracı olarak da kullanıldığını düşünmekteyim.

Tarihsel Süreçte İklim Her Zaman Değişti

İnsanoğlunun yaşadığı yeryüzü, hiçbir zaman sabit bir iklim düzenine sahip olmadı.

  • Orta Çağ Sıcak Dönemi’nde Avrupa’da bağcılık kuzeye kadar kaydı.

  • Küçük Buzul Çağı döneminde İstanbul Boğazı bile zaman zaman dondu.

  • Hatta Osmanlı arşivlerinde, kuraklık ve aşırı yağış dönemlerine dair sayısız belgeye ulaşmak mümkün.

Bunlar olurken ne sanayi vardı, ne fosil yakıt…
İklim değişti çünkü doğa döngüseldir. Yani iklimin değişmesi doğaldır; "kriz" haline getirilmesi ise politiktir.

Küresel Bir Siyasi Araç mı?

Dikkat edin, iklim değişikliği en çok nerede konuşuluyor?
Gelişmiş ülkelerde. Peki bu ülkeler ne yapıyor?

  • Gelişmekte olan ülkelerden karbon nötr taahhütler istiyor.

  • Enerji yatırımlarını durdurmalarını söylüyor.

  • Fosil yakıt kullanmayın deyip, kendileri nükleer enerji yatırımlarına yöneliyor.

  • “Yeşil dönüşüm” adı altında yeni pazarlar oluşturup kendi teknolojilerini ihraç ediyorlar.

Bu tabloyu gören biri tabi sormadan edemiyor:
Bu kriz kimin krizi? Gerçekten çevre için mi uğraşılıyor yoksa dünya kaynaklarını kontrol altında tutma stratejisi mi uygulanıyor?

İklim Değişikliği mi, "Kriz" Adıyla Algı Yönetimi mi?

“İklim değişikliği yüzünden göç arttı.”
“İklim krizi nedeniyle ormanlar yanıyor.”
“İklim değişikliği kuraklık yapıyor.”

Dostlar, bu cümleler artık o kadar ezbere söyleniyor ki, sorgulamak neredeyse yasak gibi. Oysa:

  • Her göçün sebebi iklim değil.

  • Her yangının sebebi sıcaklık değil.

  • Her kuraklık sadece küresel ısınmayla açıklanamaz.

Ama bu anlatım sürekli pompalanıyor. Çünkü korku, itaat üretir.
Tıpkı pandemi döneminde olduğu gibi, “bilimsel otoriteler” adına konuşan yapılar, herkesi susturup tek bir doğruya zorlayabiliyor.

Eleştiren Herkes Bilim Karşıtı mı?

Bu da ayrı bir mesele…
İklim değişikliği söylemini sorgulayan biri hemen ya “bilim karşıtı” ya da “komplo teorisyeni” olarak yaftalanıyor. Oysa bilim dediğimiz şeyin doğasında şüphe, sorgulama ve alternatif görüş vardır.

Ben bir çevre mühendisi olarak doğayı, suyu, temiz havayı çok önemsiyorum. Ancak iklim değişikliğine "iklim krizi" adı verip bu söylemin arkasına saklanarak yürütülen politik ve ekonomik manipülasyonları da görmezden gelemeyiz.

Sonuç olarak: Gerçek Tehlike Algı Yönetimidir

İklim değişiyor mu? Evet. Ama bu yeni değil.
Kriz olarak sunulması ise yeni. Kriz adıyla devletler keriz yerine konulmamalı.
Ve bu kriz anlatısı üzerinden yürütülen küresel yönlendirme, asıl üzerinde düşünmemiz gereken meseledir.

Bu yazdıklarım, tartışılsın diye yazılmıştır.
Körü körüne bir inançla değil, açık bir gözle, serin bir akılla bakalım bu meselelere.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



İşletmeler ve Belediyeler İçin Net Sıfır Karbon Rehberi

NET SIFIR KARBON: GELECEĞİN ZORUNLU YOL HARİTASI

Değerli dostlar,

Küresel ısınma, karbon emisyonları ve iklim değişikliği dediğimizde, karşımıza hep aynı kavram çıkıyor: Net Sıfır Karbon. Peki bu sadece bir çevreci slogan mı? Yoksa geleceği şekillendirecek gerçek bir stratejik hedef mi?

Bu yazıda "net sıfır" kavramının ne anlama geldiğini, neden bu kadar önemli olduğunu ve buna ulaşmak için neler yapılması gerektiğini birlikte ele alacağız.

NET SIFIR KARBON NEDİR?

Net sıfır karbon, atmosferimize salınan sera gazı miktarının, doğal ya da teknolojik yollarla dengeye getirilmesi demektir. Yani, bir kuruluşun ya da ülkenin saldığı karbon kadar karbonu dengeleyerek “net” olarak sıfıra ulaşması hedeflenir.

Bu şu demek:

• Fosil yakıttan enerji üretirken saldığımız karbonu,
• Ormanlar, karbon yutakları ya da karbon yakalama teknolojileriyle nötrlemek zorundayız.

NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?

🌍 1,5°C hedefine ulaşmak için dünya genelinde emisyonların 2050’ye kadar net sıfıra inmesi gerekiyor.

📉 Ekonomik baskı artıyor. Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) gibi uygulamalarla, karbonu fazla salan ürünler daha pahalıya satılacak.

🏭 Sanayi dönüşüyor. Yüksek karbon salımı olan işletmeler sadece çevresel değil, ticari risk haline geliyor.

NASIL ULAŞACAĞIZ?

1. Karbon Envanteri Çıkarın
Önce ne kadar karbon salındığını bilmemiz gerekiyor. Kurumlar, şehirler ve bireyler için karbon ayak izi hesaplamaları artık şart.

2. Emisyonları Azaltın
Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, elektrikli araçlar, yalıtım sistemleri gibi çözümlerle doğrudan azaltım yapmalıyız.

3. Karbonu Dengeleyin
Azaltılamayan emisyonlar için ormanlandırma, karbon tutma teknolojileri, biyochar ve benzeri yöntemlerle dengeleme yapılmalı.

4. Planlama Yapın: SECAP
Belediyeler için Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planları (SECAP) net sıfıra ulaşmak için somut yol haritaları sunar.

NET SIFIR KARBON HEDEFİNİN YARARLARI

✅ Daha düşük enerji maliyetleri
✅ İhracatta rekabet avantajı
✅ Daha sağlıklı bir çevre
✅ Yatırımcılar için güvenli liman
✅ İklim krizine karşı dirençli bir ekonomi

İKLİM OKULU’NDAN ÇAĞRI

Biz İklim Okulu olarak, net sıfır karbon hedefinin yalnızca bir teknik mesele olmadığını biliyoruz. Bu, toplumun zihniyet dönüşümüdür.

• Belediyeler için SECAP danışmanlığı
• Şirketler için karbon ayak izi hesaplama ve azaltım planları
• Okullarda ve STK’larda iklim eğitimi
• Gençler için yeşil meslek danışmanlığı
sunuyoruz.

Çünkü net sıfır, yalnızca çevrenin değil, ekonomik ve sosyal geleceğimizin de anahtarıdır.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi – Proje Uzmanı – İklim Okulu Kurucusu


Dünyada Bu Kadar Sorun Varken İklim Değişikliği Ne Kadar Önemli?

Öncelikler Sıralamasında İklim Nerede?

Değerli dostlar,

Dünya zor bir dönemden geçiyor. Bir yanda Ukrayna-Rusya savaşı, diğer yanda Sudan ile Güney Sudan arasında yeniden alevlenen çatışmalar. Ortadoğu’da Filistin-Gazze hattında siyonist israillilerin yaptıkları soykırım, Myanmar’da sistematik katliamlar, Doğu Türkistan’da uzun süredir devam eden yaşam ihlalleri… Tüm bu sorunlar yalnızca politik değil, doğrudan yaşam hakkını ilgilendiren trajediler. Aynı zamanda Türkiye gibi ülkelerde yaşanan ekonomik zorluklar da toplumların en temel ihtiyaçlarına ulaşmasını engelliyor.

Bu manzara karşısında soruyu sormak kaçınılmaz hale geliyor: İklim değişikliği bu yaşananların neresinde duruyor? Gerçekten bu kadar elzem mi? Yoksa sırası mı değil?

İklim Değişikliği Bir Lüks Gündem mi?

Bazı çevreler iklim değişikliğini konuşmanın, küresel meseleler arasında “refah seviyesi yüksek ülkelerin ilgilendiği bir konu” olduğunu düşünüyor. Gerçekten de savaş ve açlık gibi çok daha acil görünen krizlerin ortasında, karbon emisyonlarını, 1.5 derece hedefini veya COP zirvelerini konuşmak, ilk bakışta fazla teorik ya da ikincil bir mesele gibi algılanabiliyor.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey şu: İklim değişikliği, doğrudan etkisini zamanla gösteren, ama etkilediği alanlar bakımından her şeyin temeline dokunan bir olgu. Tarım, su, enerji, göç, sağlık, güvenlik… Yani aslında ekonomik buhran da, savaşlar da, göçler de bir noktada iklimin etkileriyle kesişiyor.

İklim Değişikliği Kaçıncı Sırada?

Tarafsız bir gözle bakarsak, iklim değişikliği hayatta kalma ile ilgili değilmiş gibi görünse de, yaşamın sürdürülebilirliğiyle doğrudan ilgilidir. İnsanların bombalardan kaçtığı coğrafyalarda bugün birinci öncelik güvenlik olabilir; ancak uzun vadede bu coğrafyalarda susuzluk, çölleşme, tarım krizleri daha derin çatışmalara zemin hazırlayabilir.

Dolayısıyla iklim değişikliği belki şu an gündemin birinci sırasında değildir; ama orta ve uzun vadede diğer tüm krizleri etkileyebilecek nitelikte olması nedeniyle, stratejik önceliklerde ilk beş içinde mutlaka yer almalıdır.

Öncelikleri Birbirine Düşürmek Yerine Bütüncül Düşünmek Gerekir

Bu meseleye “önce insan mı, önce iklim mi?” şeklinde bakmak, aslında ayrıştırıcı bir tuzaktır. Çünkü iklim konusu zaten insanla ilgilidir. Savaşın olduğu yerde yıkım olur ama iklim yıkımı sessiz ve kalıcı olur. Ekonomik kriz geçici olabilir, ama toprağın ve suyun kaybı onarılmaz olabilir. Bu yüzden insani, sosyal ve ekolojik krizlerin hepsi birlikte ve bütüncül bir anlayışla ele alınmalıdır.

Sonuç olarak, iklim değişikliği “öncelik” kavgası yapılacak bir mesele değil; öncelikleri sürdürülebilir kılmanın zemini olan bir meseledir. Evet, savaşlar, açlık ve hak ihlalleri elbette önceliklidir; ama bu dünyada nefes alacak temiz hava, içecek su, üretecek toprak olmadan o öncelikleri yaşatmak da imkansız hale gelir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



İklim Değişikliği: Felaket mi, Fırsat mı?

İklim Krizi mi, Yoksa Fırsatı mı?

Değerli dostlar,

Uzun süredir iklim değişikliği üzerine konuşuyor, yazıyor, eğitimler düzenliyor ve farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Bu kelime artık hayatımıza öylesine yerleşti ki, “iklim” dendiğinde hemen ardından gelen “kriz” kelimesi neredeyse ezbere söyleniyor. Ancak bugün farklı bir pencereden bakalım istiyorum. Acaba iklim değişikliği yalnızca bir felaket habercisi mi? Yoksa aslında doğru bakıldığında yeni bir teknolojik dönüşümün, ekonomik vizyonun ve çevresel farkındalığın kapısını mı aralıyor?

Yeni Nesil Bir Dönüşüm: Elektrikli Araçlar ve Temiz Teknolojiler

Geleneksel fosil yakıtlı araçlardan elektrikli motorlara geçiş, yalnızca çevreci bir hamle değil; aynı zamanda ekonomik rekabetin yeni kulvarı. Bugün Almanya, Çin, Norveç ve ABD gibi ülkeler elektrikli otomobil üretimini ulusal öncelik haline getirirken, birçok gelişmekte olan ülke hâlâ bu değişimi yalnızca izliyor.

Ancak bu dönüşüm sadece otomobillerle sınırlı değil:

  • Tarımda elektrikli traktörler,

  • Belediyelerde elektrikli çöp kamyonları,

  • İnşaatta elektrikli iş makineleri,

  • Sanayide düşük karbonlu üretim sistemleri…

Bunların hepsi iklim değişikliği tehdidine karşı değil, fırsatına karşılık olarak doğdu. Kısacası, iklim krizi, sadece alarm değil; aynı zamanda bir yenilik ve yatırım çağrısıdır.

“İklim Krizi” Yerine “İklim Fırsatı” Demek Mümkün mü?

Elbette krizin fiziksel ve sosyolojik etkilerini görmezden gelemeyiz. Ama unutmamamız gereken şey şudur: Her kriz, bir uyum ve dönüşüm sürecini de beraberinde getirir. Bu noktada “iklim fırsatı” demek;

  • Gençleri yeşil meslekler konusunda eğitmek,

  • Üniversiteleri iklim girişimciliği merkezlerine dönüştürmek,

  • Belediyeleri iklim adaptasyonu liderlerine çevirmek demektir.

Fırsat, felaketi reddetmek değil; ona karşı hazırlıklı, vizyoner ve üretken olmaktır.

Peki Ne Yapmalı?

  1. İklim adaptasyonunu stratejik bir plana dönüştürmeliyiz.
    Yerel yönetimlerde SECAP gibi planları yaygınlaştırmalı,
    altyapı yatırımlarını iklim risklerine göre yeniden düşünmeliyiz.

  2. Yeşil sanayiye geçişi hızlandırmalıyız.
    Ar-Ge destekleriyle elektrikli araçlar, temiz enerji üretimi, enerji verimliliği teknolojileri gibi alanlarda yerli üretimi teşvik etmeliyiz.

  3. İklim farkındalığını ekonomik bilinçle birleştirmeliyiz.
    Bu konuyu sadece çevreci bir duyarlılık değil, bir kalkınma politikası olarak görmeliyiz.

Sonuç olarak: Artık Krizi Değil, Çözümü Konuşma Zamanı

İklim Okulu olarak biz, bu dönüşümün sadece teknik değil, sosyal ve zihinsel de olduğunu biliyoruz. Bu yüzden kriz kelimesini bazen bırakıp “iklim fırsatı” diyebilmek, belki de yeni çağın başlangıcıdır.

Çünkü gelecek, yalnızca kirlilikten değil; vizyonsuzluktan da kaybedilir.

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı