Ad

tarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Türkiye Su Fakiri Ülke! Değil Ama…

Türkiye Su Fakiri Ülke! Değil Ama…

Sevgili dostlar,

Son yıllarda su krizi giderek daha fazla gündeme geliyor. Haberlerde, akademik çalışmalarda ve uzman görüşlerinde sıkça şu cümleyi duyuyoruz: “Türkiye su fakiri bir ülke!” Peki, gerçekten öyle mi?

Öncelikle, su fakiri teriminin ne anlama geldiğini iyi bilmek gerekiyor. Bir ülkenin su zengini, su stresi altında ya da su fakiri olup olmadığı kişi başına düşen yıllık yenilenebilir su miktarına göre belirleniyor. Bu ölçüme göre, kişi başına yıllık 1700 metreküpten fazla suyu olan ülkeler su zengini, 1000-1700 metreküp arasında suyu olanlar su stresi çeken, 1000 metreküpün altına düşenler ise su fakiri olarak tanımlanıyor. Türkiye’nin yıllık kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1300-1400 metreküp civarında. Yani, tam olarak su fakiri değiliz ama su stresi yaşayan bir ülkeyiz.

Buraya kadar her şey net. Peki, asıl problem nerede?

Sorun Su Miktarında mı, Yönetiminde mi?

Türkiye, su kaynakları açısından fakir bir ülke değil ama su yönetimi açısından büyük sıkıntılar yaşıyor. Mevcut su kaynaklarımızı verimli kullanamıyoruz. Özellikle tarımsal sulamada hala vahşi sulama yöntemleri yaygın. Tarımda kullanılan suyun büyük bir kısmı, yanlış sulama teknikleri nedeniyle boşa harcanıyor. Şehirlerde ise altyapı eksiklikleri, su kayıpları ve geri dönüşüm sistemlerinin yetersizliği ciddi sorunlar yaratıyor.

Su fakiri bir ülke olmamamıza rağmen, kuraklık tehlikesi ve su krizleri kapımızda. Çünkü mevcut suyumuzu doğru yönetemediğimiz sürece, var olan kaynaklar hızla tükeniyor.

Sanal Su ve Su İsrafı

Birçok kişi su tasarrufunu sadece musluğu kapatmak olarak görüyor. Oysa su tüketimi bunun çok ötesinde. Sanal su kavramı burada devreye giriyor. Yani, bir ürünü tüketirken aslında onun üretimi için harcanan suyu da tüketiyoruz. Örneğin:

  • Bir hamburger üretmek için yaklaşık 2400 litre su kullanılıyor.
  • Bir tişört üretmek için 2700 litre su gerekiyor.
  • Bir kilo pamuk yetiştirmek için yaklaşık 10.000 litre su harcanıyor.

Yani, tarımsal üretimden sanayiye kadar her şeyde su tüketiyoruz. Ancak farkında olmadan harcadığımız bu su, en büyük israf kaynaklarından biri oluyor. Türkiye, su fakiri değil ama suyu bilinçsizce tüketen bir ülke.

Ne Yapmalıyız?

Sevgili dostlar, su yönetimi konusunda bireysel ve toplumsal olarak atabileceğimiz çok önemli adımlar var.

  • Tarımsal sulamada modern tekniklere geçilmeli. Damla sulama ve akıllı tarım uygulamaları yaygınlaşmalı.
  • Şehirlerde su altyapıları güçlendirilmeli. Kaynak kayıplarını önleyecek yatırımlar artırılmalı.
  • Geri dönüşüm sistemleri teşvik edilmeli. Kullanılmış suyun yeniden değerlendirilmesi sağlanmalı.
  • Sanal su tüketimi konusunda bilinç oluşturulmalı. Gıda ve tekstil tüketiminde daha sürdürülebilir seçimler yapılmalı.
  • Kamu ve özel sektör iş birliğiyle su yönetimi projeleri geliştirilmeli.

Su fakiri olmadan önce harekete geçmek zorundayız. Çünkü su fakiri olmak için beklemeye gerek yok, yanlış yönetimle kendi elimizle bu duruma düşebiliriz.

Gelin, bu sorumluluğu hep birlikte üstlenelim. Suyumuzu doğru kullanırsak, su krizine girmeden bilinçli bir şekilde geleceğimizi koruyabiliriz. Unutmayalım, Türkiye su fakiri değil ama suyu iyi yönetemezsek, bir gün gerçekten fakir olabiliriz.

Sevgiyle kalın,
Süleyman Çetin
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



Türkiye’nin Yeni İstihdam Gücü: Yeşil Yaka Meslekleri

Yeşil Yaka: Yeni Nesil İstihdamın Yükselen Gücü

Sevgili Dostlar,

Uzun yıllardır iş dünyasında beyaz yaka ve mavi yaka kavramları üzerinden kariyer yolları şekillendi. Ancak artık bu geleneksel ayrımın yanına yeşil yaka ekleniyor ve iş dünyasının en gözde çalışanları arasına girmeyi başarıyor. Çevre ve sürdürülebilirlik temelli yeni nesil meslekler, sadece ekosistemi koruma amacı taşımıyor; aynı zamanda yüksek gelir ve istihdam güvencesi de sunuyor.

Günümüzde iklim değişikliğiyle mücadele, sıfır atık uygulamaları, karbon salınımını azaltma hedefleri, yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir tarım gibi alanlara yapılan yatırımlar hızla artıyor. Türkiye’de yeşil ekonomiye ayrılan kaynak son üç yılda 150 kat büyüyerek 8 milyar doları aştı. Küresel ölçekte ise bu rakam 2 trilyon doları buldu. Bu durum, sadece çevre için değil, iş dünyası için de büyük bir dönüşüm anlamına geliyor. Önümüzdeki beş yıl içinde Türkiye’de yeşil yaka çalışanlarının sayısının 1 milyonu aşması bekleniyor!

Yeşil Yakaya Olan Talep Hızla Artıyor!

Türkiye’de yenilenebilir enerji, sürdürülebilir tarım, karbon yönetimi, atık ve su yönetimi gibi çevre dostu sektörlerde nitelikli iş gücü açığı hızla büyüyor. Büyük şirketler, açık pozisyonlarının %40’ının yeşil ekonomi ile ilgili olduğunu belirtirken, bu alanda yeterli uzman bulunmaması nedeniyle maaşlar hızla yükseliyor.

Elektrikli araç sektöründe faaliyet gösteren bir şirket yetkilisi durumu şöyle özetliyor:
“Elektrikli araç teknisyenlerimiz 90 bin TL maaş alıyor. Beş yıl önce böyle bir pozisyon gündemde bile değilken, bugün en çok aranan mesleklerden biri haline geldi.”

Benzer şekilde rüzgâr enerjisi sektöründe çalışan bir yetkili de “Türkiye’de rüzgâr türbini bakım uzmanı bulmak neredeyse imkânsız hale geldi. Maaşlar hızla yükseliyor ve yetişmiş elemanları elimizde tutmak için büyük çaba harcıyoruz” diyerek bu alanın önemine dikkat çekiyor.

Bu tablo, yeşil yaka çalışanlarının iş dünyasının en çok kazananları arasına girdiğini gösteriyor.

Yeşil Yaka Mesleklerinde Maaşlar Zirveye Çıkıyor!

  • Rüzgâr Türbini Uzmanı: 90.000 TL – 130.000 TL
  • Güneş Enerjisi Mühendisi: 75.000 TL – 150.000 TL
  • Elektrikli Araç Bakım Teknisyeni: 80.000 TL – 100.000 TL
  • Karbon Ayak İzi Danışmanı: 100.000 TL – 500.000 TL
  • Sürdürülebilir Tarım Uzmanı: 60.000 TL – 85.000 TL
  • Atık Yönetimi Mühendisi: 75.000 TL – 110.000 TL
  • Su ve Atıksu Yönetimi Uzmanı: 85.000 TL – 100.000 TL
  • Çevre Politikaları Danışmanı: 90.000 TL – 400.000 TL
  • Sıfır Atık Proje Yöneticisi: 90.000 TL – 120.000 TL
  • Yeşil Finans Uzmanı: 80.000 TL – 140.000 TL
  • Biyoenerji Mühendisi: 90.000 TL – 130.000 TL
  • İklim Değişikliği Risk Analisti: 95.000 TL – 160.000 TL
  • Sürdürülebilir Lojistik Uzmanı: 80.000 TL – 110.000 TL
  • Toprak Sağlığı ve Biyoçeşitlilik Uzmanı: 95.000 TL – 100.000 TL
  • Dikey Tarım Mühendisi: 80.000 TL – 180.000 TL
  • Enerji Depolama Sistemleri Mühendisi: 90.000 TL – 180.000 TL
  • Yeşil Hidrojen Uzmanı: 100.000 TL – 200.000 TL

Bu maaş skalaları, yeşil ekonominin geleceğin en kazançlı sektörlerinden biri haline geldiğini açıkça ortaya koyuyor.

Yatırımlar Büyüyor, Fırsatlar Artıyor

  • Türkiye’de yenilenebilir enerji yatırımları 2023’te %85 artarak 10 GW’lık yeni kapasite devreye alındı.
  • Elektrikli araç şarj istasyonu sayısı son bir yılda %400 artışla 10.000’i geçti.
  • Sürdürülebilir tarım teknolojileri için özel teşvik paketleri açıklandı, bu alandaki istihdam %70 arttı.
  • AB’nin 2030 Yeşil Mutabakatı kapsamında Türk şirketleri için yıllık 50 milyar dolarlık yeşil ihracat fırsatı doğdu.

Üniversiteler ve Meslek Liseleri Bu Değişime Uyum Sağlıyor

Yeşil yaka mesleklerindeki uzman açığı, eğitim sistemini de dönüştürmeye başladı.

  • İTÜ ve ODTÜ gibi üniversiteler, 2024 itibarıyla "Yeşil Teknolojiler" bölümlerini açtı.
  • Meslek liselerinde "yenilenebilir enerji teknisyenliği" eğitimi verilmeye başlandı.
  • Online eğitim platformlarında "yeşil ekonomi" ve "karbon muhasebesi" gibi konulara olan talep %300 arttı.

Yeşil Yakalı Meslekler Bize Ne Anlatıyor?

Sevgili dostlar, iş dünyasında yeşil yaka meslekleri artık alternatif değil, ana akım kariyer yollarından biri haline gelmiş durumda. Çevre odaklı bu meslekler, sadece ekolojik fayda sağlamıyor, aynı zamanda yüksek maaş ve iş güvencesi de sunuyor.

Özellikle gençler için yenilenebilir enerji, sürdürülebilir tarım, karbon yönetimi ve çevre mühendisliği gibi alanlarda uzmanlaşmak büyük fırsatlar sunuyor. Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek bu meslekler, hem doğayı koruyan hem de ekonomik büyümeye katkı sağlayan bir gelecek inşa ediyor.

Eğer kariyer yolunuzu şekillendirirken geleceğin meslekleri arasında yer almak istiyorsanız, yeşil ekonomi ve sürdürülebilirlik alanlarına yönelmenin tam zamanı!

Sevgiyle kalın,

Süleyman ÇETİN
Çevre Yüksek Mühendisi ve Proje Uzmanı



Gizli Su Kullanımı: Sanal Su Nedir?

Sevgili Dostlar,

Günlük hayatta su tüketimini düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen şey, içme suyu ya da duşta, çamaşır yıkarken veya yemek yaparken kullandığımız sudur. Ancak aslında farkında olmadan çok daha fazla su tüketiyoruz. İşte burada devreye sanal su kavramı giriyor.

Sanal su nedir?

Sanal su, herhangi bir ürünün üretilmesi için kullanılan ancak gözle doğrudan göremediğimiz sudur. Yani, bir bardak çayı içerken sadece içindeki suyu değil, o çayın yetişmesi, işlenmesi ve soframıza gelmesi için harcanan suyu da tüketiyoruz. Aynı şekilde, bir hamburger yemek, bir tişört satın almak ya da bir çift ayakkabı almak bile binlerce litre suyun dolaylı olarak harcanmasına neden oluyor.

Bir hamburger kaç litre su?

Belki şaşıracaksınız ama bir hamburgerin üretimi için yaklaşık 2400 litre su harcanıyor! Evet, yanlış okumadınız. İçindeki ekmek, et, marul, domates ve diğer bileşenlerin her biri yetiştirilirken, işlenirken ve taşınırken ciddi miktarda su tüketiliyor. Bir tişört için ortalama 2700 litre, bir çift deri ayakkabı için ise 8000 litre su harcanıyor.

Neden Önemli?

Dünya genelinde su kaynakları giderek azalıyor ve su kıtlığı, gelecekte insanlığın karşılaşacağı en büyük krizlerden biri olarak görülüyor. Özellikle iklim değişikliği ve artan nüfus, su kullanımını daha kritik hale getiriyor. Türkiye gibi su stresi yaşayan ülkelerde sanal suyu doğru yönetmek, gelecekte su krizlerini önlemenin anahtarı olabilir.


Bir ülkenin sanal su dengesi, ithal ve ihraç ettiği ürünlerle doğrudan ilgilidir. Türkiye, su yoğun tarım ürünleri ihraç ettiğinde aslında kendi su kaynaklarını da ihraç etmiş oluyor. Örneğin, bir kilogram pamuk üretimi için 10 bin litre su kullanılıyor. Eğer bu pamuğu ihraç ediyorsak, suyumuzu da ihraç etmiş oluyoruz.


Bireysel Olarak Ne Yapabiliriz?

Sanal su tüketimini azaltmak için birkaç basit ama etkili adım atabiliriz:


  • Daha bilinçli tüketim: İhtiyacımız olmayan giysileri almaktan kaçınarak su tüketimini azaltabiliriz.
  • Yerel ve mevsiminde beslenmek: Mevsiminde üretilen yerel gıdalar, daha az su tüketimi gerektirir.
  • Daha az et tüketmek: Kırmızı et, sanal su tüketiminin en yüksek olduğu besinlerden biridir.
  • Geri dönüşümü desteklemek: Geri dönüştürülen malzemeler, yeni üretime göre çok daha az su harcar.

Sevgili dostlar, su tüketimi sadece elimizdeki musluğu kapatmakla sınırlı değil. Tükettiğimiz her ürünün arkasındaki gizli su tüketimini de farkında olmamız gerekiyor. Su, en kıymetli doğal kaynağımız ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için onu bilinçli kullanmak zorundayız. Unutmayalım, her tercihimiz su tüketimini doğrudan etkiliyor.


Sevgiyle kalın,

Yazar, Çizer, Kalemi Keskin

Çevre Yüksek Mühendisi Süleyman Çetin



Bahçede Doğru Çapalama Nasıl Yapılmalıdır?

 Çapalama

Toprağı her işlediğimizde -örneğin çapalarken ya da ekerken- kozmik güçler toprağa girebilir ve bitkinin büyümesini olumlu ya da olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, seçtiğiniz bitki türünün özelliklerine göre, bu tür işleri yapmak için en iyi zamanı seçmek çok önemlidir. Eğer kötü hava koşulları bizi en uygun günleri kullanmaktan alıkoyarsa, yaklaşık dokuz gün daha bekleyip ayın aynı trigona ait bir burca girdiği günü değerlendirmeliyiz. Eğer çapalama uygun olmayan günlerde yapılırsa, iyi bir ekim ya da şaşırtma gününün olumlu etkisi zayıflar. Yani çapalama ve bakım işleri, ekim sırasında egemen olan etkiler altında yapılmalıdır. Örneğin, marulun hem ekimi hem de çapalanması yaprak günlerinde yapılır. Yaklaşık 3 santimetreden daha derin çapalamamalıyız. Bu, havanın yüksek nitrojen içeriğinin, toprağa girmesi için yeterlidir. Toprağın uygun sonbahar çapalaması yapıldıktan sonra nitrojeni toprak elementine ‘bağlayacak’ yeterli miktarda bakteri toprakta bulunacaktır. Deneyimlerimizin gösterdiği kadarıyla, çapalama hafif bir ‘gübreleme etkisi’ gösterir.  

Çapalama, genellikle ekim için seçilen günlerde yapılmalıdır. 

Çapalama yaparken günün doğru zamanından da yararlanılabilir. Sabahleyin toprak nefes verir ve eğer toprağımız nefes vermek için fazla nemliyse, bu zamanda çapalayarak fazla neminin bir kısmını dışarıya vermesine yardımcı olabiliriz. Akşamleyin toprak nefes alır ve bu nedenle fazla kuru olan toprağın atmosferden nem almasına yardımcı olmak için bu zamanda çapalama yapabiliriz.

Çapalamanın etkilerini denediğimizde şu sonuçları elde ettik:

•  Kök günlerinde çapalamak nitrojen bağlanmasını destekler.

•  Yaprak günlerinde çapalamak kalsiyum işlemlerini faaliyete geçirir

•  Çiçek günlerinde çapalamak potasyum ve fosfor faaliyetlerini geliştirir.

•  Meyve günlerinde çapalamak kükürt işlemlerini faaliyete geçirir.  


Kök günlerinde ekilen bitkiler

Bu tür bitkilerin esas ‘meyvesi’ köklerinde oluşur. Bunların içinde kereviz, şalgam, havuç, yabani havuç, turp, pancar, iskorçina ve kök maydanozu sayılabilir. Bu sebzeler kök günlerinde ekildiklerinde en fazla verimi verirler ve en iyi şekilde saklanırlar. Bu soğan, patates ve sarımsak için de geçerlidir.

Yaprak günlerinde ekilen bitkiler

Bu gruba dahil olanlar arasında çoğu lahana türü, alabaş (kohlrabi) ve karnabahar vardır ama brokoli yoktur (bir çiçek bitkisidir). Marullar, kuzu marulu, bostan hindibası, yabani hindiba, ıspanak, kuşkonmaz, rezene ve çimen bu sınıfa girer. Maydanoz ve uçucu yağlar içermeyen yaprak bitkileri de bunlara dahildir.

Meyve günlerinde ekilen bitkiler

Bu grup, tohum meyvelerini hasat ettiğimiz tüm bitkileri içerir: fasulye, bezelye, mercimek, soya, darı ya da mısır, domates, biber, her tür kabak ve hıyar. Aynı zamanda, yazın ya da kışın ekilen tüm tahıllar ve hububat da bu gruba dahildir. 

Çiçek günlerinde ekilen bitkiler

Bu grupta çiçekleri önemli olan bitkiler bulunur: çiçekler, soğanlı bitkiler, brokoli, birçok şifalı bitki ve bizim biyodinamik gübre ‘karışımlarını’ hazırladığımız bitkiler. Bu tür bitkilerin tohumlarını çiçek günlerinde ekmenin yanı sıra her türlü bakım işleri de (çapalama vb.) yine çiçek günlerinde yapılmalıdır.

Mesela, aysberg marulu yaprak bitkileri ailesindendir. 


Kendi Tohumunu Yetiştirme

Tohum

İyi tohum hasat etmek için kaliteye özel ilgi göstermek gerekir. Tohum, mantar enfeksiyonuna hedef olmadan sağlıklı bir şekilde büyüyebilecek kapasitede ve meyve ve tohum verme aşamasına ulaşacak güçte olmalıdır. Yediğimiz bitkilerin bir çoğu, eğer yeni tohumlar yetiştirmek istemiyorsak, herhangi bir tohum oluşmadan önce yediğimiz tam bir ‘organa’ sahiptir.

Eğer tohum hasat etmek istiyorsak, bunu özellikle iyi birer ‘meyve’ yapmış olan bitkilerden almaya dikkat etmeliyiz. 

Kendi tohumunuzu yetiştirmek - örnek olarak marul

1. Ekim için en iyi zaman bir yaprak günüdür.

2. İyi, sıkı bir göbek oluşana kadar bütün çapalama işleri yaprak günlerinde yapılmalıdır.

3. Marul hasada hazır hale gelince, tohumların güçlü ve sağlıklı gelişmeleri için bütün çapalama meyve ve meyve/tohum günlerine kaydırılmalıdır.

4. Tohumlar bir yaprak gününde hasat edilmelidirler; bu yeni marul bitkilerine, bir sonraki sene marul göbekleri oluşturmakta avantaj kazandırır.

Örneğin: eğer tohumlarımızı daha önce iyi sıkı bir göbek oluşturmamış bir kıvırcık marul bitkisinden alırsak, bu tohumlardan yetişecek bitkiler de iyi marul göbekleri oluşturamazlar. Kıvırcık marulun ekimi ve çapalanması yaprak günlerinde yapılmalıdır. İyi bir göbek oluştuktan sonra çapalamayı meyve ve meyve/tohum günlerine kaydırarak bitkinin güçlü ve sağlıklı tohumlar oluşturmasına izin vermeliyiz. Ama bu tohumların bir sonraki yıl iyi birer kıvırcık marul göbeği oluşturmasını istediğimiz için hasadı bir yaprak gününde yaparız. Bu durum alabaş ve karnabahar için de geçerlidir.

Bir çok lahana, havuç, pancar, kereviz ve yem kökü türleri kışın depolanır ve tohumları bir sonraki yıl kullanılır. İlkbaharda şaşırtma ve çapalama işleri meyve ve meyve/tohum günlerinde yapılmalıdır. Tohumlar, bir sonraki yıl bitkinin hangi kısmı hasat edilecekse onunla ilgili günde toplanır -örneğin havuç için kök günlerinde. Eğer pancar, kereviz ya da şalgam ilk yılda tohuma kaçarlarsa, bunların tohumları ertesi yıl iyi ‘kök meyveleri’ vermez. Hıyar ya da domates gibi meyve bitkileri tohum almak üzere ekilirlerse, ekim işlemleri meyve/tohum günlerinde yapılmalıdır. Diğer bakım işleri meyve ya da meyve/tohum günlerinde yapılabilir ve tohum yine meyve/tohum günlerinde toplanmalıdır. Eğer uygun günlerde ekmek olanaksızsa, en azından doğru günlerde çapalamaya özen gösterilmelidir. Bu ekim gününün olumsuz kozmik etkilerini bertaraf eder.



İklim Krizi Sadece Çevre Sorunu mu?

İklim krizi evet büyük bir çevre sorunu olmakla birlikte çevre sorunlarına bağlı birçok sorunu da ortaya çıkarmaktadır. Su ve atıksu sorunu tarım ve hayvancılığı tetiklemekte, çevresel kirlilik ise sağlık sorunları oluşturmaktadır. 

•   Enerji

•   Ekonomi

•   Yönetişim

•   Güvenlik

•   Sağlık

•   Barınma

•   İstihdam

•   Hammadde

•   Üretim & Sanayi

•   Ticaret

•   Ulaşım

•   Tarım & Gıda

•   Su kaynakları

•   Altyapı

•   Şehirler

•   Kalkınma & Sosyal refah

•   İnsan hakları

•   Çatışma

•   Göç

•   Eğitim

•   Cinsiyet eşitliği

•   Gençlik

                            Sizin düşünceleriniz nedir? Yorumlarda yazabilir misiniz?


SECAP Rehberine Göre Enerji ve İklim Eylem Planı Hazırlama

SECAP NEDİR? derseniz (Sustainable Energy And Climate Action Plan): 2015 yılında Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan "İklim ve Enerji için Belediye Başkanları Sözleşmesi" (Covenant of Mayors - CoM) çerçevesinde imzacı belediyelerin hazırlamayı taahhüt ettikleri sürdürülebilir enerji ve iklim değişikliği ile ilgili eylemleri içeren dokümandır. 

Daha detaylı SECAP bilgisi için aşağıdaki yazımızı da okuyabilirsiniz;

https://www.iklimokulu.com/2022/08/secap-nedir.html

Dünya genelinde insanların %80'i şehirlerde sadece %20'si kırsal bölgelerde yaşıyor ve bu nedenle enerjinin de %80'i şehirlerde tüketiliyor. Diğer taraftan iklim değişikliğinin etkilerinin şiddetlenmesi ile birlikte şehirlerde yaşayan insanlar için iklim değişikliği etkilerinden  olumsuz olarak etkilenme oranları artıyor.

En son Avrupa'da yaşanan sıcak hava dalgalarının, buna bağlı büyük çaplı orman yangınlarının, bölgesel şiddetli kuraklıkların ve Türkiye'de Batı Karadeniz'de yaşanan sellerin de işaret ettiği gibi, belediyelerin iklim adaptasyon (Climate Adaptation) kapsamında tedbirleri hızlı bir şekilde hayata geçirerek şehirlerin dayanıklılığını artırması gerekiyor.

SECAP sayesinde, sürdürülebilir enerji ve iklim değişikliği ile ilgili ulusal seviyede geliştirilen planların, yerelde etkin ve diğer kurumlarla işbirliği içerisinde koordineli bir şekilde uygulanması hedefleniyor.

Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan "SECAP Rehberi"ne erişmek için şu linke göz atabilirsiniz: https://publications.jrc.ec.europa.eu/repository/handle/JRC112986

Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı (SECAP) HAZIRLAMA REHBERİ Nedir?

İklim ve Enerji için Belediye Başkanları Sözleşmesi, yerel iklim ve enerji çalışmaları için iddialı bir girişimdir. Hazırlanacak bu plan, imza sahiplerine SECAP'larını geliştirmeleri için bir dizi metodolojik ilke, prosedür ve iyi uygulama örnekleri sağlamaktadır. 

SECAP Hazırlama Rehberi 3 bölümden oluşmaktadır;

Rehberde;
BÖLÜM 1 - 2030 yılına kadar düşük karbonlu ve iklime dayanıklı şehirlere doğru adım adım SECAP süreci,
BÖLÜM 2 - Temel Emisyon Envanteri (BEI) ve Risk ve Güvenlik Açığı (RVA) Değerlendirmesi,
BÖLÜM 3 - İklim değişikliğinin azaltılması ve iklim değişikliğine uyum için politikalar, temel eylemler, iyi uygulamalar ve SECAP'ların Finansmanı yer almaktadır.


İklim krizinden Etkilenen 6 Sektör ve Çözüm Önerileri

 Dünya, kayıtlı tarihin herhangi bir noktasından daha hızlı ısınıyor.

Isınma devam ederse, gezegen üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip olacak, kıyı boyunca evleri açlığın sular altında bırakmasının yanı sıra daha fazla orman yangını, kasırga ve kuraklığa neden olacak.

Ancak birlikte, insanlık bu etkilerin en kötüsünden kaçınabilir. Bunu yapmak için, sıcaklıklardaki artışı sanayi öncesi seviyelerin ortalama 1,5°C üzerinde sınırlamalıyız. İnsan kaynaklı ısınma, 2017 civarında 1°C işaretine ulaştı.

1,5°C işaretinin altında güvenli bir gelecek sağlamak, dünyanın 2030 yılına kadar yıllık 30 gigaton sera gazı emisyonunu azaltmasını gerektiriyor. Ulaşım ve sanayi yeterli değil. Akıllı şehirler inşa etmek ve ormansızlaşmayı ve gıda israfını engellemek de dahil olmak üzere arazimizi ve kaynaklarımızı daha verimli yöneterek karbon emisyonlarını azaltmamız gerekiyor.

Peki İnsanlık Oraya Nasıl Gidebilir?

İstikrarlı bir iklim sağlamak ve Paris Anlaşması taahhüdünü gerçeğe dönüştürmek için UNEP, dünyayı 1,5°C işaretinin altında tutacak kadar emisyonları azaltma potansiyeline sahip altı sektör belirledi.


2030 yılına kadar yıllık 30 gigaton sera gazı emisyonunu azaltmak mümkün. Yapılabilecek çok şey var. Altı sektörde ihtiyacımız olan çözümler zaten var.


Bu altı sektörlü çözüm modeli 29-32 GT karbon salınımını azaltabilir ve sıcaklık artışını 1,5˚C ile sınırlayabilir

İşte altı kilit sektör için bir yol haritası:

Karbonsuz Bir Geleceğe Yol Haritası

Bu 6 sektör nedir ve insanlık bu hedeflere ulaşmak için hangi eylemleri yapmalıdır.

1- ENERJİ

Enerji sektöründe yıllık 12,5 gigaton (Gt) sera gazı emisyonunu azaltabiliyoruz . Yeni buluşlar için beklemeye gerek yok.

Yenilenebilir enerjiye geçerek ve daha az enerji kullanarak bu azaltımı yapmak için gerekli teknolojiye sahibiz.

2- SANAYİ

Endüstri, pasif veya yenilenebilir enerji tabanlı ısıtma ve soğutma sistemlerini benimseyerek, enerji verimliliğini artırarak ve metan sızıntıları gibi diğer acil sorunları ele alarak emisyonlarını yılda 7,3 Gt azaltabilir.

3- Tarım, Gıda ve Atık

Yeni gıda üretim çözümleri, emisyonları yılda 6,7 Gt azaltabilir . Gıda kaybını ve israfını azaltmak ve daha sürdürülebilir diyetlere geçmek, emisyonları yılda 2 Gt'den fazla azaltabilir.

Gıdaların bozulması, çiftlikten çatala kadar gerçekleşir ve bitki açısından zengin bir diyete geçmek, daha az Sera Gazı yaymak için atabileceğiniz en büyük adımlardan biridir. Sağlığınız için de iyidir.

4- Doğaya Dayalı Çözümler

Gıda sistemlerimize bağlı olarak dünya, ormansızlaşmayı, ekosistem bozulmasını durdurur ve ekosistemleri eski haline getirirse emisyonları yılda 5,9 Gt azaltabilir .

Bu eylemler aynı zamanda hava kalitesini iyileştirecek, gıda ve su güvenliğini destekleyecek ve kırsal ekonomileri destekleyecektir. En önemlisi, kara, tatlı su ve deniz ekosistemlerine yapılan yatırımlar, iklim direncinin artırılmasına büyük katkı sağlayabilir.

5- Ulaşım

Tüm sera gazı emisyonlarının yaklaşık dörtte birinden ulaşım sorumludur. Ve 2050 yılına kadar ikiye katlanacak.

Özel ve toplu taşımada elektrikli araçlar kullanarak ve güvenli alanlar yaratarak insanları yürümeye, bisiklete binmeye ve diğer motorsuz ulaşım türlerini kullanmaya teşvik ederek bu rakamı 4,7 Gt'ye kadar azaltabiliriz .

Araç emisyonlarını azaltmazsak, şehirlerdeki egzoz dumanından kaynaklanan ölümler 2030 yılına kadar yüzde 50'den fazla artacak.

6- Binalar ve Şehirler

2030 yılına kadar binalar yaklaşık 12,6 Gt enerji kaynaklı emisyondan sorumlu olacak. Ancak hızla büyüyen bir dünyaya uyum sağlamak için gereken kentsel altyapının yüzde 70'i henüz inşa edilmedi.

Yarının şehirlerini ve evlerini düşük karbon çağına uygun hale getirerek ve mevcut altyapıyı güncelleyerek emisyonları 5,9 Gt azaltabiliriz.

Tüm sektörlerde sübvansiyonlar, yüksek emisyonlu süreçleri ve davranışları desteklemekten, sürdürülebilir düşük karbonlu alternatifleri veya en azından eşit bir oyun alanını zorlamaya kaydırılmalıdır.


Bu veriler, UNEP'in Emissions Gap Report.'un en önemli 2020 baskısından çevrilerek İklim Okulu tarafından derlenmiştir.